En son KraL tarafından Salı Ara. 22, 2009 1:57 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Kuranı Kerimdeki Surelerin Mealleri..( Türkçe Anlamları)
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
En son KraL tarafından Salı Ara. 22, 2009 1:57 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
fatiha suresi
1 - Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1:2 -
Hamd o âlemlerin Rabbi,
1:3 - O Rahmân ve Rahim,
1:4 - O, din
gününün maliki Allah'ın.
1:5 - Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve
ancak senden dileriz yardımı, inayeti. (Ya Rab!).
1:6 - Hidayet eyle
bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba
uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
1:7 - O kendilerine nimet
verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna
değil.
1 - Rahmân ve Rahîm olan Allah'ın ismiyle.
1:2 -
Hamd o âlemlerin Rabbi,
1:3 - O Rahmân ve Rahim,
1:4 - O, din
gününün maliki Allah'ın.
1:5 - Ancak sana ederiz kulluğu, ibadeti ve
ancak senden dileriz yardımı, inayeti. (Ya Rab!).
1:6 - Hidayet eyle
bizi doğru yola,O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba
uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
1:7 - O kendilerine nimet
verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna
değil.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
BAKARA SURESİ
:1 - (Elif, Lâm, Mîm.)
2:2 - İşte o kitap, bunda
şüphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.
2:3 -
Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz
rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.
2:4 - Ve onlar ki hem sana
indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar
kesinlikle iman ederler.
2:5 - Bunlar, işte Rabblerinden bir hidayet
üzerindedirler ve bunlar işte felaha erenlerdir.
2:6 - Şu muhakkak ki
inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
2:7 - Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin
üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.
2:8 - İnsanlardan
öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık."
derler.
2:9 - Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf
kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.
2:10 - Kalplerinde hastalık
vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık
onlara elem verici bir azab vardır.
2:11 - Hem onlara: "Yeryüzünde fesat
çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler.
2:12 -
İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.
2:13 - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın."
denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi
bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
2:14 - Onlar iman
edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız
kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz."
derler.
2:15 - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde
serserice dolaşmalarına mühlet verir.
2:16 - İşte onlar o kimselerdir
ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi,
doğru yolu da bulamadılar.
2:17 - Onların durumu, bir ateş yakanın
durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların
(gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık
görmezler.
2:18 - (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık
(hakka) dönmezler.
2:19 - Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde
karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali)
gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa
Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.
2:20 - O şimşek nerdeyse
gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattımı ışığında yürürler,
karanlık üzerlerine çöktümü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı
işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.
2:21 - Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk
edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız.
2:22 - O (Rabb) ki yeri sizin
için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık
olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler
koşmayın.
2:23 - Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe
içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka
güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.
2:24 - Yok
yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve
taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.
2:25 - İnanıp
yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait
olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu
daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak
üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar
orada ebedî kalacaklar.
2:26 - Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta
daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz
haktır, Rabb'lerındandır. Ama küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne
demek istedi?" derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla
birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır.
2:27 -
Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar.
Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler
ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.
2:28 - Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti.
Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona
götürüleceksiniz.
2:29 - O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için
yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi
bilir.
2:30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek
birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis
ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
2:31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere
gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin."
dedi.
2:32 - Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize
öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin".
2:33 - (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi.
Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben
size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da,içinizde
gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi.
2:34 - Ve o zaman
meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis
dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.
2:35 - Dedik ki: "Ey
Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol
yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
2:36 -
Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları
(cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada
belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik.
2:37 - Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe
etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok
esirgeyendir.
2:38 - Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim
tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse,
onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
2:39 -
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler.
Orada ebedî olarak kalacaklardır.
2:40 - Ey İsrailoğulları, size
verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size
verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!
2:41 - Yanınızdakini
(Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'ân)a iman edin, O'nu, inkar
edenlerin ilki siz olmayın, benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin. Ancak
benden korkun.
2:42 - Hakk'ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı
gizlemeyin.
2:43 - Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû
edenlerle birlikte siz de rükû edin.
2:44 - İnsanlara iyiliği emreder de
kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı
başınıza almayacak mısınız?
2:45 - Bir de sabırla, namazla yardım
isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.
2:46 - Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na
döneceklerini bilirler.
2:47 - Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti
ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
2:48 - Ve öyle bir
günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da
kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.
2:49 - (Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de
kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı
boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından
büyük bir imtihan vardı.
2:50 - Hani bir zamanlar sizin için denizi
yarıp, sizi kurtardık da Firavun'un adamlarını suda boğduk, siz de bakıp
duruyordunuz.
:1 - (Elif, Lâm, Mîm.)
2:2 - İşte o kitap, bunda
şüphe yok, müttakiler (kötülükten korunacaklar) için hidayettir.
2:3 -
Onlar ki gaybe iman edip namazı dürüst kılarlar ve kendilerine verdiğimiz
rızıktan (Allah yolunda) harcarlar.
2:4 - Ve onlar ki hem sana
indirilene iman ederler, hem senden önce indirilene. Ahirete de bunlar
kesinlikle iman ederler.
2:5 - Bunlar, işte Rabblerinden bir hidayet
üzerindedirler ve bunlar işte felaha erenlerdir.
2:6 - Şu muhakkak ki
inkâr edenleri uyarsan da, uyarmasan da onlar için birdir. Onlar inanmazlar.
2:7 - Allah onların kalplerini ve kulaklarını mühürlemiştir. Gözlerinin
üzerinde bir de perde vardır. Ve büyük azab onlaradır.
2:8 - İnsanlardan
öyleleri de vardır ki, inanmadıkları halde, "Allah'a ve ahiret gününe inandık."
derler.
2:9 - Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sırf
kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar.
2:10 - Kalplerinde hastalık
vardır. Allah da onların hastalığını arttırmıştır. Yalan söylemelerine karşılık
onlara elem verici bir azab vardır.
2:11 - Hem onlara: "Yeryüzünde fesat
çıkarmayın." denildiğinde: "Biz ancak ıslah edicileriz." derler.
2:12 -
İyi bilin ki, onlar ortalığı bozanların ta kendileridir, fakat anlamazlar.
2:13 - Onlara: "İnsanların (müslümanların) inandığı gibi inanın."
denilince, "Biz de o beyinsizlerin inandığı gibi mi inanacağız?" derler. İyi
bilin ki, asıl beyinsiz kendileridir fakat bilmezler.
2:14 - Onlar iman
edenlere rastladıkları zaman: "İnandık" derler. Fakat şeytanlarıyle yalnız
kaldıkları zaman: "Biz, sizinle beraberiz, biz sadece (onlarla) alay ediyoruz."
derler.
2:15 - (Asıl) Allah onlarla alay eder ve taşkınlıkları içinde
serserice dolaşmalarına mühlet verir.
2:16 - İşte onlar o kimselerdir
ki, hidayet karşılığında sapıklığı satın aldılar da, ticaretleri kâr etmedi,
doğru yolu da bulamadılar.
2:17 - Onların durumu, bir ateş yakanın
durumu gibidir. (Ateş) çevresini aydınlatır aydınlatmaz Allah onların
(gözlerinin) nurlarını giderdi ve onları karanlıklar içinde bıraktı, artık
görmezler.
2:18 - (Onlar) sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Artık
(hakka) dönmezler.
2:19 - Yahut (onların durumu), gökten boşanan, içinde
karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek(ler) bulunan bir yağmur(a tutulmuşun hali)
gibidir. Yıldırımlardan ölmek korkusuyla parmaklarını kulaklarına tıkarlar. Oysa
Allah, inkârcıları tamamen kuşatmıştır.
2:20 - O şimşek nerdeyse
gözlerini (n nûrunu) kapıverecek. Önlerini aydınlattımı ışığında yürürler,
karanlık üzerlerine çöktümü de dikilip kalırlar. Allah dilemiş olsaydı
işitmelerini, görmelerini de alıverirdi. Şüphesiz Allah her şeye kâdirdir.
2:21 - Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk
edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız.
2:22 - O (Rabb) ki yeri sizin
için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık
olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler
koşmayın.
2:23 - Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe
içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka
güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz.
2:24 - Yok
yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve
taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının.
2:25 - İnanıp
yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait
olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu
daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olmak
üzere, kendilerine sunulacak. Orada çok temiz zevceler de onların. Hem onlar
orada ebedî kalacaklar.
2:26 - Muhakkak ki Allah bir sivri sineği, hatta
daha üstününü misal getirmekten çekinmez. İman edenler bilirler ki, o şüphesiz
haktır, Rabb'lerındandır. Ama küfre saplananlar: "Allah böyle bir misal ile ne
demek istedi?" derler. Allah onunla birçoklarını şaşırtır, yine onunla
birçoklarını yola getirir. Onunla ancak o fasıkları şaşırtır.
2:27 -
Onlar ki, söz verip andlaştıktan sonra Allah'a verdikleri sözü bozarlar.
Allah'ın birleştirmesini emrettiği şeyi (iman ve akrabalık bağlarını) keserler
ve yeryüzünde bozgunculuk yaparlar. İşte zarara uğrayanlar onlardır.
2:28 - Allah'ı nasıl inkâr edersiniz ki, ölü idiniz sizleri diriltti.
Sonra sizleri yine öldürecek, sonra yine diriltecek, sonra da döndürülüp ona
götürüleceksiniz.
2:29 - O ki, yeryüzünde ne varsa hepsini sizin için
yarattı . Sonra göğe yöneldi, onları yedi gök olarak düzenledi. O, her şeyi
bilir.
2:30 - Bir zamanlar Rabb'in meleklere: "Ben yeryüzünde bir halife
yaratacağım" demişti. (Melekler): "A!.. Orada bozgunculuk yapacak ve kan dökecek
birisini mi yaratacaksın? Oysa biz seni överek tesbih ediyor ve seni takdis
ediyoruz" dediler. (Rabb'in): "Ben sizin bilmediklerinizi bilirim." dedi.
2:31 - Ve Âdem'e isimlerin hepsini öğretti, sonra onları meleklere
gösterip: "Haydi davanızda sadıksanız bana şunları isimleriyle haber verin."
dedi.
2:32 - Dediler ki: "Yücesin sen (ya Rab!). Bizim, senin bize
öğrettiğinden başka bir bilgimiz yoktur. Şüphesiz sen bilensin, hakîmsin".
2:33 - (Allah): "Ey Âdem, bunlara onları isimleriyle haber ver." dedi.
Bu emir üzerine Âdem onlara isimleriyle onları haber verince, (Allah): "Ben
size, ben göklerin ve yerin gayblarını bilirim, sizin açıkladığınızı da,içinizde
gizlediğinizi de bilirim" dememiş miydim?" dedi.
2:34 - Ve o zaman
meleklere: "Âdem'e secde edin!" dedik, hemen secde ettiler. Yalnız İblis
dayattı, kibrine yediremedi, inkârcılardan oldu.
2:35 - Dedik ki: "Ey
Âdem, sen ve eşin cennette oturun, ikiniz de ondan dilediğiniz yerde bol bol
yeyin, fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden olursunuz."
2:36 -
Bunun üzerine şeytan onları(n ayağını) oradan kaydırdı, içinde bulundukları
(cennet yurdu)ndan çıkardı. Biz de: "Birbirinize düşman olarak inin, orada
belirli bir vakte kadar sizin için bir karar yeri ve bir nasib vardır." dedik.
2:37 - Derken Âdem Rabb'ından birtakım kelimeler aldı, (onlarla tevbe
etti. O da) tevbesini kabul etti. Muhakkak O, tevbeyi çok kabul eden, çok
esirgeyendir.
2:38 - Onlara dedik ki: "Hepiniz oradan inin. Size benim
tarafımdan bir hidayet rehberi geldiğinde, kim o hidayetçimin izinde giderse,
onlar için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır.
2:39 -
İnkâr edip âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, onlar da cehennem ehlidirler.
Orada ebedî olarak kalacaklardır.
2:40 - Ey İsrailoğulları, size
verdiğim nimetimi hatırlayın, bana verdiğiniz sözü tutun ki, ben de size
verdiğim sözü tutayım ve sadece benden korkun!
2:41 - Yanınızdakini
(Tevrat'ı) tasdik edici olarak indirdiğim (Kur'ân)a iman edin, O'nu, inkar
edenlerin ilki siz olmayın, benim âyetlerimi birkaç paraya değişmeyin. Ancak
benden korkun.
2:42 - Hakk'ı batıla karıştırıp da, bile bile hakkı
gizlemeyin.
2:43 - Hem namazı dosdoğru kılın, zekatı verin, rükû
edenlerle birlikte siz de rükû edin.
2:44 - İnsanlara iyiliği emreder de
kendinizi unutur musunuz? Halbuki kitab (Tevrat)ı okuyorsunuz. Hâlâ aklınızı
başınıza almayacak mısınız?
2:45 - Bir de sabırla, namazla yardım
isteyin. Şüphesiz bu, (Allah'a) saygılı olanlardan başkasına ağır gelir.
2:46 - Onlar ki, Rablerine kavuşacaklarını ve gerçekten O'na
döneceklerini bilirler.
2:47 - Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimeti
ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
2:48 - Ve öyle bir
günden korunun ki, kimse kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden şefaat da
kabul edilmez, kimseden fidye de alınmaz ve onlara hiçbir yardım da yapılmaz.
2:49 - (Hem hatırlayın ki bir zaman) sizi Firavun ailesinden de
kurtardık, (onlar) size azabın en kötüsünü reva görüyor, oğullarınızı
boğazlıyor, kadınlarınızı sağ bırakıyorlardı. Ve bunda size Rabbiniz tarafından
büyük bir imtihan vardı.
2:50 - Hani bir zamanlar sizin için denizi
yarıp, sizi kurtardık da Firavun'un adamlarını suda boğduk, siz de bakıp
duruyordunuz.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
2:51 - Hani bir zamanlar Musa'ya kırk gecelik vaad verdik de sonra siz onun
arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.
2:52 -
Sonra yine de sizi affettik, artık şükretmeniz gerekiyordu.
2:53 - Ve
hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda
gidesiniz.
2:54 - Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim
cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin
Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız
katında sizin için hayırlıdır, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o
Tevvab ve Rahîm'dir.
2:55 - Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı
açıkça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacağız." demiştiniz de bunun üzerine
sizi yıldırım çarpmıştı ve siz de bakakalmıştınız.
2:56 - Sonra
şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik.
2:57 -
Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan
yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize
zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.
2:58 - Hani bir
zamanlar "Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin
ve kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi bağışla!) deyin ki, size,
hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da
arttıracağız" dedik.
2:59 - Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü
değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de
kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indirdik.
2:60 -
Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!"
demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi
su alacağı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve
saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.
2:61 - Hani bir
zamanlar, "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık
bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden,
kabağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın." dediniz. O da
size "O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya
konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır." dedi. Üzerlerine zillet ve
meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba uğradılar. Evet öyle
oldu, çünkü Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri
öldürüyorlardı. Evet öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.
2:62 - Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler,
bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel
işlerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku
yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.
2:63 - Hani bir zamanlar
sizden mîsak (sağlam bir söz) almıştık, Tur'u üstünüze kaldırıp demiştik ki;
size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gafil olmayın, gerek
ki, korunursunuz.
2:64 - Sonra verdiğiniz sözün arkasından yüz
çevirdiniz, eğer üzerinizde Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara
uğrayanlardan olurdunuz.
2:65 - İçinizden cumartesi günü yasağını
çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar
olun!" dedik.
2:66 - Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir
ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.
2:67 - Hani bir
zamanlar Musa kavmine demişti ki Allah, size bir bakara (sığır) boğazlamanızı
emrediyor. Onlar da "ayol sen bizimle eğleniyor, alay mı ediyorsun?" dediler.
Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." dedi.
2:68
- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın." dediler.
Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaşlı, ne de pek taze, ikisi arası dinç bir
sığırdır, haydi emrolunduğunuz işi yapınız." dedi.
2:69 - Onlar, "Bizim
için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim
buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsarı bir sığırdır." dedi.
2:70 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açıklasın,
çünkü o bize biraz karışık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette
buluruz." dediler.
2:71 - Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koşulup
tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacası olmayan bir
sığırdır". Onlar da: "İşte tam şimdi gerçeği ortaya koydun." dediler. Nihayet
onu bulup boğazladılar. Az kaldı yapmayacaklardı.
2:72 - Hani bir
zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu
üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktı.
2:73 - İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun,
dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki
aklınızı başınıza toplarsınız.
2:74 - Sonra bunun arkasından yine
kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi.
Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki,
çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan
yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.
2:75 - Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz?
Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona
akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.
2:76 - Üstelik
iman edenlere rastladıklarında inandık derler, birbirleriyle başbaşa kaldıkları
zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi tutup
Allah'ın size açıkladığı gerçekleri onlara da söylüyorsunuz? Hiç aklınız yok mu
be?" derlerdi.
2:77 - Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar
ve neyi açıkça söylerlerse Allah hepsini bilir.
2:78 - Bunların bir de
ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım
kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır dururlar.
2:79 - Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar
da sonra biraz para almak için "Bu Allah katındandır." derler. Artık vay o
elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden
onlara!..
2:80 - Bir de dediler ki: "Bize sayılı birkaç günden başka
asla ateş azabı dokunmaz". De ki; "Siz Allah'dan bir ahit mi aldınız? Böyle ise
Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi
söylüyorsunuz?"
2:81 - Evet kim bir günah işlemiş de kendi günahı
kendisini her yandan kuşatmış ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî
kalıcıdırlar.
2:82 - İman edip salih ameller işleyenler, işte öyleleri
de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.
2:83 - Hani bir
vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'dan
başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere,
çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı
kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden
döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.
2:84 - Yine bir zamanlar mîsakınızı
almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarınızdan
çıkarmıyacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza şahit de
oldunuz.
2:85 - Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi
öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar
aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka
çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz.
Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın
bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle
yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar,
kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil
değildir.
2:86 - Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun
için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.
2:87 - Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım
peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya apaçık mucizeler verdik, onu
Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle
gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir
kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?
2:88 -
(Yahudiler, peygamberimize karşı alaylı bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz
kılıflıdır." dediler. Bilakis Allah, onları kâfirlikleri yüzünden lanetledi.
Bundan dolayı çok az imana gelirler.
2:89 - Yanlarındakini tasdik etmek
üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı
onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu
sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah'ın laneti
kâfirleredir.
2:90 - Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları
şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy
indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu
yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.
2:91 - Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin." denildiği zaman,
onlar "Biz kendimize indirilene iman ederiz." derler ve ondan başkasını inkâr
ederler. Oysa yanlarındaki Tevrat'ı tasdik eden gerçek vahiy odur. Onlara de ki;
"Peki madem gerçek mümin sizsiniz de ne diye daha önce Allah'ın peygamberlerini
öldürüyordunuz?
2:92 - Celâlim hakkı için Musa size belgelerle gelmişti
de onun arkasından tuttunuz o buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz.
2:93 - Bir zamanlar size, "verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu
dinleyin." diye Tûr'u tepenize kaldırıp mîsakınızı aldık. (O yahudiler):
"Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayı
yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, "Eğer siz mümin kimseler iseniz, bu
imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor!
2:94 - De ki; Allah yanında
ahiret yurdu (cennet) başkalarının değil de yalnızca sizin ise, eğer iddianızda
da sadık iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.
2:95 - Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni
edemiyecekler. Allah o zâlimleri bilir.
2:96 - Elbette onları insanların
hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden bile
daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa
uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların
neler yaptığını görüp duruyor.
2:97 - Söyle; her kim Cebrail'e düşman
ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki
vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.
2:98 - Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail
ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.
2:99 - Şanım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler
indirdik. Öyle ki, iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkâr
etmez.
2:100 - O fasıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman
bir ahd üzerine antlaşma yapsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir güruh
çıkıp onu bozacak ve atıverecek öyle mi? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu
ahit tanımaz imansızlardır.
arkasından buzağıyı put edindiniz ve o halinizle zalimler idiniz.
2:52 -
Sonra yine de sizi affettik, artık şükretmeniz gerekiyordu.
2:53 - Ve
hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda
gidesiniz.
2:54 - Hani bir zamanlar Musa kavmine dedi ki; Ey kavmim
cidden siz o buzağıyı put edinmekle kendi kendinize zulmettiniz, bari gelin
Rabbinize tevbe ile dönün de nefislerinizi öldürün. Böyle yapmanız Bârî Teâlânız
katında sizin için hayırlıdır, böylece tevbenizi kabul buyurdu. Gerçekten de o
Tevvab ve Rahîm'dir.
2:55 - Hani bir zamanlar "Ey Musa biz Allah'ı
açıkça görmedikçe senin sözünle asla inanmayacağız." demiştiniz de bunun üzerine
sizi yıldırım çarpmıştı ve siz de bakakalmıştınız.
2:56 - Sonra
şükredesiniz diye sizi ölümünüzün ardından yeniden diriltmiştik.
2:57 -
Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık, ve size ihsan ettiğimiz hoş rızıklardan
yiyin, diye üzerinize kudret helvası ve bıldırcın indirdik. Onlar, bize
zulmetmediler, lakin kendi nefislerine zulmediyorlardı.
2:58 - Hani bir
zamanlar "Şu şehre girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin
ve kapıdan secde ederek girin ve "hıtta" (bizi bağışla!) deyin ki, size,
hatalarınızı mağfiret ediverelim, iyilik yapanlara nimetlerimizi daha da
arttıracağız" dedik.
2:59 - Bunun üzerine o zulme devam edenler sözü
değiştirdiler, onu kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle soktular. Biz de
kötülük yaptıkları için o zalimlere murdar bir azap indirdik.
2:60 -
Hani bir zamanlar Musa, kavmi için su istemişti, biz de "asanla taşa vur!"
demiştik, bunun üzerine o taştan on iki pınar fışkırmıştı. Her kısım insan kendi
su alacağı yeri bildi. Allah'ın rızkından yiyin ve için de bozgunculuk ve
saldırganlık yaparak yeryüzünü fesada vermeyin.
2:61 - Hani bir
zamanlar, "Ey Musa, biz tek çeşit yemeğe asla katlanamayacağız, yeter artık
bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden,
kabağından, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın." dediniz. O da
size "O üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya
konaklayın o vakit istediğiniz elbette olacaktır." dedi. Üzerlerine zillet ve
meskenet damgası vuruldu ve nihayet Allah'dan bir gazaba uğradılar. Evet öyle
oldu, çünkü Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar ve haksız yere peygamberleri
öldürüyorlardı. Evet öyle oldu, çünkü isyana dalıyorlar ve aşırı gidiyorlardı.
2:62 - Şüphe yok ki, iman edenler, yahudiler, hıristiyanlar ve sabiîler,
bunlardan her kim Allah'a ve ahiret gününe gerçekten iman eder ve salih amel
işlerse elbette Rabbleri katında bunların ecirleri vardır, bunlara bir korku
yoktur, bunlar mahzun da olacak değillerdir.
2:63 - Hani bir zamanlar
sizden mîsak (sağlam bir söz) almıştık, Tur'u üstünüze kaldırıp demiştik ki;
size verdiğimiz kitaba kuvvetle tutunun ve içindekilerden gafil olmayın, gerek
ki, korunursunuz.
2:64 - Sonra verdiğiniz sözün arkasından yüz
çevirdiniz, eğer üzerinizde Allah'ın lütfu ve rahmeti olmasa idi herhalde zarara
uğrayanlardan olurdunuz.
2:65 - İçinizden cumartesi günü yasağını
çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar
olun!" dedik.
2:66 - Bu ibret dolu cezayı öncekilere ve sonrakilere bir
ders, korunacaklara da bir nasihat, bir öğüt yaptık.
2:67 - Hani bir
zamanlar Musa kavmine demişti ki Allah, size bir bakara (sığır) boğazlamanızı
emrediyor. Onlar da "ayol sen bizimle eğleniyor, alay mı ediyorsun?" dediler.
Musa da: "Böyle cahillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım." dedi.
2:68
- Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, her ne ise onu bize açıklasın." dediler.
Musa, "Rabbim buyuruyor ki, o ne pek yaşlı, ne de pek taze, ikisi arası dinç bir
sığırdır, haydi emrolunduğunuz işi yapınız." dedi.
2:69 - Onlar, "Bizim
için Rabbine dua et, rengi ne ise onu bize açıklasın." dediler. Musa, "Rabbim
buyuruyor ki, o, bakanlara sürur veren, sapsarı bir sığırdır." dedi.
2:70 - Onlar, "Bizim için Rabbine dua et, o nedir bize iyice açıklasın,
çünkü o bize biraz karışık geldi, bununla beraber Allah dilerse onu elbette
buluruz." dediler.
2:71 - Musa, "Rabbim buyuruyor ki o, ne çifte koşulup
tarla süren, ne de ekin sulayan, ne de salma gezen ve hiç alacası olmayan bir
sığırdır". Onlar da: "İşte tam şimdi gerçeği ortaya koydun." dediler. Nihayet
onu bulup boğazladılar. Az kaldı yapmayacaklardı.
2:72 - Hani bir
zamanlar siz bir adam öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmış ve onu
üstünüzden atmıştınız, halbuki Allah, saklamış olduğunuzu açığa çıkaracaktı.
2:73 - İşte bundan dolayı, o sığırın bir parçası ile o ölüye vurun,
dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve size âyetlerini gösterir, belki
aklınızı başınıza toplarsınız.
2:74 - Sonra bunun arkasından yine
kalbleriniz katılaştı, şimdi de taş gibi, ya da taştan da beter hale geldi.
Çünkü taşlardan öylesi var ki; içinden nehirler kaynıyor, yine öylesi var ki,
çatlıyor da bağrından sular fışkırıyor, öylesi de var ki, Allah korkusundan
yerlerde yuvarlanıyor... Ve sizin neler yaptığınızdan Allah gafil değildir.
2:75 - Şimdi bunların, size hemen inanacaklarını ümit mi ediyorsunuz?
Halbuki bunlardan bir grup vardı ki, Allah'ın kelâmını işitirlerdi de sonra ona
akılları yattığı halde bile bile onu tahrif ederlerdi.
2:76 - Üstelik
iman edenlere rastladıklarında inandık derler, birbirleriyle başbaşa kaldıkları
zaman, "Rabbinizin huzurunda aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi tutup
Allah'ın size açıkladığı gerçekleri onlara da söylüyorsunuz? Hiç aklınız yok mu
be?" derlerdi.
2:77 - Peki bilmezler mi ki, onlar neyi sır olarak saklar
ve neyi açıkça söylerlerse Allah hepsini bilir.
2:78 - Bunların bir de
ümmî (okuma yazması olmayan) kısmı vardır, kitabı bilmezler, ancak birtakım
kuruntu yığınına, boş saplantılara kapılır ve zan içinde dolaşır dururlar.
2:79 - Artık o kimselerin vay haline ki, kendi elleriyle kitap yazarlar
da sonra biraz para almak için "Bu Allah katındandır." derler. Artık vay o
elleriyle yazdıkları yüzünden onlara, vay o kazandıkları vebal yüzünden
onlara!..
2:80 - Bir de dediler ki: "Bize sayılı birkaç günden başka
asla ateş azabı dokunmaz". De ki; "Siz Allah'dan bir ahit mi aldınız? Böyle ise
Allah sözünden dönmez. Yoksa siz Allah'a karşı bilemeyeceğiniz şeyleri mi
söylüyorsunuz?"
2:81 - Evet kim bir günah işlemiş de kendi günahı
kendisini her yandan kuşatmış ise, işte öyleleri ateş ehlidirler ve orada ebedî
kalıcıdırlar.
2:82 - İman edip salih ameller işleyenler, işte öyleleri
de cennet ehlidirler ve orada ebedî kalıcıdırlar.
2:83 - Hani bir
vakitler İsrailoğulları'ndan şöylece mîsak (kesin bir söz) almıştık: Allah'dan
başkasına tapmayacaksınız, ana-babaya iyilik, yakınlığı olanlara, öksüzlere,
çaresizlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzellikle söz söyleyecek, namazı
kılacak, zekatı vereceksiniz. Sonra çok azınız müstesna olmak üzere sözünüzden
döndünüz, hâlâ da dönüyorsunuz.
2:84 - Yine bir zamanlar mîsakınızı
almıştık; birbirinizin kanlarını dökmeyeceksiniz, nüfusunuzu diyarınızdan
çıkarmıyacaksınız. Sonra siz buna ikrar da verdiniz ve ikrarınıza şahit de
oldunuz.
2:85 - Sonra sizler öyle kimselersiniz ki, kendilerinizi
öldürüyorsunuz ve sizden olan bir grubu diyarlarından çıkarıyorsunuz, onlar
aleyhinde kötülük ve düşmanlık güdüyor ve bu konuda birleşip birbirinize arka
çıkıyorsunuz, şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeye kalkıyorsunuz.
Halbuki yurtlarından çıkarılmaları size haram kılınmış idi. Yoksa siz kitabın
bir kısmına inanıp bir kısmını inkâr mı ediyorsunuz? Şu halde içinizden böyle
yapanlar, netice olarak dünya hayatında perişanlıktan başka ne kazanırlar,
kıyamet gününde de en şiddetli azaba uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil
değildir.
2:86 - Bunlar ahireti, dünya hayatına satmış kimselerdir. Onun
için bunlardan azap hafifletilmez ve kendilerine bir yerden yardım da gelmez.
2:87 - Celâlim hakkı için Musa'ya o kitabı verdik, arkasından birtakım
peygamberler de gönderdik, hele Meryem oğlu İsa'ya apaçık mucizeler verdik, onu
Rûhu'l-Kudüs ile de destekledik. Size nefislerinizin hoşlanmayacağı bir emirle
gelen her peygambere kafa mı tutacaksınız? Kibrinize dokunduğu için onların bir
kısmına yalan diyecek, bir kısmını da öldürecek misiniz?
2:88 -
(Yahudiler, peygamberimize karşı alaylı bir ifade ile): "Bizim kalblerimiz
kılıflıdır." dediler. Bilakis Allah, onları kâfirlikleri yüzünden lanetledi.
Bundan dolayı çok az imana gelirler.
2:89 - Yanlarındakini tasdik etmek
üzere onlara Allah katından bir kitap gelince, daha önceleri inanmayanlara karşı
onunla yardım isteyip durdukları halde, o tanıdıkları kendilerine gelince, bu
sefer kendileri onu inkâr ettiler. İşte bundan dolayı Allah'ın laneti
kâfirleredir.
2:90 - Ne kadar çirkindir o uğruna kendilerini sattıkları
şey ki; Allah'ın kullarından dilediğine kendi lütuf ve kereminden vahiy
indirmesine kafa tutarak, Allah ne indirdiyse hepsini inkâr ettiler. İşte bu
yüzden de gazap üstüne gazaba uğradılar. Can yakıcı azap asıl kâfirler içindir.
2:91 - Onlara, "Allah ne indirdiyse ona iman edin." denildiği zaman,
onlar "Biz kendimize indirilene iman ederiz." derler ve ondan başkasını inkâr
ederler. Oysa yanlarındaki Tevrat'ı tasdik eden gerçek vahiy odur. Onlara de ki;
"Peki madem gerçek mümin sizsiniz de ne diye daha önce Allah'ın peygamberlerini
öldürüyordunuz?
2:92 - Celâlim hakkı için Musa size belgelerle gelmişti
de onun arkasından tuttunuz o buzağıya taptınız. Siz işte o zâlimlersiniz.
2:93 - Bir zamanlar size, "verdiğimiz kitaba kuvvetle sarılın ve onu
dinleyin." diye Tûr'u tepenize kaldırıp mîsakınızı aldık. (O yahudiler):
"Duyduk, dinledik, isyan ettik." dediler, kâfirlikleri yüzünden o danayı
yüreklerinde besleyip büyüttüler. De ki, "Eğer siz mümin kimseler iseniz, bu
imanınız size ne çirkin şeyler emrediyor!
2:94 - De ki; Allah yanında
ahiret yurdu (cennet) başkalarının değil de yalnızca sizin ise, eğer iddianızda
da sadık iseniz haydi hemen ölümü temenni ediniz, ölmeyi cana minnet biliniz.
2:95 - Fakat elleriyle işledikleri yüzünden onu hiçbir zaman temenni
edemiyecekler. Allah o zâlimleri bilir.
2:96 - Elbette onları insanların
hayata en hırslı, en düşkün olanları olarak bulacak, hatta müşriklerden bile
daha düşkün bulacaksın. Onların her biri bin sene ömür sürmeyi arzular, oysa
uzun yaşamak kendisini azaptan kurtarıp uzaklaştıracak değildir. Allah, onların
neler yaptığını görüp duruyor.
2:97 - Söyle; her kim Cebrail'e düşman
ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki
vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.
2:98 - Her kim Allah'a, Allah'ın meleklerine, peygamberlerine, Cebrail
ile Mîkâil'e düşman olursa, iyi bilsin ki, Allah da o kâfirlerin düşmanıdır.
2:99 - Şanım hakkı için sana çok açık âyetler; parlak mucizeler
indirdik. Öyle ki, iman sahasından uzaklaşmış fasıklardan başkası onları inkâr
etmez.
2:100 - O fasıklar hem bunları tanımıyacaklar, hem de ne zaman
bir ahd üzerine antlaşma yapsalar, her defasında mutlaka içlerinden bir güruh
çıkıp onu bozacak ve atıverecek öyle mi? Hatta az bir güruh değil, onların çoğu
ahit tanımaz imansızlardır.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
2:101 - Üstelik Allah tarafından onlara, yanlarındaki kitabı tasdik edici bir
peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın
kitabını sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi
yaptılar.
2:102 - Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup
izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı,
lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de
Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o
ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da
kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile
kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça
bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve
bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın
alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı.
Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.
2:103 - Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah
tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi.
2:104 - Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi
dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır.
2:105 - Ne Kitap
ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin
istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok
büyük lütuf sahibidir.
2:106 - Biz bir âyetten her neyi nesheder veya
unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki,
Allah her şeye kâdirdir.
2:107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve
yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne
de bir yardımcı vardır.
2:108 - Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce
Musa'ya sorulduğu gibi,sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı
küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.
2:109 -
Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir
etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden
ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle
davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.
2:110 - Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi
nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak
ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
2:111 - Bir de "yahudi ve
hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi
kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin
delilinizi."
2:112 - Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü
Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır.
Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.
2:113 -
Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da
"Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar.
Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan
dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında
hüküm verecektir.
2:114 - Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın
isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden
daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey
yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.
2:115 - Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık
nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti)
geniştir, O, her şeyi bilendir.
2:116 - O zalimler, "Allah kendisine
çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa
O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.
2:117 - O, göklerin ve yerin yoktan
var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o
da hemen oluverir.
2:118 - Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle
konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de
tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine
benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz
mucizeleri çok açık seçik gösterdik.
2:119 - Şüphe yok ki, Biz seni hak
ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o
cehennemliklerden sorumlu değilsin.
2:120 - Sen onların milletlerine
tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı
olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir.
Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların
arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de
bir yardımcı.
2:121 - Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler
onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim
de onu inkâr ederse, işte o inkârcılar hüsran içindedirler.
2:122 - Ey
İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki
ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!
2:123 - Ve öyle bir günden sakının
ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez
ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.
2:124 - Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım
kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün
insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi
ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.
2:125 - Biz ta o zaman
bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de
Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e
şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar
için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"
2:126 - Ve o
vakit İbrahim "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve
ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı. Allah
buyurdu ki: "küfredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım,
sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!"
2:127 - Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı,
İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç
şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.
2:128 - Ey bizim Rabbimiz, hem
bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan
yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize
ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb
sensin, Rahîm sensin.
2:129 - Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara
içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet
eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz
yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.
2:130 - İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz
çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de
iyilerden biridir.
2:131 - Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben
âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.
2:132 - Bu dini İbrahim, kendi
oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu
dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can
verin!" dedi.
2:133 - Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm
hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?"
dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın
Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen
müslümanlarız." dediler.
2:134 - Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara
kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından
sorguya çekilecek değilsiniz.
2:135 - Bir de: "yahudi veya hıristiyan
olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak
hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."
2:136 - Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse
İbrahim'e,İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve
İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine
iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen
müslümanlarız."
2:137 - Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman
ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse
onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter.
Ve O, işitendir, bilendir.
2:138 - Allah'ın boyasına bak, (vaftiz
nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet
edenleriz.
2:139 - De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi
gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz
bize, sizin amelleriniz de size. Şu kadar var ki, biz O'na ihlas ile
sarılıyoruz.
2:140 - "Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup
da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De
ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir
hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah,
yaptıklarınızdan gafil değildir.
2:141 - Onlar bir ümmet idiler, gelip
geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz
onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
2:142 - İnsanlar
içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren
nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu
hidayete erdirir."
2:143 - Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet
kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri
olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun
Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki
ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet
ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek
değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok
merhametlidir.
2:144 - Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada
şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın
bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz
de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin!
Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen
o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil
değildir.
2:145 - Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün
delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların
kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller.
Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu
ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.
2:146 - O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o
peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı
gerçeği bile bile gizlerler.
2:147 - O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye
düşenlerden olma sakın!
2:148 - Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır,
o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah
sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
2:149 - Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a
doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah
yaptıklarınızdan habersiz de değildir.
2:150 - Her nereden yola çıkarsan
yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru
çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden
haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem
üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.
peygamber gelince, daha önce kendilerine kitap verilenlerden bir kısmı, Allah'ın
kitabını sırtlarından geriye attılar, sanki hiçbir şey bilmiyorlarmış gibi
yaptılar.
2:102 - Tuttular da Süleyman mülküne dair şeytanların uydurup
izledikleri şeyin ardına düştüler. Halbuki Süleyman inkâr edip kâfir olmadı,
lakin o şeytanlar kâfirlik ettiler; insanlara sihir öğretiyorlar ve Bâbil'de
Harut ve Marut'a, bu iki meleğe indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o
ikisi "biz ancak ve ancak sizi denemek için gönderildik, sakın sihir yapıp da
kâfir olmayın!" demeden kimseye birşey öğretmezlerdi. İşte bunlardan karı ile
kocanın arasını ayıracak şeyler öğreniyorlardı. Fakat Allah'ın izni olmadıkça
bununla kimseye zarar verebilecek değillerdi. Kendi kendilerine zarar verecek ve
bir fayda sağlamayacak bir şey öğreniyorlardı. Yemin olsun ki, onu her kim satın
alırsa, onu alanın ahirette bir nasibi olmayacağını da çok iyi biliyorlardı.
Hakkiyle bilselerdi, uğruna canlarını sattıkları şey ne çirkin bir şeydi.
2:103 - Şayet onlar iman edip de korunmuş olsalardı, elbette Allah
tarafından verilecek mükafat çok hayırlı olacaktı. Keşke bunu bilselerdi.
2:104 - Ey iman edenler! "râine" demeyin, "unzurna" deyin ve iyi
dinleyin, kâfirler için elemli bir azap vardır.
2:105 - Ne Kitap
ehlinden, ne de müşriklerden hiçbiri, size Rabbinizden bir hayır indirilsin
istemez. Allah ise, üstünlüğü, rahmetiyle dilediğine mahsus kılar ve Allah çok
büyük lütuf sahibidir.
2:106 - Biz bir âyetten her neyi nesheder veya
unutturursak, ondan daha hayırlısını yahut mislini getiririz. Bilmez misin ki,
Allah her şeye kâdirdir.
2:107 - Bilmez misin ki, hakikaten göklerin ve
yerin mülkü Allah'ındır, hepsi O'nundur. Size de Allah'dan başka ne bir dost, ne
de bir yardımcı vardır.
2:108 - Yoksa siz peygamberinizi, bundan önce
Musa'ya sorulduğu gibi,sorguya çekmek mi istiyorsunuz? Halbuki her kim imanı
küfürle değiştirirse artık düz yolun ortasında sapıtmış olur.
2:109 -
Ehl-i kitaptan birçoğu arzu etmektedir ki, sizi imanınızdan sonra çevirip kâfir
etsinler: Hak kendilerine iyice belirdikten sonra bile sırf nefsaniyetlerinden
ve kıskançlıktan dolayı bunu yaparlar. Buna rağmen siz şimdi af ile, hoşgörüyle
davranın tâ Allah emrini verinceye kadar. Şüphe yok ki Allah her şeye kâdirdir.
2:110 - Siz namazı hakkıyle kılmaya bakın ve zekatı verin! Kendi
nefsiniz için her ne hayır yaparsanız, Allah katında onu bulursunuz. Muhakkak
ki, Allah bütün yaptıklarınızı görmektedir.
2:111 - Bir de "yahudi ve
hıristiyanlardan başkası asla cennete giremeyecek" dediler. Bu onların kendi
kuruntularıdır. Sen de onlara de ki; "Eğer doğru iseniz, haydi bakalım getirin
delilinizi."
2:112 - Hayır, hayır! Kim özü iyilik dolu olarak yüzünü
Allah'a tertemiz döndürür ve teslim ederse, işte onun Rabbi katında ecri vardır.
Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar mahzun da olacak değiller.
2:113 -
Yahudiler dediler ki, "Hıristiyanlar birşey üzerinde değiller", Hristiyanlar da
"Yahudiler bir şey üzerinde değiller" dediler. Oysa hepsi de kitabı okuyorlar.
Hiçbir bilgisi olmayanlar da öyle onların dedikleri gibi dediler. İşte bundan
dolayı Allah, ihtilafa düştükleri bu gibi şeylerde, kıyamet günü aralarında
hüküm verecektir.
2:114 - Allah'ın mescitlerini, içlerinde Allah'ın
isminin anılmasından meneden ve onların harap olmalarına çalışan kimselerden
daha zâlim kim olabilir! İşte bunlar, oralara korka korka girmekten başka birşey
yapmazlar. Bunlara dünyada perişanlık, ahirette de büyük bir azap vardır.
2:115 - Bununla beraber, doğu da Allah'ın, batı da Allah'ındır. Artık
nereye dönerseniz dönün, orası Allah'a çıkar. Şüphe yok ki, Allah(ın rahmeti)
geniştir, O, her şeyi bilendir.
2:116 - O zalimler, "Allah kendisine
çocuk edindi." dediler. Hâşâ, O sübhândır. Doğrusu, göklerde ve yerde ne varsa
O'nundur. Hepsi O'na boyun eğmiştir.
2:117 - O, göklerin ve yerin yoktan
var edicisidir ve O, bir işin olmasını murad edince, ona yalnızca "ol!" der, o
da hemen oluverir.
2:118 - Bilgiden nasibi olmayanlar da "Allah bizimle
konuşsa ya, yahut bize de bir mucize gelse ya!" dediler. Bunlardan öncekiler de
tıpkı böyle, bunların dedikleri gibi demişlerdi. Onların kalbleri birbirlerine
benzedi. Gerçekten de yakîne ermek (hakikati bilmek) isteyen bir kavim için biz
mucizeleri çok açık seçik gösterdik.
2:119 - Şüphe yok ki, Biz seni hak
ile rahmetimizin müjdecisi ve azabımızın habercisi olarak gönderdik. Sen, o
cehennemliklerden sorumlu değilsin.
2:120 - Sen onların milletlerine
tabi olmadıkça ne yahudiler, ne de hıristiyanlar senden asla hoşnud ve razı
olmayacaklar. De ki, gerçekten de Allah'ın hidayeti, hidayetin ta kendisidir.
Şânım hakkı için, sana vahiyle gelen bu kadar bilgiden sonra, kalkıp da onların
arzu ve heveslerine uyacak olursan, sana Allah'dan ne bir dost bulunur, ne de
bir yardımcı.
2:121 - Kendilerine kitabı verdiğimiz ehliyetli kimseler
onu, tilavetinin hakkını vererek okurlar. İşte onlar, ona iman ederler. Her kim
de onu inkâr ederse, işte o inkârcılar hüsran içindedirler.
2:122 - Ey
İsrailoğulları! Sizlere ihsan ettiğim nimetimi ve sizi vaktiyle âlemdeki
ümmetlere üstün tuttuğumu hatırlayın!
2:123 - Ve öyle bir günden sakının
ki, o gün kimse, kimsenin yerine bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez
ve ona şefaat de fayda vermez, hiçbir taraftan yardım da görmezler.
2:124 - Şunu da unutmayın ki, bir zamanlar İbrahim'i Rabbi, birtakım
kelimeler ile imtihan etti, o, onları sona erdirince, Rabbi ona, "Ben seni bütün
insanlara imam yapacağım." buyurdu. İbrahim, "Zürriyetimden de yap!" dedi. Rabbi
ona "zâlimler benim ahdime nail olamaz!" buyurdu.
2:125 - Biz ta o zaman
bu Beyt'i, insanlar için bir sevap kazanma ve bir güven yeri kıldık. Siz de
Makam-ı İbrahim'den kendinize bir namazgah edinin. Ayrıca İbrahim ile İsmail'e
şöyle ahid verdik: "Beytimi, hem tavaf edenler için, hem ibadete kapananlar
için, hem de rükû ve secde edenler için tertemiz tutun!"
2:126 - Ve o
vakit İbrahim "Ey Rabbim, burasını güvenli bir belde kıl, halkından Allah'a ve
ahiret gününe iman edenleri çeşitli meyvalarla rızıklandır" diye yalvardı. Allah
buyurdu ki: "küfredeni dahi rızıklandırır da hayattan biraz nasip aldırırım,
sonra da onu ateş azabına uğratırım ki, orası ne yaman bir duraktır!"
2:127 - Ve ne vakit ki İbrahim, Beyt'in temellerini yükseltmeye başladı,
İsmail ile birlikte şöyle dua ettiler: Ey Rabbimiz, bizden kabul buyur, hiç
şüphesiz işiten sensin, bilen sensin.
2:128 - Ey bizim Rabbimiz, hem
bizim ikimizi yalnız senin için boyun eğen müslümanlar kıl, hem de soyumuzdan
yalnız senin için boyun eğen müslüman bir ümmet meydana getir ve bize
ibadetimizin yollarını göster, tevbemize rahmetle bakıver. Hiç şüphesiz Tevvâb
sensin, Rahîm sensin.
2:129 - Ey bizim Rabbimiz, bir de onlara
içlerinden öyle bir peygamber gönder ki, onlara senin âyetlerini tilavet
eylesin, kendilerine kitabı ve hikmeti öğretsin, içlerini ve dışlarını tertemiz
yapıp onları pâk eylesin. Hiç şüphesiz Azîz sensin, hikmet sahibi Sensin.
2:130 - İbrahim'in milletinden, kendine kıyan beyinsizden başka kim yüz
çevirir? Biz onu dünyada seçkin birisi yaptık, hiç şüphesiz o, ahirette de
iyilerden biridir.
2:131 - Rabbi ona, "İslâm ol!" emrini verince, o "Ben
âlemlerin Rabbine teslim oldum." dedi.
2:132 - Bu dini İbrahim, kendi
oğullarına vasiyyet etti, Yakub da öyle yaptı: "Ey oğullarım! Muhakkak ki, bu
dini size Allah seçti, başka dinlerden uzak durun, yalnızca müslüman olarak can
verin!" dedi.
2:133 - Yoksa siz de olaya şahit mi oldunuz; Yakub'a ölüm
hali gelip çattığı zaman, oğullarına; "Benden sonra neye ibadet edeceksiniz?"
dediği zaman, oğulları; "Senin Allah'ına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak'ın
Allah'ına, tek olan o Allah'a ibadet edeceğiz. Biz ancak O'na boyun eğen
müslümanlarız." dediler.
2:134 - Onlar bir ümmetti, geldi geçti. Onlara
kendi kazandıkları, size de kendi kazandığınız. Siz onların yaptıklarından
sorguya çekilecek değilsiniz.
2:135 - Bir de: "yahudi veya hıristiyan
olunuz ki, hidayet bulasınız." dediler. Sen onlara de ki: "Hayır! Hanif olarak
hakka tapan İbrahim'in dinine (uyarız) ki, o hiçbir zaman müşriklerden olmadı."
2:136 - Deyiniz ki, "Biz, Allah'a iman ettik ve bize ne indirildiyse
İbrahim'e,İsmail'e, İshak'a, Yakup'a ve torunlarına ne indirildiyse, Musa'ya ve
İsa'ya ne indirildiyse ve bütün peygamberlere Rablerinden ne verildiyse hepsine
iman ettik. Biz onların arasında fark gözetmeyiz ve biz ancak O'na boyun eğen
müslümanlarız."
2:137 - Eğer onlar da sizin iman ettiğiniz gibi iman
ederlerse doğru yola girmiş, hidayeti bulmuş olurlar. Yok eğer yüz çevirirlerse
onlar sadece ve sadece didişmenin içindedirler. Allah onlara karşı sana yeter.
Ve O, işitendir, bilendir.
2:138 - Allah'ın boyasına bak, (vaftiz
nolacak?) Kim, Allah'dan daha güzel boya vurabilir ki? İşte biz O'na ibadet
edenleriz.
2:139 - De ki: "Allah hakkında bizimle didişmeye mi
gireceksiniz? Oysa O, bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim amellerimiz
bize, sizin amelleriniz de size. Şu kadar var ki, biz O'na ihlas ile
sarılıyoruz.
2:140 - "Yoksa siz, İbrahim de, İsmail de, İshak da, Yakup
da ve torunları da hep yahudi ve hıristiyan idiler mi demek istiyorsunuz?" De
ki: "Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı?" Allah'ın şahitlik ettiği bir
hakikatı bile bile inkar edenden daha zâlim kim olabilir? Allah,
yaptıklarınızdan gafil değildir.
2:141 - Onlar bir ümmet idiler, gelip
geçtiler. Onlara kendi kazandıkları, size de kendi kazandıklarınız. Ve siz
onların yaptıklarından sorumlu tutulacak değilsiniz.
2:142 - İnsanlar
içinde bir kısım beyinsizler takımı, "Bunları bulundukları kıbleden çeviren
nedir?" diyecekler. De ki: "Doğu da, batı da Allah'ındır. O, kimi dilerse onu
hidayete erdirir."
2:143 - Ve işte böyle, sizi ortada yürüyen bir ümmet
kıldık ki, siz bütün insanlar üzerine adalet örneği ve hakkın şahitleri
olasınız, Peygamber de sizin üzerinize şahit olsun. Daha önce içinde durduğun
Kâ'be'yi kıble yapmamız da şunun içindir: Peygamber'in izince gidecekleri, iki
ökçesi üzerinde geri döneceklerden ayıralım. Bu iş elbette Allah'ın hidayet
ettiği kimselerin dışındakilere çok ağır gelecekti. Allah imanınızı kaybedecek
değildir. Hiç şüphesiz Allah, bütün insanlara çok şefkatlidir, çok
merhametlidir.
2:144 - Doğrusu, biz, yüzünün semaya yöneldiğini, orada
şekilden şekile geçerek, aranıp durduğunu görüyorduk. Artık seni hoşnud olacağın
bir kıbleye çevireceğiz. Haydi bakalım, yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Siz
de ey müminler, nerede olursanız olun, yüzünüzü o tarafa doğru çevirin!
Kendilerine kitap verilmiş olanlar da kesinlikle bilirler ki, Rabblerinden gelen
o emir haktır. Ve Allah, onların yaptıklarından ve yapmakta olduklarından gafil
değildir.
2:145 - Celâlim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün
delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların
kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller.
Celâlim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu
ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zâlimlerden olursun.
2:146 - O kendilerine kitap verdiğimiz ümmetlerin âlimleri onu o
peygamberi oğullarını tanır gibi tanırlar, böyle iken içlerinden bir takımı
gerçeği bile bile gizlerler.
2:147 - O hak, Rabbindendir. Artık şüpheye
düşenlerden olma sakın!
2:148 - Ümmetlerden her birinin bir yönü vardır,
o ona yönelir, haydin, hep hayırlara koşun, yarışın. Her nerede olsanız Allah
sizi toplar, bir araya getirir. Şüphesiz ki Allah her şeye kâdirdir.
2:149 - Hem her nereden yola çıkarsan (namazda) hemen Mescid-i Haram'a
doğru yüzünü çevir. Bu emir şüphesiz hak, Rabbinden olduğu gerçektir. Allah
yaptıklarınızdan habersiz de değildir.
2:150 - Her nereden yola çıkarsan
yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir, ve her nerede olsanız yüzünüzü ona doğru
çevirin ki insanlar için aleyhinizde bir delil olmasın. Ancak içlerinden
haksızlık edenler başka. Siz de onlardan korkmayın, benden korkun. Hem
üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım, hem gerek ki doğru yolu bulasınız.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
151 - Nitekim içinizden size bir peygamber gönderdik. O size âyetlerimizi
okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz
şeyleri öğretiyor.
2:152 - O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana
şükredin de nankörlük etmeyin.
2:153 - Ey iman edenler! Sabır ve namazla
yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
2:154 -
Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz
sezemezsiniz.
2:155 - Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz
da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o
sabredenleri!
2:156 - Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz
Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.
2:157 - İşte onlar var
ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de
onlardır.
2:158 - Gerçekten Safâ ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir.
Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunları tavaf
etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse,
şüphesiz Allah iyiliğin karşılığını verir, o her şeyi bilir.
2:159 -
İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için
biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet
eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.
2:160 - Ancak tevbe
edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım.
Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
2:161 - Ama
âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte
Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine
olsun.
2:162 - Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları
hafifletilir, ne de kendilerine göz açtırılır.
2:163 - Her halde
hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve
Rahîm'dir.
2:164 - Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden
gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra
diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları
değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı
olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır.
2:165
- İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları,
Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha
kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait
olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke
anlasalardı.
2:166 - O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek
kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça
parça kopmuştur.
2:167 - Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah,
bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz
de onlardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini,
üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir.
Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.
2:168 - Ey insanlar! Bütün
yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat
şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır.
2:169 - O
size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler
söylemenizi ister.
2:170 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği
vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya
ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara
uyacaklar?
2:171 - O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan
başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler,
kördürler, akıl da etmezler.
2:172 - Ey iman edenler! Size kısmet
ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer
yalnız O'na kulluk ediyorsanız.
2:173 - O, size yalnız şunları haram
kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen
hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz
etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez.
Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
2:174 - Allah'ın
indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten
karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz
söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab
vardır.
2:175 - İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi
bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da
sabırlıdırlar!
2:176 - Şüphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple
indirmiştir. Kitap hakkında ihtilafa düşenler ise, şüphesiz haktan uzak, bir
anlaşmazlık içindedirler.
2:177 - Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı
tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a,
ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı
olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri
kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de
andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık
durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var
ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.
2:178 - Ey
iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına
kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o
zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz
tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine
saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.
2:179 - Ey temiz akıl
sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.
2:180 - Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa,
babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek,
Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size
farz kılındı.
2:181 - Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu
değiştirirse, her haldevebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki
Allah, her şeyi işitir ve bilir.
2:182 - Her kim de vasiyet edenin, bir
hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını
düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcıdır, çok
merhamet edicidir.
2:183 - Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.
2:184 -
(Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya
yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona
dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim
de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer
bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
2:185 - O Ramazan
ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve
deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya
şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı
günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk
dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı
tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.
2:186 - Şayet kullarım,
sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının
duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla
iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.
2:187 - Oruç gecesi
kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar,sizin için bir örtü, siz de
onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği
için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve
Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden
size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam
tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın.
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini
insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.
2:188 - Bir de
aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir
kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hakimlere rüşvet olarak
vermeyin.
2:189 - Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar
için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere
arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir.
Evlere kapılarından gelin, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
2:190 - Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız
saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.
2:191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden
onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram
yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi
öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
2:192 - Artık şirkten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah çok
bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
2:193 - Hem bir fitne kalmayıp,
din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın . Vazgeçerlerse, düşmanlık
ancak zalimlere karşıdır.
2:194 - Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün
hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona
yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin
ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
2:195 - Allah yolunda mal
harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin.
Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
2:196 - Hac ve umreyi de
Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen
bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı
bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye
gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab
kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise
üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu
hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve
bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.
2:197 - Hac, bilinen
aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda
kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne
işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin.Şüphesiz ki azıkların en
hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!
2:198 -
Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman
Meş'ar-i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin. O'nu, size gösterdiği
şekilde zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten sapmışlardandınız.
2:199 - Sonra insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin.
Allah'tan bağışlanmanızı isteyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.
2:200 - Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman,
önceleri babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı
anın. İnsanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için
ahirette hiçbir kısmet yoktur.
.
okuyor, sizi temizliyor, size kitabı ve hikmeti öğretiyor. Size bilmediğiniz
şeyleri öğretiyor.
2:152 - O halde beni anın, ben de sizi anayım. Bana
şükredin de nankörlük etmeyin.
2:153 - Ey iman edenler! Sabır ve namazla
yardım isteyin. Şüphe yok ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
2:154 -
Allah yolunda öldürülenlere "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz
sezemezsiniz.
2:155 - Çaresiz biz sizi biraz korku, biraz açlık, biraz
da mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltme ile imtihan edeceğiz. Müjdele o
sabredenleri!
2:156 - Onlar başlarına bir musibet geldiği zaman: "Biz
Allah'a aidiz ve sonunda O'na döneceğiz." derler.
2:157 - İşte onlar var
ya, Rablerinden, mağfiretler ve rahmet onlaradır. İşte hidayete erenler de
onlardır.
2:158 - Gerçekten Safâ ile Merve Allah'ın alâmetlerindendir.
Onun için her kim hac veya umre niyetiyle Kâ'be'yi ziyaret ederse, bunları tavaf
etmesinde ona bir günah yoktur. Her kim de gönlünden koparak bir hayır işlerse,
şüphesiz Allah iyiliğin karşılığını verir, o her şeyi bilir.
2:159 -
İndirdiğimiz apaçık delilleri ve hidayetin kendisi olan âyetleri insanlar için
biz kitapta açıkladıktan sonra gizleyenler var ya mutlaka onlara Allah lanet
eder. Lanet edebilecek olanlar da lanet ederler.
2:160 - Ancak tevbe
edip halini düzelterek gerçeği söyleyenler başka. İşte onları ben bağışlarım.
Ben çok merhamet ediciyim, tevbeleri çokça kabul ederim.
2:161 - Ama
âyetlerimizi inkar etmiş ve kâfir olarak can vermiş olanlara gelince, işte
Allah'ın laneti, meleklerin laneti ve insanların laneti hep onların üzerine
olsun.
2:162 - Onlar ebedi olarak onun altında kalırlar. Ne azabları
hafifletilir, ne de kendilerine göz açtırılır.
2:163 - Her halde
hepinizin ilâhı, bir tek ilâhtır. Ondan başka bir ilâh yoktur. O Rahmân ve
Rahîm'dir.
2:164 - Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile
gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar şeylerle denizde akıp giden
gemide, Allah'ın yukarıdan bir su indirip de onunla yeri ölümünden sonra
diriltmesinde, diriltip de üzerinde deprenen hayvanları yaymasında, rüzgarları
değiştirmesinde, gök ile yer arasında emre hazır olan bulutta şüphesiz akıllı
olan bir topluluk için elbette Allah'ın birliğine deliller vardır.
2:165
- İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları,
Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha
kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait
olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke
anlasalardı.
2:166 - O zaman kendilerine uyulan kimseler, azabı görerek
kendilerine uyanlardan kaçıp uzaklaşmışlar ve aralarındaki bütün bağlar parça
parça kopmuştur.
2:167 - Onlara uyanlar da şöyle demektedirler: "Ah,
bizim için dünyaya bir dönüş olsaydı da onların bizden uzaklaştıkları gibi biz
de onlardan uzaklaşsaydık!" İşte böylece Allah onlara bütün amellerini,
üzerlerine yığılmış hasretler (pişmanlık ve üzüntüler) halinde gösterecektir.
Onlar bu ateşten çıkacak değillerdir.
2:168 - Ey insanlar! Bütün
yeryüzündeki nimetlerimden helal olmak, temiz olmak şartıyla yiyin. Fakat
şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o size belli bir düşmandır.
2:169 - O
size hep çirkin ve murdar işleri emreder, Allah'a karşı bilmediğiniz şeyler
söylemenizi ister.
2:170 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine uyun." dendiği
vakit de: "Yok, atalarımızı neyin üzerinde bulduysak ona uyarız." dediler. Ya
ataları bir şeye akıl erdiremez ve doğruyu seçemez idiyseler de mi onlara
uyacaklar?
2:171 - O kâfirlerin hali, sadece bir çağırma veya bağırmadan
başkasını işitmeyerek haykıranın haline benzer; onlar sağırdırlar, dilsizdirler,
kördürler, akıl da etmezler.
2:172 - Ey iman edenler! Size kısmet
ettiğimiz rızıkların hoş ve temiz olanlarından yiyin ve Allah'a şükredin, eğer
yalnız O'na kulluk ediyorsanız.
2:173 - O, size yalnız şunları haram
kıldı: Ölü hayvan, kan, domuz eti, bir de Allah'tan başkası adına kesilen
hayvanlar. Sonra kim bunlardan yemeye mecbur kalırsa, başkasının hakkına tecavüz
etmemek ve zaruret ölçüsünü geçmemek şartıyla ona da bir günah yükletilmez.
Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
2:174 - Allah'ın
indirdiği kitaptan bir şeyi gizleyip de bununla biraz para alanlar gerçekten
karınları dolusu ateşten başka birşey yemezler. Kıyamet günü Allah onlara ne söz
söyler, ne de kendilerini temize çıkarır. Onlara sadece acı veren bir azab
vardır.
2:175 - İşte onlar, hidayeti verip sapıklığı, affedilmeyi
bırakıp azabı satın alan kimselerdir. Bunlar, ateşe karşı ne kadar da
sabırlıdırlar!
2:176 - Şüphesiz ki Allah kitabı hak bir sebeple
indirmiştir. Kitap hakkında ihtilafa düşenler ise, şüphesiz haktan uzak, bir
anlaşmazlık içindedirler.
2:177 - Yüzlerinizi bazan doğu, bazan batı
tarafına çevirmeniz erginlik değildir. Fakat eren o kimselerdir ki, Allah'a,
ahiret gününe, meleklere, kitabave bütün peygamberlere iman edip, yakınlığı
olanlara, öksüzlere, yoksullara, yolda kalmışa, dilenenlere ve esirleri
kurtarmaya seve seve mal verirler. Namazı kılarlar, zekatı verirler. Bir de
andlaştıkları zaman sözlerini yerine getirenler, hele sıkıntı ve hastalık
durumlarında ve harbin şiddetli zamanında sabır ve kararlılık gösterenler var
ya, işte doğru olanlar da bunlardır, korunanlar da bunlardır.
2:178 - Ey
iman edenler! Öldürmede kısas size farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına
kadın. Ama her kim, ölenin kardeşi tarafından bir şey karşılığı bağışlanırsa, o
zaman örfe uyması, ona diyeti güzellikle ödemesi gerekir. Bu, Rabbiniz
tarafından bir hafifletme ve bir rahmettir. Her kim bunun arkasından yine
saldırırsa, artık ona acı veren bir azab vardır.
2:179 - Ey temiz akıl
sahipleri! Kısasta sizin için bir hayat vardır. Ümit edilir ki, korunursunuz.
2:180 - Birinize ölüm geldiği vakit, bir hayır (bir mal) bırakacaksa,
babası, anası ve en yakın akrabası için meşru bir surette vasiyet etmek,
Allah'tan korkan kimseler üzerine yerine getirilmesi vacib bir hak olarak size
farz kılındı.
2:181 - Şimdi her kim, bunu duyduktan sonra onu
değiştirirse, her haldevebali, sırf o değiştirenlerin boynunadır. Şüphe yok ki
Allah, her şeyi işitir ve bilir.
2:182 - Her kim de vasiyet edenin, bir
hata işlemesinden veya bir günaha girmesinden endişe eder de tarafların arasını
düzeltirse, ona bir vebal yoktur. Şüphesiz ki, Allah çok bağışlayıcıdır, çok
merhamet edicidir.
2:183 - Ey iman edenler! Oruç, sizden öncekilere farz
kılındığı gibi size de farz kılındı. Umulur ki korunursunuz.
2:184 -
(Size farz kılınan oruç), sayılı günlerdedir. İçinizden hasta olan veya
yolculukta bulunan ise, diğer günlerde, tutamadığı günler sayısınca tutar. Ona
dayanıp kalacaklar üzerine de bir yoksulu doyuracak kadar fidye gerekir. Her kim
de hayrına fidyeyi artırırsa, hakkında daha hayırlıdır. Bununla beraber, eğer
bilirseniz, oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.
2:185 - O Ramazan
ayı ki, insanları irşad için, hak ile batılı ayıracak olan, hidayet rehberi ve
deliller halinde bulunan Kur'ân onda indirildi. Onun için sizden her kim bu aya
şahit olursa onda oruç tutsun. Kim de hasta, yahut yolculukta ise tutamadığı
günler sayısınca diğer günlerde kaza etsin. Allah size kolaylık diler zorluk
dilemez. Sayıyı tamamlamanızı, size doğru yolu gösterdiğinden dolayı Allah'ı
tekbir etmenizi ister. Umulur ki şükredersiniz.
2:186 - Şayet kullarım,
sana benden sordularsa, gerçekten ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının
duasını kabul ederim. O halde onlar da benim davetime koşsunlar ve bana hakkıyla
iman etsinler ki, doğru yola gidebilsinler.
2:187 - Oruç gecesi
kadınlarınıza yaklaşmanız, size helâl kılındı. Onlar,sizin için bir örtü, siz de
onlar için bir örtü durumundasınız. Allah, nefsinize güvenemeyeceğinizi bildiği
için müracaatınızı kabul buyurdu ve sizi bağışladı. Şimdi onlara yaklaşın ve
Allah'ın sizler için yazdığını isteyin. Ta fecrin beyaz ipliği siyah iplikden
size seçilinceye kadar yiyin, için. Sonra da ertesi geceye kadar orucu tam
tutun. Bununla beraber siz mescitlerde îtikaf halinde iken onlara yaklaşmayın.
Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, sakın onlara yaklaşmayın. Allah, âyetlerini
insanlara böyle açıklıyor ki sakınıp korunsunlar.
2:188 - Bir de
aranızda mallarınızı batıl sebeplerle yemeyin. İnsanların mallarından bir
kısmını bile bile günah ile yemek için, o malları hakimlere rüşvet olarak
vermeyin.
2:189 - Sana hilâllerden soruyorlar. De ki: Onlar insanlar
için de, hac için de vakit ölçüleridir. Bununla beraber iyilik, evlere
arkalarından gelmeniz değildir. Fakat iyiliğe eren, kötülükten korunan kimsedir.
Evlere kapılarından gelin, Allah'tan korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
2:190 - Size savaş açanlarla Allah yolunda çarpışın. Fakat haksız
saldırıda bulunmayın. Çünkü Allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.
2:191 - Onları nerede yakalarsanız öldürün ve sizi çıkardıkları yerden
onları çıkarın. O fitne, öldürmeden daha şiddetlidir. Yalnız Mescid-i Haram
yanında onlar sizinle savaşmadıkça siz de onlarla savaşmayın. Fakat sizi
öldürmeye kalkışırlarsa, hemen onları öldürün. Kâfirlerin cezası böyledir.
2:192 - Artık şirkten vazgeçerlerse, şüphesiz ki Allah çok
bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
2:193 - Hem bir fitne kalmayıp,
din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın . Vazgeçerlerse, düşmanlık
ancak zalimlere karşıdır.
2:194 - Hürmetli ay hürmetli aya ve bütün
hürmetler birbirine karşılıktır. O halde kim size saldırdıysa, siz de ona
yaptığı saldırının aynıyle saldırın da ileri gitmeye Allah'tan korkun ve bilin
ki Allah, takva sahipleriyle beraberdir.
2:195 - Allah yolunda mal
harcayın da kendinizi ellerinizle tehlikeye bırakmayın ve güzel hareket edin.
Çünkü Allah güzellik ve iyilik edenleri sever.
2:196 - Hac ve umreyi de
Allah için tamam yapın. Eğer bunlardan alıkonursanız, o zaman kolayınıza gelen
bir kurban gönderin. Bununla beraber bu kurban, kesileceği yere varıncaya kadar
başlarınızı tıraş etmeyin. İçinizden hasta olana veya başından bir rahatsızlığı
bulunana tıraş için oruç veya sadaka yahut da kurbandan ibaret bir fidye
gerekir. Engellemeden kurtulduğunuz zaman da her kim hacca kadar umre ile sevab
kazanmak isterse, ona da kolayına gelen bir kurban gerekir. Bunu bulamayana ise
üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde ki tam on gün oruç tutması lazım gelir. Bu
hüküm, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun ve
bilin ki Allah'ın azabı gerçekten çok şiddetlidir.
2:197 - Hac, bilinen
aylardadır. Her kim o aylarda hacca başlayıp kendisine farz ederse; artık hacda
kadına yaklaşmak, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne
işlerseniz, Allah onu bilir. Kendinize azık edinin.Şüphesiz ki azıkların en
hayırlısı Allah korkusudur. Ey akıl sahipleri! Benden korkun!
2:198 -
Rabbinizin lütfunu istemenizde size bir günah yoktur. Arafat'tan indiğiniz zaman
Meş'ar-i Haram yanında (Müzdelife'de) Allah'ı zikredin. O'nu, size gösterdiği
şekilde zikredin. Doğrusu siz, bundan önce gerçekten sapmışlardandınız.
2:199 - Sonra insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin.
Allah'tan bağışlanmanızı isteyin. Çünkü Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.
2:200 - Nihayet hac ibadetlerinizi bitirdiğiniz zaman,
önceleri babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah'ı
anın. İnsanlardan kimisi: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!" der. Onun için
ahirette hiçbir kısmet yoktur.
.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
:201 - Yine onlardan: "Ey Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve ahirette de bir
güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır.
2:202 - İşte
onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.
2:203 - Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan
kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim
geri kalırsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan
korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız.
2:204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri
senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm
düşmanlarının en yamanıdır.
2:205 - İş başına geçti mi yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise
bozgunculuğu sevmez.
2:206 - Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da
kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından
gelir. O ne kötü bir yataktır!
2:207 - Yine insanlardan kimi de vardır
ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok
merhametlidir.
2:208 - Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin
de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.
2:209 - Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin
ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2:210 - Onlar sadece
gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte
geliversin de iş bitiriliversin. Halbuki bütün işler Allah'a döndürülüp
götürülür.
2:211 - İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık
âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra
değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
2:212 -
Dünya hayatı, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar.
Halbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah
dilediğine hesapsız rızık verir.
2:213 - İnsanlar tek bir ümmetti.
Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak
üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki,
insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da
sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular,
aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine
Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri
hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
2:214 - Yoksa
siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza
gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlaraöyle yoksulluklar, öyle
sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman
edenler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah'ın
yardımı yakındır.
2:215 - Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini
soruyorlar. De ki: Hayır olarak verdiğiniz nafaka, ana baba, yakınlar, öksüzler,
yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak daha ne yaparsanız herhalde
Allah onu bilir.
2:216 - Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş
gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir
hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir
kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
2:217 - Ey Muhammed! Sana
haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir
günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, insanları,
Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük
bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri
yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri
durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık
onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar,
cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.
2:218 -
Şüphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince,
işte onlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.
2:219 - Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki:
Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat
günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini
soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size
âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz.
2:220 - Dünya ve
ahiret hakkında (düşünürsünüz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar
hakkında yapacağınız bir ıslah, işlerine karışmamaktan daha hayırlıdır. Eğer
onlara karışırsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla ıslah
ediciyi bilir, birbirinden ayırd eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı.
Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2:221 -
Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza
gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik
erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse
bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet
ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve
âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.
2:222 - Ey Muhammed! Sana kadınların ay başı halinden de soruyorlar. De
ki: O bir eziyettir Onun için ay başı halinde oldukları zaman kadınlardan
çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman
ise Allah'ın emrettiği yerden onlara varın, yaklaşın Şüphesiz ki Allah çok tövbe
edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.
2:223 - Kadınlarınız,
sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz
için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun
huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!
2:224 - Sözünüzde
durmanız, kötülükten sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için, Allah'ı
yeminlerinize hedef veya siper edip durmayın. Allah, her şeyi işitir ve bilir.
2:225 - Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiğiniz lağıv (herhangi
bir kasıt olmadan, kanaate göre yanlış yere yapılan yemin)dan sorumlu tutmaz.
Fakat kalbinizin kazandığı yalan yere yapılan yeminden sorumlu tutar. Allah çok
bağışlayıcıdır, çok halimdir.
2:226 - Kadınlarından îlâ edenler (onlara
yaklaşmamaya yemin edenler) için dört ay beklemek vardır. Eğer bu yeminlerinden
dönerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
2:227 - Yok eğer boşamaya karar vermişlerse, şüphesiz ki Allah
söylediklerini işitir, kurduklarını bilir.
2:228 - Boşanan kadınlar,
kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını
gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre
içersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru
hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde
bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2:229
- Boşamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle
salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helâl olmaz. Ancak
Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkmaları başka. Eğer siz de
bunların, Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarsanız, kadının,
ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. İşte
bunlar, Allah'ın çizdiği hudududur. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah'ın
hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerdir.
2:230 - Eğer kadını bir daha
boşarsa, bundan sonra artık başka bir kocaya varıncaya kadar ona helâl olmaz.
Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'ın hududunu sağlam tutacaklarını ümid
ettikleri takdirde öncekilerin birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah
yoktur. İşte bunlar, Allah'ın tayin ettiği hudududur. Bunları, bilen bir kavim
için açıklıyor.
2:231 - Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini
bitirdiklerinde, artık kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salın.
Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu
yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Sakın Allah'ın âyetlerini alay konusu edinmeyin,
Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği
kitap ve hikmeti hatırlayıp, düşünün. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her
şeyi bilir.
2:232 - Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini
bitirdiklerinde, aralarında meşru bir şekilde rızalaştıkları takdirde,
kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp, engellemeyin. İşte bu,
içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere verilen bir öğüttür. Bu, sizin
hakkınızda daha hayırlı ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.
2:233 - Anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için
tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin
yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber
herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu
sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur. Eğer
ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu
memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı
başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi güzel güzel verdikten sonra bunda
da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah
yaptıklarınızı görür.
2:234 - İçinizden vefat edip de geride eşler
bırakan kimselerin hanımları, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. İddet
(bekleme) sürelerini bitirdikleri zaman, artık kendileri hakkında meşru bir
şekilde yapacakları hareketten size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.
2:235 - Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı
biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah
biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka
bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye
kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah
gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok
bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır.
2:236 - Eğer kadınları, kendilerine
dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir
vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan
hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu,
iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.
2:237 - Eğer onları, kendilerine
dokunmadan önce boşar ve mehri de kesmiş bulunursanız, o zaman borç, o
kestiğiniz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikâh akdini elinde
bulunduran kimse bağışlarsa başka. Ey erkekler! sizin bağışlamanız ise takvaya
daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın şüphesiz ki Allah, her ne
yaparsanız hakkiyle görür.
2:238 - Namazlara ve orta namaza devam edin
ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.
2:239 - Eğer bir korku
hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kılın, (korkudan) emin
olduğunuz zaman da böyle bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı
zikredin (namazlarınızı yine her zamanki gibi huşû ile kılın).
2:240 -
İçinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için
senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet
ederler. Bununla birlikte eğer kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları
meşru bir hareketten dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür,
hüküm ve hikmet sahibidir.
2:241 - Boşanmış kadınlar için de meşru ve
geleneğe uygun şekilde bir meta'(intifa hakkı) vardır ki verilmesi, Allah'tan
korkanlar üzerine bir borçtur.
2:242 - İşte akıllarınız ersin diye,
Allah size âyetlerini böylece açıklıyor.
2:243 - Görmedin mi o kimseleri
ki kendileri binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıktılar. Allah da
kendilerine "ölün!" dedi, sonra da onlara bir hayat verdi. Şüphesiz ki Allah,
insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Fakat insanların pek çokları şükretmezler.
2:244 - O halde Allah yolunda çarpışın ve bilin ki Allah, her şeyi
işitir ve bilir.
2:245 - Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin
de Allah da ona birçok katlarını ödesin. Allah darlık da verir, genişlik de
verir. Hepiniz de O'na döndürülüp götürüleceksiniz.
2:246 - Baksana,
İsrail oğullarının Musa'dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir
peygamberlerine: "Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım..."
dediler. O da: "Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?"
dedi. Onlar: "Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan
ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?" dediler. Bunun üzerine savaş
kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah,
o zalimleri bilir.
2:247 - Peygamberleri onlara: "Allah, size hükümdar
olmak üzere Talût'u gönderdi." demişti. Onlar: "Ona bizim üzerimize hükümdar
olmak nereden geldi? Oysa hükümdarlığa biz ondan daha lâyıkız, ona maldan bir
genişlik, bir bolluk da verilmemiştir." dediler. Peygamberleri de "Onu sizin
başınıza Allah seçmiş ve ona bilgi ve vücut bakımından bir güç, bir genişlik
vermiştir." dedi. Hem Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah'ın rahmeti
geniştir, o her şeyi bilir.
2:248 - Peygamberleri, onlara şunu da
söylemişti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarlığının alâmeti, size o tabutun
gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatlığı),
Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiyye (kalıntı) vardır. Onu
melekler getirecektir. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için
kesin bir ibret, bir alâmet vardır.
2:249 - Talut, ordu ile hareket
edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan
içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir
avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır)." Derken içlerinden pek azı hariç,
hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler
nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz
yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler:
"Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir.
Allah, sabırlılarla beraberdir."
2:250 - Calut ve ordusuna karşı savaş
meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır
dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!"
güzellik ver ve bizi ateş azabından koru!" diyenler vardır.
2:202 - İşte
onlar için, kazandıklarından bir nasib vardır. Allah, hesabı çok çabuk görür.
2:203 - Bir de sayılı günlerde Allah'ı zikredin (tekbir alın). Bunlardan
kim iki gün içinde (Mina'dan) dönmek için acele ederse ona günah yoktur. Kim
geri kalırsa ona da günah yoktur. Ama bu, takva sahipleri içindir. Allah'tan
korkun ve bilin ki, siz ancak O'nun huzuruna varıp toplanacaksınız.
2:204 - İnsanlardan kimi de vardır ki, dünya hayatı hakkındaki sözleri
senin hoşuna gider ve o kalbindekine Allah'ı şahit tutar. Halbuki O, İslâm
düşmanlarının en yamanıdır.
2:205 - İş başına geçti mi yeryüzünde
bozgunculuk çıkarmak, ekini ve nesli helak etmek için koşar. Allah ise
bozgunculuğu sevmez.
2:206 - Ona: "Allah'tan kork!" dendiği zaman da
kendisini onuru (gururu) günah işlemeye sevkeder. Cehennem de onun hakkından
gelir. O ne kötü bir yataktır!
2:207 - Yine insanlardan kimi de vardır
ki, Allah'ın rızasına ermek için kendini feda eder. Allah ise kullarına çok
merhametlidir.
2:208 - Ey iman edenler! Hepiniz barış ve selamete girin
de şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o sizin aranızı açan belli bir düşmandır.
2:209 - Size bunca deliller geldikten sonra yine kayarsanız, iyi bilin
ki, Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2:210 - Onlar sadece
gözetiyorlar ki, Allah, buluttan gölgelikler içinde meleklerle birlikte
geliversin de iş bitiriliversin. Halbuki bütün işler Allah'a döndürülüp
götürülür.
2:211 - İsrailoğullarına sor: Biz onlara ne kadar açık
âyetler vermiştik. Fakat Allah'ın nimetini her kim kendisine geldikten sonra
değiştirirse, şüphe yok ki, Allah'ın azabı çok şiddetlidir.
2:212 -
Dünya hayatı, inkar edenler için bezendi. (Onlar), iman edenlerle eğleniyorlar.
Halbuki takva sahibi olan o müminler, kıyamet günü onların üstündedir. Allah
dilediğine hesapsız rızık verir.
2:213 - İnsanlar tek bir ümmetti.
Ayrılmaları üzerine Allah, rahmetinin müjdecileri ve azabının habercileri olmak
üzere peygamberler gönderdi ve beraberlerinde hak ile ilgili kitap indirdi ki,
insanların, aralarında ihtilaf ettikleri şeyler hakkında hakem olsun. Bunda da
sırf o kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra tuttular,
aralarındaki hırs ve kıskançlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine
Allah kendi izniyle, iman edenleri, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri
hakka, ulaştırdı. Allah, dilediğini doğru yola iletir.
2:214 - Yoksa
siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hali (uğradıkları sıkıntılar) başınıza
gelmeden cennete girivereceğinizi mi sandınız? Onlaraöyle yoksulluklar, öyle
sıkıntılar dokundu ve öyle sarsıldılar ki, hatta peygamber ve beraberinde iman
edenler: "Allah'ın yardımı ne zaman?" derlerdi. Bak işte! Gerçekten Allah'ın
yardımı yakındır.
2:215 - Ey Muhammed! Sana nereye infak edeceklerini
soruyorlar. De ki: Hayır olarak verdiğiniz nafaka, ana baba, yakınlar, öksüzler,
yoksullar ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak daha ne yaparsanız herhalde
Allah onu bilir.
2:216 - Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş
gelmez. Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir
hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir
kötülüktür. Allah bilir, siz bilmezsiniz.
2:217 - Ey Muhammed! Sana
haram aydan ve o ayda savaşmaktan soruyorlar. De ki: O ayda savaşmak, büyük bir
günahtır. Bununla beraber Allah yolundan alıkoymak, O'nu inkar etmek, insanları,
Mescid-i Haram'dan menetmek ve halkını oradan çıkarmak, Allah yanında daha büyük
bir günahtır ve fitne, öldürmekten daha büyük bir vebaldir. Onlar, güçleri
yeterse, sizi dininizden döndürmek için sizinle savaşmaktan hiçbir zaman geri
durmazlar. Sizden de her kim, dininden döner ve kâfir olarak can verirse artık
onların bütün amelleri, dünyada ve ahirette boşa gitmiştir. İşte onlar,
cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi olarak kalacaklardır.
2:218 -
Şüphesiz ki iman edenlere, Allah yolunda hicret edip, cihad edenlere gelince,
işte onlar, Allah'ın rahmetini umarlar. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.
2:219 - Ey Muhammed! Sana şarap ve kumardan soruyorlar. De ki:
Bu ikisinde büyük bir günah, bir de insanlar için bazı menfaatler vardır. Fakat
günahları, menfaatlerinden daha büyüktür. Yine sana neyi infak edeceklerini
soruyorlar. De ki: İhtiyaçtan fazlasını infak edin. İşte böylece Allah, size
âyetlerini açıklıyor. Umulur ki siz düşünürsünüz.
2:220 - Dünya ve
ahiret hakkında (düşünürsünüz.) Sana bir de yetimlerden soruyorlar. De ki: Onlar
hakkında yapacağınız bir ıslah, işlerine karışmamaktan daha hayırlıdır. Eğer
onlara karışırsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir. Allah, bozguncuyla ıslah
ediciyi bilir, birbirinden ayırd eder. Eğer Allah dileseydi, sizi zora koşardı.
Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2:221 -
Müşrik kadınları, iman etmedikçe nikâhlamayın. Bir müşrik kadın, sizin hoşunuza
gitse bile, iman etmiş olan bir cariye herhalde ondan daha hayırlıdır. Müşrik
erkeklere de mümin kadınları nikâh ettirmeyin. Bir müşrik, sizin hoşunuza gitse
bile, mümin bir köle elbette ondan daha hayırlıdır. Onlar sizi ateşe davet
ederler, Allah ise, kendi izniyle cennete ve mağfirete davet ediyor ve
âyetlerini insanlara açıklıyor. Umulur ki onlar hatırda tutup, öğüt alırlar.
2:222 - Ey Muhammed! Sana kadınların ay başı halinden de soruyorlar. De
ki: O bir eziyettir Onun için ay başı halinde oldukları zaman kadınlardan
çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. İyice temizlendikleri zaman
ise Allah'ın emrettiği yerden onlara varın, yaklaşın Şüphesiz ki Allah çok tövbe
edenleri de sever, çok temizlenenleri de sever.
2:223 - Kadınlarınız,
sizin için bir tarladır. O halde tarlanıza dilediğiniz gibi varın ve kendiniz
için ileriye hazırlık yapın. Allah'tan korkun ve bilin ki siz mutlaka O'nun
huzuruna varacaksınız. Ey Muhammed, müminleri müjdele!
2:224 - Sözünüzde
durmanız, kötülükten sakınmanız ve insanların arasını düzeltmeniz için, Allah'ı
yeminlerinize hedef veya siper edip durmayın. Allah, her şeyi işitir ve bilir.
2:225 - Allah, sizi yeminlerinizde bilmeyerek ettiğiniz lağıv (herhangi
bir kasıt olmadan, kanaate göre yanlış yere yapılan yemin)dan sorumlu tutmaz.
Fakat kalbinizin kazandığı yalan yere yapılan yeminden sorumlu tutar. Allah çok
bağışlayıcıdır, çok halimdir.
2:226 - Kadınlarından îlâ edenler (onlara
yaklaşmamaya yemin edenler) için dört ay beklemek vardır. Eğer bu yeminlerinden
dönerlerse, şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
2:227 - Yok eğer boşamaya karar vermişlerse, şüphesiz ki Allah
söylediklerini işitir, kurduklarını bilir.
2:228 - Boşanan kadınlar,
kendi kendilerine üç adet süresi beklerler ve Allah'ın rahimlerinde yarattığını
gizlemeleri, kendilerine helâl olmaz. Eğer Allah'a ve ahiret gününe
inanıyorlarsa gizlemezler. Kocaları da, barışmak istedikleri takdirde o süre
içersinde onları geri almaya daha layıktırlar. O kadınların, üzerlerindeki meşru
hak gibi, kendilerinin de hakları vardır. Yalnız erkekler için, onların üzerinde
bir derece vardır. Allah çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
2:229
- Boşamak (talak) iki defadır. Ondan sonrası ya iyilikle tutmak veya güzellikle
salmaktır. Onlara verdiklerinizden bir şey almanız da size helâl olmaz. Ancak
Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkmaları başka. Eğer siz de
bunların, Allah'ın çizdiği hudutta duramayacaklarından korkarsanız, kadının,
ayrılmak için hakkından vazgeçmesinde artık ikisine de günah yoktur. İşte
bunlar, Allah'ın çizdiği hudududur. Sakın bunları aşmayın, Her kim Allah'ın
hududunu aşarsa, işte onlar zalimlerdir.
2:230 - Eğer kadını bir daha
boşarsa, bundan sonra artık başka bir kocaya varıncaya kadar ona helâl olmaz.
Eğer ikinci koca da onu boşarsa, Allah'ın hududunu sağlam tutacaklarını ümid
ettikleri takdirde öncekilerin birbirlerine dönmelerinde her ikisine de günah
yoktur. İşte bunlar, Allah'ın tayin ettiği hudududur. Bunları, bilen bir kavim
için açıklıyor.
2:231 - Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini
bitirdiklerinde, artık kendilerini ya iyilikle tutun veya güzellikle salın.
Yoksa haklarına tecavüz için zararlarına olarak onları tutmayın. Her kim bunu
yaparsa nefsine zulmetmiş olur. Sakın Allah'ın âyetlerini alay konusu edinmeyin,
Allah'ın üzerinizdeki nimetini, size kendisiyle öğüt vermek üzere indirdiği
kitap ve hikmeti hatırlayıp, düşünün. Hem Allah'tan korkun ve bilin ki Allah her
şeyi bilir.
2:232 - Kadınları boşadığınız zaman iddetlerini
bitirdiklerinde, aralarında meşru bir şekilde rızalaştıkları takdirde,
kendilerini kocalarıyla nikâhlanacaklar diye sıkıştırıp, engellemeyin. İşte bu,
içinizden Allah'a ve ahiret gününe iman edenlere verilen bir öğüttür. Bu, sizin
hakkınızda daha hayırlı ve daha nezihtir. Allah bilir, siz bilemezsiniz.
2:233 - Anneler, çocuklarını, emzirmenin tamamlanmasını isteyenler için
tam iki yıl emzirirler. Çocuk kendisine ait olan babaya da emzirenlerin
yiyecekleri ve giyecekleri geleneklere uygun olarak bir borçtur. Bununla beraber
herkes ancak gücüne göre mükellef olur. Çocuğu sebebiyle bir anne de, çocuğu
sebebiyle bir baba da zarara sokulmasın. Varise düşen de yine aynı borçtur. Eğer
ana ve baba birbirleriyle istişare edip, her ikisinin de rızasıyla çocuğu
memeden ayırmak isterlerse kendilerine bir günah yoktur. Eğer çocuklarınızı
başkalarına emzirtmek isterseniz vereceğinizi güzel güzel verdikten sonra bunda
da size bir günah yoktur. Bununla beraber Allah'tan korkun ve bilin ki, Allah
yaptıklarınızı görür.
2:234 - İçinizden vefat edip de geride eşler
bırakan kimselerin hanımları, kendi başlarına dört ay on gün beklerler. İddet
(bekleme) sürelerini bitirdikleri zaman, artık kendileri hakkında meşru bir
şekilde yapacakları hareketten size bir günah yoktur. Allah, yaptıklarınızdan
haberdardır.
2:235 - Böyle kadınlara evlenme isteğinizi üstü kapalı
biçimde çıtlatmanızda veya gönlünüzde tutmanızda size bir vebal yoktur. Allah
biliyor ki siz onları mutlaka anacaksınız. Fakat meşru bir söz söylemekten başka
bir şekilde kendileriyle gizlice sözleşmeyin. Farz olan iddet sona erinceye
kadar da nikâh akdine azmetmeyin (kesin karar vermeyin). Bilin ki Allah
gönlünüzdekini bilir. Öyle ise O'nun azabından sakının. Yine bilin ki Allah çok
bağışlayıcıdır, çok yumuşaktır.
2:236 - Eğer kadınları, kendilerine
dokunmadan veya onlara bir mehir takdir etmeden boşarsanız (bunda) size bir
vebal yoktur. Şu kadar ki onlara (mal verip) faydalandırın. Eli geniş olan
hâline göre, eli dar olan da haline göre ve güzellikle faydalandırmalıdır. Bu,
iyilik yapanlar üzerine bir borçtur.
2:237 - Eğer onları, kendilerine
dokunmadan önce boşar ve mehri de kesmiş bulunursanız, o zaman borç, o
kestiğiniz miktarın yarısıdır. Ancak kadınlar veya nikâh akdini elinde
bulunduran kimse bağışlarsa başka. Ey erkekler! sizin bağışlamanız ise takvaya
daha yakındır. Aranızdaki fazileti unutmayın şüphesiz ki Allah, her ne
yaparsanız hakkiyle görür.
2:238 - Namazlara ve orta namaza devam edin
ve Allah için boyun eğerek kalkıp namaza durun.
2:239 - Eğer bir korku
hâlindeyseniz, yaya veya binekli olarak giderken kılın, (korkudan) emin
olduğunuz zaman da böyle bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği şekilde Allah'ı
zikredin (namazlarınızı yine her zamanki gibi huşû ile kılın).
2:240 -
İçinizden hanımlarını geride bırakarak vefat edecek olanlar, eşleri için
senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet
ederler. Bununla birlikte eğer kendileri çıkarlarsa, kendi haklarında yaptıkları
meşru bir hareketten dolayı size bir sorumluluk yoktur. Allah çok güçlüdür,
hüküm ve hikmet sahibidir.
2:241 - Boşanmış kadınlar için de meşru ve
geleneğe uygun şekilde bir meta'(intifa hakkı) vardır ki verilmesi, Allah'tan
korkanlar üzerine bir borçtur.
2:242 - İşte akıllarınız ersin diye,
Allah size âyetlerini böylece açıklıyor.
2:243 - Görmedin mi o kimseleri
ki kendileri binlerce kişi iken ölüm korkusuyla yurtlarından çıktılar. Allah da
kendilerine "ölün!" dedi, sonra da onlara bir hayat verdi. Şüphesiz ki Allah,
insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Fakat insanların pek çokları şükretmezler.
2:244 - O halde Allah yolunda çarpışın ve bilin ki Allah, her şeyi
işitir ve bilir.
2:245 - Kimdir o adam ki Allah'a güzel bir ödünç versin
de Allah da ona birçok katlarını ödesin. Allah darlık da verir, genişlik de
verir. Hepiniz de O'na döndürülüp götürüleceksiniz.
2:246 - Baksana,
İsrail oğullarının Musa'dan sonra ileri gelenlerine! Hani onlar, bir
peygamberlerine: "Bize bir kumandan gönder de Allah yolunda savaşalım..."
dediler. O da: "Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?"
dedi. Onlar: "Bize ne oldu da yurtlarımızdan çıkarıldığımız ve çocuklarımızdan
ayrıldığımız halde Allah yolunda savaşmayalım?" dediler. Bunun üzerine savaş
kendilerine farz kılınınca da onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ama Allah,
o zalimleri bilir.
2:247 - Peygamberleri onlara: "Allah, size hükümdar
olmak üzere Talût'u gönderdi." demişti. Onlar: "Ona bizim üzerimize hükümdar
olmak nereden geldi? Oysa hükümdarlığa biz ondan daha lâyıkız, ona maldan bir
genişlik, bir bolluk da verilmemiştir." dediler. Peygamberleri de "Onu sizin
başınıza Allah seçmiş ve ona bilgi ve vücut bakımından bir güç, bir genişlik
vermiştir." dedi. Hem Allah, mülkünü dilediğine verir. Allah'ın rahmeti
geniştir, o her şeyi bilir.
2:248 - Peygamberleri, onlara şunu da
söylemişti: Haberiniz olsun, Onun hükümdarlığının alâmeti, size o tabutun
gelmesi olacaktır ki onda Rabbinizden bir sekine (sükûnet, gönül rahatlığı),
Musa ve Harun ailelerinin bıraktıklarından bir bakiyye (kalıntı) vardır. Onu
melekler getirecektir. Eğer iman etmiş kimselerden iseniz, bunda sizin için
kesin bir ibret, bir alâmet vardır.
2:249 - Talut, ordu ile hareket
edince dedi ki: "Allah sizi mutlaka bir nehirle imtihan edecek. Kim ondan
içerse, benden değildir. Kim de onu tatmazsa, işte o bendendir. Ancak eliyle bir
avuç alan başka (bu kadarına ruhsat vardır)." Derken içlerinden pek azı hariç,
hepsi de varır varmaz ondan içtiler. Talut ve beraberindeki iman eden kimseler
nehri geçtiklerinde. "Bizim bugün, Calut ile ordusuna karşı duracak gücümüz
yok." dediler. Allah'a kavuşacaklarına inanıp, bilenler ise şu cevabı verdiler:
"Nice az topluluklar, Allah'ın izniyle nice çok topluluklara galip gelmişlerdir.
Allah, sabırlılarla beraberdir."
2:250 - Calut ve ordusuna karşı savaş
meydanına çıktıkları zaman da şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Üzerlerimize sabır
dök, ayaklarımızı sabit tut ve kâfirler topluluğuna karşı bize yardım et!"
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
2:251 - Derken, Allah'ın izniyle onları tamamen bozdular. Davud, Calut'u öldürdü
ve Allah, kendisine hükümdarlık ve hikmet (peygamberlik) verdi ve ona dilediği
şeylerden de öğretti. Eğer Allah'ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı,
yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı büyük bir
lütuf sahibidir.
2:252 - İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana
hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin.
2:253 -
O işaret olunan resuller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık.
İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha
yükseklere çıkardı. Biz Meryem oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve kendisini
Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların
arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin
kanına girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti.
Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini
yapar.
2:254 - Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir
dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz
rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.
2:255 - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır),
bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek
olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir.
Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar.
O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp
gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
2:256 -
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her
kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o
hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.
2:257 - Allah,
iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr
edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte
onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.
2:258 - Allah,
kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin
mi? Hani İbrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dediği
zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demişti. İbrahim: "Allah güneşi doğudan
getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkâr eden herif şaşırıp
kaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
2:259 -
Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne
gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?"
dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar
kaldın?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah
buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz
bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir
işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine
kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça
belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi.
2:260
- Bir zamanlar İbrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!"
demişti. Allah: "İnanmadın mı ki?" buyurdu. İbrahim: "İnandım, fakat kalbim
iyice yatışsın diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuşlardan
dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın
başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana
gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
2:261 - Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu
gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine
daha da katlar. Allah'ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.
2:262 -
Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı,
gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır.
Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.
2:263 - Bir
tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir
sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak
davranır.
2:264 - Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül
kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır
da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline
benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu
yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey
elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.
2:265 -
Allah'ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah
yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların hâli ise, bir
tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sağnak düşmüş de
yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir
çisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı görür.
2:266 - Hiç biriniz ister
mi ki, kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar
aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve
elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayıf çocukları olsun. Derken ona ateşli bir
bora isabet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, âyetlerini size böylece
açıklıyor. Umulur ki, düşünürsünüz.
2:267 - Ey iman edenler! İnfakı
gerek kazandıklarınızın, gerek siziniçin yerden çıkardıklarımızın temizlerinden
yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamıyacağınız fenasını vermeye
yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalarınıza muhtaç değildir ve hamde layık
olandır.
2:268 - Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere
teşvik eder. Allah da lütfundan ve bağışlamasından birtakım vaatlerde bulunuyor.
Allah'ın lütfu geniştir. O herşeyi bilendir.
2:269 - Dilediğine hikmet
verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün
akıllılar anlar.
2:270 - Her ne çeşit nafaka verdinizse veya ne türlü
bir adak adadınızsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hiçbir şekilde
yardım olunmayacaktır.
2:271 - Sadakaları açıkça verirseniz o, ne iyi
olur; yok eğer onları gizler de fakirlere öyle verirseniz bu sizin için daha
hayırlıdır ve günahlarınızın birçoğunun bağışlanmasına sebep olur. Bilin ki,
Allah, her ne yaparsanız hepsinden haberdardır.
2:272 - Onları yola
getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediğini yola getirir.
Yaptığınız her iyilik sırf kendiniz içindir. Siz yalnızca Allah rızasını
gözetmenin dışında infak etmezsiniz. İyilik cinsinden ne infak ederseniz o size
aynen ödenir. Size hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz.
2:273 -
Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar
yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı,
bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın.
Yüzsüzlük yapıp kimseden birşey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik
yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir.
2:274 - Mallarını gece ve
gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında
ecir ve mükafatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir
zaman mahzun da olmazlar.
2:275 - Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan
çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de
faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram
kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine
faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de
Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem
ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.
2:276 - Allah faizi mahveder,
oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi
sevmez.
2:277 - İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı
verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku
olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar.
2:278 - Ey iman edenler!
Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.
2:279 - Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size
savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir.
Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
2:280 - Eğer borçlu
darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi
borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için,
daha hayırlıdır.
2:281 - Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a
döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazancı tamamıyla ödenecek ve hiç kimse
haksızlığa uğramayacaktır.
2:282 - Ey iman edenler! Belli bir vade ile
karşılıklı borç alış verişinde bulunduğunuz vakit onu yazın. Hem aranızda
doğruluğuyla tanınmış yazı bilen biri yazsın. Yazı bilen biri, Allah'ın,
kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Bir de hak kendi
üzerinde olan adam söyleyip yazdırsın ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan
korksun da haktan birşey eksiltmesin. Şayet borçlu bir bunak veya küçük bir
çocuk veya söyleyip yazdıramıyacak durumda biri ise velisi doğrusunu söyleyip
yazdırsın. Erkeklerinizden hazırda olan iki kişiyi şahit de yapın. Şayet iki
tane erkek hazırda yoksa, o zaman doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir
erkekle iki kadın ki, birisi unutunca, öbürü hatırlatsın, şahitler de
çağırıldıklarında kaçınmasınlar; siz yazanlar da az olmuş, çok olmuş, onu
vadesine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun olduğu
gibi; hem şahitlik için daha sağlam, hem şüpheye düşmemeniz için daha
elverişlidir. Meğer ki, aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret olsun, o zaman
bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alım satım yaptığınız vakit de
yine şahit tutun. Ayrıca ne yazan, ne de şahitlik eden bir zarar görmesin. Eğer
onlara zarar verirseniz, o işte mutlaka size dokunacak bir günah olur. Üstelik
Allah'dan korkun. Allah size ayrıntılarıyla öğretiyor ve Allah her şeyi bilir.
2:283 - Şayet siz sefer üzere olur bir kâtip de bulamazsanız, o vakit
alınmış bir rehin belge yerine geçer. Yok eğer birbirinize güveniyorsanız
kendisine güvenilen adam Rabbi olan Allah'dan korksun da üzerindeki emaneti
ödesin. Bir de şahitliğinizi inkâr edip gizlemeyin, onu kim inkâr ederse mutlaka
onun kalbi vebal içindedir. Her ne yaparsanız Allah onu bilir.
2:284 -
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Siz içinizdekileri açığa
vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediğini
bağışlar, dilediğine de azab eder. Allah her şeye kadirdir.
2:285 -
Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de
hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz
Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey
Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır." dediler.
2:286 -
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı
hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer
unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden
öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün
yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize!
Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize.
ve Allah, kendisine hükümdarlık ve hikmet (peygamberlik) verdi ve ona dilediği
şeylerden de öğretti. Eğer Allah'ın, insanları birbirleriyle savması olmasaydı,
yeryüzü mutlaka bozulur giderdi. Fakat Allah, bütün âlemlere karşı büyük bir
lütuf sahibidir.
2:252 - İşte bunlar, Allah'ın âyetleridir. Onları sana
hakkıyla okuyoruz. Şüphesiz ki sen o gönderilen resullerdensin.
2:253 -
O işaret olunan resuller yok mu, biz onların bazısını, bazısından üstün kıldık.
İçlerinden kimi var ki Allah, kendisiyle konuştu, bazısını da derecelerle daha
yükseklere çıkardı. Biz Meryem oğlu İsa'ya da o delilleri verdik ve kendisini
Rûhu'l-Kudüs (Cebrail) ile kuvvetlendirdik. Eğer Allah dileseydi, bunların
arkasındaki ümmetler, kendilerine o deliller geldikten sonra birbirlerinin
kanına girmezlerdi. Fakat ihtilâfa düştüler, kimi iman etti, kimi inkâr etti.
Yine Allah dileseydi, birbirlerinin kanına girmezlerdi. Fakat Allah dilediğini
yapar.
2:254 - Ey iman edenler! Kendisinde hiçbir alış verişin, hiçbir
dostluğun ve hiçbir şefaatin bulunmadığı bir gün gelmeden önce, size verdiğimiz
rızıklardan Allah yolunda harcayın. Kâfirlere gelince, onlar zalimlerdir.
2:255 - Allah'tan başka hiçbir ilâh yoktur. O daima diridir (hayydır),
bütün varlığın idaresini yürüten (kayyum)dir. O'nu ne gaflet basar, ne de uyku.
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O'nundur. İzni olmadan huzurunda şefaat edecek
olan kimdir? O, kullarının önlerinde ve arkalarında ne varsa hepsini bilir.
Onlar ise, O'nun dilediği kadarından başka ilminden hiç bir şey kavrayamazlar.
O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kucaklamıştır. Onların her ikisini de görüp
gözetmek O'na bir ağırlık vermez. O çok yücedir, çok büyüktür.
2:256 -
Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğruluk, sapıklıktan ayırd edilmiştir. Artık her
kim tâğutu inkar edip, Allah'a inanırsa, sağlam bir kulpa yapışmıştır ki, o
hiçbir zaman kopmaz. Allah, her şeyi işitir ve bilir.
2:257 - Allah,
iman edenlerin velisidir. Onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr
edenlerin velileri de tağuttur, onları aydınlıktan karanlıklara çıkarırlar. İşte
onlar cehennemliklerdir. Orada ebedî olarak kalırlar.
2:258 - Allah,
kendisine hükümdarlık verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim'le tartışanı görmedin
mi? Hani İbrahim, ona: "Benim Rabbim odur ki, hem diriltir, hem öldürür." dediği
zaman: "Ben de diriltir ve öldürürüm." demişti. İbrahim: "Allah güneşi doğudan
getiriyor, haydi sen onu batıdan getir!" deyince o inkâr eden herif şaşırıp
kaldı. Öyle ya, Allah zalimler topluluğunu doğru yola iletmez.
2:259 -
Yahut o kimse gibisini (görmedin mi) ki, bir şehre uğramıştı, altı üstüne
gelmiş, ıpıssız yatıyordu. "Bunu bu ölümünden sonra Allah, nerden diriltecek?"
dedi. Bunun üzerine Allah onu yüz sene öldürdü, sonra diriltti, "Ne kadar
kaldın?" diye sordu. O da: "Bir gün, yahut bir günden eksik kaldım." dedi. Allah
buyurdu ki: "Hayır, yüz sene kaldın, öyle iken bak yiyeceğine, içeceğine henüz
bozulmamış, hele eşeğine bak, hem bunlar, seni insanlara karşı kudretimizin bir
işareti kılalım diyedir. Hele o kemiklere bak, onları nasıl birbirinin üzerine
kaldırıyoruz? Sonra onlara nasıl et giydiriyoruz?" Böylece gerçek ona açıkça
belli olunca: "Şimdi biliyorum ki, Allah her şeye kadirdir." dedi.
2:260
- Bir zamanlar İbrahim de: "Ey Rabbim! Ölüleri nasıl dirilttiğini bana göster!"
demişti. Allah: "İnanmadın mı ki?" buyurdu. İbrahim: "İnandım, fakat kalbim
iyice yatışsın diye istiyorum." dedi. Allah buyurdu ki: "Öyle ise kuşlardan
dördünü tut da onları kendine çevir, iyice tanıdıktan sonra (kesip) her dağın
başına onlardan birer parça dağıt, sonra da onları çağır, koşa koşa sana
gelecekler ve bil ki, Allah gerçekten çok güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir."
2:261 - Mallarını Allah yolunda harcayanların durumu, bir tanenin durumu
gibidir ki, yedi başak bitirmiş ve her başakta yüz tane var. Allah, dilediğine
daha da katlar. Allah'ın rahmeti geniştir. O, her şeyi bilir.
2:262 -
Allah yolunda mallarını infak eden, sonra verdiklerinin arkasından başa kakmayı,
gönül incitmeyi uygun görmeyen kimselerin Rableri yanında mükafatları vardır.
Onlara hiçbir korku yoktur ve onlar, üzülmeyeceklerdir.
2:263 - Bir
tatlı dil ve kusurları bağışlamak, arkasından eza ve gönül bulantısı gelecek bir
sadakadan daha hayırlıdır. Allah, hiçbir şeye muhtaç değildir, halimdir, yumuşak
davranır.
2:264 - Ey iman edenler! Sadakalarınızı, başa kakmak, gönül
kırmakla boşa gidermeyin. O adam gibi ki, insanlara gösteriş için malını dağıtır
da ne Allah'a inanır, ne ahiret gününe. Artık onun hâli, bir kayanın hâline
benzer ki, üzerinde biraz toprak varmış, derken şiddetli bir sağnak inmiş de onu
yalçın bir kaya halinde bırakıvermiş. Öyle kimseler, kazandıklarından hiçbir şey
elde edemezler. Allah, kâfirler topluluğunu doğru yola iletmez.
2:265 -
Allah'ın rızasını aramak, kendilerini veya kendilerinden bir kısmını Allah
yolunda sabit kılmak için mallarını Allah yolunda harcayanların hâli ise, bir
tepedeki güzel bir bahçenin hâline benzer ki, ona kuvvetli bir sağnak düşmüş de
yemişlerini iki kat vermiştir. Böyle bir bahçeye yağmur düşmese bile mutlaka bir
çisenti vardır. Allah, yaptıklarınızı görür.
2:266 - Hiç biriniz ister
mi ki, kendisinin hurmalık ve üzümlüklerden bir bahçesi olsun, altında ırmaklar
aksın, içinde her türlü ürünü bulunsun da, kendi üzerine de ihtiyarlık çökmüş ve
elleri ermez, güçleri yetmez küçük, zayıf çocukları olsun. Derken ona ateşli bir
bora isabet ediversin de o bahçe yanıversin. İşte Allah, âyetlerini size böylece
açıklıyor. Umulur ki, düşünürsünüz.
2:267 - Ey iman edenler! İnfakı
gerek kazandıklarınızın, gerek siziniçin yerden çıkardıklarımızın temizlerinden
yapın. Kendinizin göz yummadan alıcısı olamıyacağınız fenasını vermeye
yeltenmeyin. Biliniz ki, Allah sadakalarınıza muhtaç değildir ve hamde layık
olandır.
2:268 - Şeytan sizi fakirlikle korkutup çirkin çirkin şeylere
teşvik eder. Allah da lütfundan ve bağışlamasından birtakım vaatlerde bulunuyor.
Allah'ın lütfu geniştir. O herşeyi bilendir.
2:269 - Dilediğine hikmet
verir, hikmet verilene ise pek çok hayır verilmiş demektir. Ve bunu ancak üstün
akıllılar anlar.
2:270 - Her ne çeşit nafaka verdinizse veya ne türlü
bir adak adadınızsa, Allah onu kesinlikle bilir. Ve zalimlere hiçbir şekilde
yardım olunmayacaktır.
2:271 - Sadakaları açıkça verirseniz o, ne iyi
olur; yok eğer onları gizler de fakirlere öyle verirseniz bu sizin için daha
hayırlıdır ve günahlarınızın birçoğunun bağışlanmasına sebep olur. Bilin ki,
Allah, her ne yaparsanız hepsinden haberdardır.
2:272 - Onları yola
getirmek senin boynuna borç değildir, ancak Allah dilediğini yola getirir.
Yaptığınız her iyilik sırf kendiniz içindir. Siz yalnızca Allah rızasını
gözetmenin dışında infak etmezsiniz. İyilik cinsinden ne infak ederseniz o size
aynen ödenir. Size hiçbir şekilde haksızlık yapılmaz.
2:273 -
Sadakalarınızı, kendilerini Allah yoluna adamış olan fakirlere veriniz. Onlar
yeryüzünde gezip dolaşmaya güç yetiremezler. Utangaç olduklarından dolayı,
bilmeyenler, onları zengin sanırlar. Oysa sen onları yüzlerinden tanırsın.
Yüzsüzlük yapıp kimseden birşey de isteyemezler. Ne türden bir iyilik
yaparsanız, şüphe yok ki, Allah onu bilir.
2:274 - Mallarını gece ve
gündüz, gizlice ve açıkça infak edenler yok mu, işte onların Rableri katında
ecir ve mükafatları vardır. Ve onlara herhangi bir korku yoktur, onlar hiçbir
zaman mahzun da olmazlar.
2:275 - Riba (faiz) yiyen kimseler, şeytan
çarpan kimse nasıl kalkarsa ancak öyle kalkarlar. Bu ceza onlara, "alışveriş de
faiz gibidir" demeleri yüzündendir. Oysa Allah, alışverişi helal, faizi de haram
kılmıştır. Bundan böyle her kim, Rabbinden kendisine gelen bir öğüt üzerine
faizciliğe son verirse, geçmişte olanlar kendisine ve hakkındaki hüküm de
Allah'a kalmıştır. Her kim de yeniden faize dönerse işte onlar cehennem
ehlidirler ve orada süresiz kalacaklardır.
2:276 - Allah faizi mahveder,
oysa sadakaları bereketlendirir. Allah günahta ve inkârda direnen hiç kimseyi
sevmez.
2:277 - İman edip iyi işler yapan, namazı dosdoğru kılıp zekatı
verenlerin Rabbleri katında elbette mükafatları vardır. Onlara hiçbir korku
olmadığı gibi, onlar mahzun da olmazlar.
2:278 - Ey iman edenler!
Allah'tan korkun ve artık faizin peşini bırakın, eğer gerçekten müminler iseniz.
2:279 - Eğer böyle yapmazsanız, o zaman Allah ve Resulü tarafından size
savaş açılmış olduğunu bilin. Eğer tevbe ederseniz, sermayeleriniz sizindir.
Haksızlık etmezsiniz, haksızlığa da uğramazsınız.
2:280 - Eğer borçlu
darlık içindeyse, ona ödeme kolaylığına kadar bir süre tanıyın. Ve bu gibi
borçlulara alacağınızı bağışlayıp sadaka etmeniz eğer bilirseniz sizin için,
daha hayırlıdır.
2:281 - Öyle bir günden korkunuz ki, o gün Allah'a
döndürüleceksiniz. Sonra da herkese kazancı tamamıyla ödenecek ve hiç kimse
haksızlığa uğramayacaktır.
2:282 - Ey iman edenler! Belli bir vade ile
karşılıklı borç alış verişinde bulunduğunuz vakit onu yazın. Hem aranızda
doğruluğuyla tanınmış yazı bilen biri yazsın. Yazı bilen biri, Allah'ın,
kendisine öğrettiği gibi yazmaktan kaçınmasın da yazsın. Bir de hak kendi
üzerinde olan adam söyleyip yazdırsın ve herbiri yazarken Rabbi olan Allah'dan
korksun da haktan birşey eksiltmesin. Şayet borçlu bir bunak veya küçük bir
çocuk veya söyleyip yazdıramıyacak durumda biri ise velisi doğrusunu söyleyip
yazdırsın. Erkeklerinizden hazırda olan iki kişiyi şahit de yapın. Şayet iki
tane erkek hazırda yoksa, o zaman doğruluğuna güvendiğiniz şahitlerden bir
erkekle iki kadın ki, birisi unutunca, öbürü hatırlatsın, şahitler de
çağırıldıklarında kaçınmasınlar; siz yazanlar da az olmuş, çok olmuş, onu
vadesine kadar yazmaktan usanmayın. Bu, Allah katında adalete daha uygun olduğu
gibi; hem şahitlik için daha sağlam, hem şüpheye düşmemeniz için daha
elverişlidir. Meğer ki, aranızda hemen devredeceğiniz bir ticaret olsun, o zaman
bunu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alım satım yaptığınız vakit de
yine şahit tutun. Ayrıca ne yazan, ne de şahitlik eden bir zarar görmesin. Eğer
onlara zarar verirseniz, o işte mutlaka size dokunacak bir günah olur. Üstelik
Allah'dan korkun. Allah size ayrıntılarıyla öğretiyor ve Allah her şeyi bilir.
2:283 - Şayet siz sefer üzere olur bir kâtip de bulamazsanız, o vakit
alınmış bir rehin belge yerine geçer. Yok eğer birbirinize güveniyorsanız
kendisine güvenilen adam Rabbi olan Allah'dan korksun da üzerindeki emaneti
ödesin. Bir de şahitliğinizi inkâr edip gizlemeyin, onu kim inkâr ederse mutlaka
onun kalbi vebal içindedir. Her ne yaparsanız Allah onu bilir.
2:284 -
Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Siz içinizdekileri açığa
vursanız da gizli tutsanız da Allah onunla sizi hesaba çeker. Sonra dilediğini
bağışlar, dilediğine de azab eder. Allah her şeye kadirdir.
2:285 -
Peygamber, Rabbi'nden kendisine ne indirildiyse ona iman etti. Müminlerin de
hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına ve peygamberlerine iman ettiler. "Biz
Allah'ın peygamberleri arasında ayırım yapmayız, duyduk ve itaat ettik. Ey
Rabbimiz, bağışlamanı dileriz, dönüş ancak sanadır." dediler.
2:286 -
Allah hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka yük yüklemez. Herkesin kazandığı
hayır kendisine, yaptığı kötülüğün zararı yine kendisinedir. Ey Rabbimiz, eğer
unuttuk ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz, bize bizden
öncekilere yüklediğin gibi ağır yük yükleme! Ey Rabbimiz, bize gücümüzün
yetmeyeceği yükü de yükleme! Bağışla bizi, mağfiret et bizi, rahmet et bize!
Sensin bizim Mevlamız, kâfir kavimlere karşı yardım et bize.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
Alİ İmran Suresİ...
--------------------------------------------------------------------------------
:1
- Elif, Lâm Mîm,
3:2 - Allah, kendisinden başka tanrı olmayan, hayy ve
kayyûmdur.
3:3 - O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan
bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve
İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki,
Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok
güçlüdür, intikamını alır.
3:4 - O, sana kendisinden öncekileri tasdik
edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak
Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek
şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok
güçlüdür, intikamını alır.
3:5 - Şu da kesindir ki, ne yerde, ne de
gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
3:6 - Sizi, rahimlerde dilediği
gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka tanrı olmayan, şan, şeref ve hikmet
sahibi olan O'dur.
3:7 - Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun
âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir.
Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf
fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun
müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka
kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz
katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.
3:8
- Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma,
bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.
3:9 - Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir
günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden
caymaz.
3:10 - Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne
malları, ne de evlatları engelleyemez. İşte onlar, o ateşin yakıtı olacaklar.
3:11 - Gidişatları, Firavun soyunun ve daha öncekilerin gidişatı
gibidir. Onlar, âyetlerimizi yalan saymışlardı. Bunun üzerine Allah da onları
işledikleri günahlar yüzünden yakalayıp alaşağı etti. Allah, cezası çetin
olandır.
3:12 - O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye
uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena bir döşektir.
3:13 - Hiç şüphesiz karşı karşıya gelen iki toplulukta size bir âyet,
bir işaret ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü de
kâfirdi ve karşılarındakini göz kararıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı.
Allah da gönderdiği yardımla dilediğini destekliyordu. Gören gözleri olanlar
için elbette bunda apaçık bir ibret vardır.
3:14 - İnsanlara kadınlar,
oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler
kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki
bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak
yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.
3:15 - De ki,
size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için
Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî
kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır.
Allah, o kulları görür.
3:16 - Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman
getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.
3:17 - O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan
duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları
(görür).
3:18 - Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok,
ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir
ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır.
3:19 - Doğrusu Allah
katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf
kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır.
Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk
görendir.
3:20 - Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki:
"Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah'a teslim etmişimdir".
Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de
İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer
yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kulları görendir.
3:21 - Allah'ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri
öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları
acıklı bir azapla müjdele!
3:22 - İşte bunlar öyle kimselerdir ki,
dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir
yardımcıları da olmayacaktır.
3:23 - Görmüyor musun, o kendilerine
kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın
kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp
gidiyorlar.
3:24 - Bunun sebebi, onların "belli günlerden başka bize
asla ateş azabı dokunmaz" demeleridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde
kendilerini aldatmaktadır.
3:25 - O geleceğinde hiç şüphe olmayan günde
kendilerini bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese ne
kazandıysa tamamen ödendiği vakit halleri nasıl olacaktır?
3:26 - De ki:
"Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu
çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin
elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.
3:27 - Geceyi gündüzün
içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden
ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.
3:28 - Müminler,
müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'dan
ilişiği kesilmiş olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır. Bununla
beraber Allah sizi kendisinden korunmanız hususunda uyarır. Nihâyet gidiş
Allah'adır.
3:29 - De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa
vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hiç
şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.
3:30 - O gün her nefis, ne hayır
işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle
kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size asıl kendisinden
çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger.
3:31 - De
ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve
suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
3:32 - De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse,
şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
3:33 - Gerçekten Allah, Adem'i,
Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.
3:34
- Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
3:35 - İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak
sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin." demişti.
3:36 - Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken- şöyle
dedi: "Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını
verdim. Onu ve soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum".
3:37 - Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu
güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne
zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu.
"Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi.
Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
3:38 - Orada Zekeriyya,
Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen,
duayı hakkıyle işitensin" dedi.
3:39 - Zekeriyya mabedde namaz kılarken
melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine
hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler.
3:40 - Zekeriyya: "Ey Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Bana
ihtiyarlık gelip çattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah: "Öyledir, fakat Allah
dilediğini yapar." buyurdu.
3:41 - Zekeriyya: "Rabbim! (oğlum olacağına
dair) bana bir alâmet ver" dedi. Allah da buyurdu ki: "Senin için alâmet,
insanlara üç gün, işaretten başka söz söyleyememendir. Ayrıca Rabbini çok an,
sabah akşam tesbih et".
3:42 - Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni
seçti, seni tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.
3:43
- Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber rüku'
et" demişlerdi.
3:44 - İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb
haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye
kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu hususta)
Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın.
3:45 - Melekler şöyle demişti:
"Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu
İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok
yakınlardandır.
3:46 - Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla
konuşacak ve iyilerden olacaktır.
3:47 - (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir
beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah: "Öyle ama, Allah
dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece 'ol!' der, o da
hemen oluverir." dedi.
3:48 - Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı,
hikmeti ve Tevrat ile İncil'i öğretir.
3:49 - Allah onu İsrailoğullarına
(şöyle diyecek) bir peygamber olarak gönderir: "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden
bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size, kuş biçiminde çamurdan birşey yaparım
da içine üflerim, Allah'ın izniyle o, kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı
iyileştiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve
neleri biriktiriyorsanız size haber veririm".
3:50 - "Önümdeki Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim)
ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da bana
uyun".
--------------------------------------------------------------------------------
:1
- Elif, Lâm Mîm,
3:2 - Allah, kendisinden başka tanrı olmayan, hayy ve
kayyûmdur.
3:3 - O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan
bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat'ı ve
İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek şu ki,
Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok
güçlüdür, intikamını alır.
3:4 - O, sana kendisinden öncekileri tasdik
edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak
Tevrat'ı ve İncil'i de yine O indirmişti.. Evet bu Furkan'ı da O indirdi. Gerçek
şu ki, Allah'ın âyetlerini inkâr edenler için çetin bir azap vardır. Allah çok
güçlüdür, intikamını alır.
3:5 - Şu da kesindir ki, ne yerde, ne de
gökte hiçbir şey Allah'a gizli kalmaz.
3:6 - Sizi, rahimlerde dilediği
gibi şekillendiren O'dur. Kendisinden başka tanrı olmayan, şan, şeref ve hikmet
sahibi olan O'dur.
3:7 - Sana bu kitabı indiren O'dur. Bunun
âyetlerinden bir kısmı muhkemdir ki, bu âyetler, kitabın anası (aslı) demektir.
Diğer bir kısmı da müteşabih âyetlerdir. Kalblerinde kaypaklık olanlar, sırf
fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te'vil yapmak için onun
müteşabih olanlarının peşine düşerler. Halbuki onun te'vilini Allah'dan başka
kimse bilmez. İlimde uzman olanlar, "Biz buna inandık, hepsi Rabbimiz
katındandır." derler. Üstün akıllılardan başkası da derin düşünmez.
3:8
- Ey Rabbimiz! Bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalblerimizi haktan saptırma,
bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz ki, Sen bol ihsan sahibisin.
3:9 - Ey Rabbimiz! Muhakkak ki, Sen, geleceğinde hiç şüphe olmayan bir
günde bütün insanları bir araya toplayacaksın. Muhakkak ki Allah, hiç sözünden
caymaz.
3:10 - Gerçek şu ki, kâfirlere, Allah'tan gelecek bir zararı, ne
malları, ne de evlatları engelleyemez. İşte onlar, o ateşin yakıtı olacaklar.
3:11 - Gidişatları, Firavun soyunun ve daha öncekilerin gidişatı
gibidir. Onlar, âyetlerimizi yalan saymışlardı. Bunun üzerine Allah da onları
işledikleri günahlar yüzünden yakalayıp alaşağı etti. Allah, cezası çetin
olandır.
3:12 - O inkârcı kâfirlere de ki, siz mutlaka yenilgiye
uğrayacak ve toplanıp cehenneme doldurulacaksınız. Orası ne fena bir döşektir.
3:13 - Hiç şüphesiz karşı karşıya gelen iki toplulukta size bir âyet,
bir işaret ve ibret vardır. Onlardan biri Allah yolunda savaşıyordu, öbürü de
kâfirdi ve karşılarındakini göz kararıyla kendilerinin iki katı görüyorlardı.
Allah da gönderdiği yardımla dilediğini destekliyordu. Gören gözleri olanlar
için elbette bunda apaçık bir ibret vardır.
3:14 - İnsanlara kadınlar,
oğullar, yüklerle altın ve gümüş yığınları, salma atlar, davarlar, ekinler
kabilinden aşırı sevgiyle bağlanılan şeyler çok süslü gösterilmiştir. Halbuki
bunlar dünya hayatının geçici faydalarını sağlayan şeylerdir. Oysa varılacak
yerin (ebedî hayatın) bütün güzellikleri Allah katındadır.
3:15 - De ki,
size, o istediklerinizden daha hayırlısını haber vereyim mi? Korunan kullar için
Rablerinin yanında cennetler var ki, altlarından ırmaklar akar, içlerinde ebedî
kalmak üzere onlara, hem tertemiz eşler var, hem de Allah'dan bir rıza vardır.
Allah, o kulları görür.
3:16 - Onlar ki, "Ey Rabbimiz! Biz inandık, iman
getirdik, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi ateş azabından koru!" derler.
3:17 - O sabredenleri, o doğruluktan şaşmayanları, o elpençe divan
duranları, o nafaka verenleri ve seher vakitlerinde o istiğfar edip yalvaranları
(görür).
3:18 - Allah şehadet eyledi şu gerçeğe ki, başka tanrı yok,
ancak O vardır. Bütün melekler ve ilim uluları da dosdoğru olarak buna şahittir
ki, başka tanrı yok, ancak O aziz, O hakîm vardır.
3:19 - Doğrusu Allah
katında din, İslâm'dır; o kitap verilenlerin anlaşmazlıkları ise sırf
kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki taşkınlık ve ihtirastan dolayıdır.
Her kim Allah'ın âyetlerini inkâr ederse iyi bilsin ki, Allah hesabı çabuk
görendir.
3:20 - Buna karşı seninle münakayaşa kalkışırlarsa de ki:
"Ben, bana uyanlarla birlikte kendi özümü Allah'a teslim etmişimdir".
Kendilerine kitap verilenlere ve (kitap verilmeyen) ümmîlere de ki: "Siz de
İslâm'ı kabul ettiniz mi?" Eğer İslâm'a girerlerse hidayete ermiş olurlar. Eğer
yüz çevirirlerse, sana düşen şey ancak tebliğ etmektir. Allah kulları görendir.
3:21 - Allah'ın âyetlerini inkâr edenler ve haksız yere peygamberleri
öldürenler, insanlar içinde adaleti emredenlerin canına kıyanlar yok mu? Bunları
acıklı bir azapla müjdele!
3:22 - İşte bunlar öyle kimselerdir ki,
dünyada da ahirette de bütün yaptıkları boşa gitmiştir. Onların hiçbir
yardımcıları da olmayacaktır.
3:23 - Görmüyor musun, o kendilerine
kitaptan bir nasip verilmiş olanlar, aralarında hüküm vermek için Allah'ın
kitabına davet olunuyorlar da, sonra içlerinden bir kısmı yüz çevirerek dönüp
gidiyorlar.
3:24 - Bunun sebebi, onların "belli günlerden başka bize
asla ateş azabı dokunmaz" demeleridir. Uydurageldikleri yalanlar dinlerinde
kendilerini aldatmaktadır.
3:25 - O geleceğinde hiç şüphe olmayan günde
kendilerini bir araya topladığımız ve hiç kimseye haksızlık edilmeden herkese ne
kazandıysa tamamen ödendiği vakit halleri nasıl olacaktır?
3:26 - De ki:
"Ey mülkün sahibi Allah'ım! Sen mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden de onu
çeker alırsın, dilediğini aziz edersin, dilediğini zelil edersin. Hayır Senin
elindedir. Muhakkak ki, Sen her şeye kâdirsin.
3:27 - Geceyi gündüzün
içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; ölüden diri çıkarırsın, diriden
ölü çıkarırsın. Dilediğine de hesapsız rızık verirsin.
3:28 - Müminler,
müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesin ve onu her kim yaparsa Allah'dan
ilişiği kesilmiş olur, ancak onlardan bir korunma yapmanız başkadır. Bununla
beraber Allah sizi kendisinden korunmanız hususunda uyarır. Nihâyet gidiş
Allah'adır.
3:29 - De ki, göğüslerinizdekini gizleseniz de, açığa
vursanız da Allah onu bilir. Göklerde ne var, yerde ne varsa hepsini bilir. Hiç
şüphesiz Allah, her şeye kadirdir.
3:30 - O gün her nefis, ne hayır
işlemişse, ne kötülük yapmışsa onları önünde hazır bulur. Yaptığı kötülüklerle
kendi arasında uzak bir mesafe bulunsun ister. Allah, size asıl kendisinden
çekinmenizi emreder. Şüphesiz ki Allah, kullarını çok esirger.
3:31 - De
ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve
suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır.
3:32 - De ki, Allah'a ve Peygamber'e itaat edin! Eğer aksine giderlerse,
şüphe yok ki Allah kâfirleri sevmez.
3:33 - Gerçekten Allah, Adem'i,
Nuh'u, İbrahim soyunu ve İmran soyunu âlemler üzerine seçkin kıldı.
3:34
- Bir zürriyet olarak birbirinden gelmişlerdir. Allah her şeyi işitendir,
bilendir.
3:35 - İmran'ın karısı: "Rabbim, karnımdakini tam hür olarak
sana adadım, benden kabul buyur, şüphesiz sen işitensin, bilensin." demişti.
3:36 - Onu doğurunca -Allah onun ne doğurduğunu bilip dururken- şöyle
dedi: "Rabbim, onu kız doğurdum; erkek, kız gibi değildir. Ona Meryem adını
verdim. Onu ve soyunu koğulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum".
3:37 - Bunun üzerine Rabbi onu güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu
güzel bir bitki gibi yetiştirdi ve Zekeriyya'nın himayesine verdi. Zekeriyya ne
zaman kızın bulunduğu mihraba girse, onun yanında yeni bir yiyecek bulurdu.
"Meryem! Bu sana nereden geldi?" deyince, o da: "Bu, Allah katındandır." derdi.
Şüphesiz Allah, dilediğine hesapsız rızık verir.
3:38 - Orada Zekeriyya,
Rabbine dua etti: "Rabbim! Bana katından hayırlı bir nesil ver. Şüphesiz sen,
duayı hakkıyle işitensin" dedi.
3:39 - Zekeriyya mabedde namaz kılarken
melekler ona: "Allah sana, Allah'dan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi, nefsine
hakim ve iyilerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler." diye ünlediler.
3:40 - Zekeriyya: "Ey Rabbim, benim nasıl oğlum olabilir? Bana
ihtiyarlık gelip çattı, karım ise kısırdır." dedi. Allah: "Öyledir, fakat Allah
dilediğini yapar." buyurdu.
3:41 - Zekeriyya: "Rabbim! (oğlum olacağına
dair) bana bir alâmet ver" dedi. Allah da buyurdu ki: "Senin için alâmet,
insanlara üç gün, işaretten başka söz söyleyememendir. Ayrıca Rabbini çok an,
sabah akşam tesbih et".
3:42 - Hani melekler: "Ey Meryem! Allah seni
seçti, seni tertemiz yarattı ve seni dünya kadınlarına üstün kıldı.
3:43
- Ey Meryem! Rabbine divan dur ve secdeye kapan ve rüku' edenlerle beraber rüku'
et" demişlerdi.
3:44 - İşte bu, sana vahyettiğimiz gayb
haberlerindendir. (Yoksa) "Meryem'i kim himayesine alıp koruyacak?" diye
kalemlerini (kur'a için) atarlarken sen yanlarında değildin. (Bu hususta)
Tartışırlarken de yanlarında bulunmadın.
3:45 - Melekler şöyle demişti:
"Ey Meryem! Allah sana kendisinden bir kelimeyi müjdeliyor ki, adı Meryem oğlu
İsa Mesih'dir; dünyada da ahirette de itibarlı, aynı zamanda Allah'a çok
yakınlardandır.
3:46 - Beşikte de, yetişkin çağında da insanlarla
konuşacak ve iyilerden olacaktır.
3:47 - (Meryem): "Ey Rabbim, bana bir
beşer dokunmamışken benim nasıl çocuğum olur?" dedi. Allah: "Öyle ama, Allah
dilediğini yaratır, bir şeyin olmasını dilediğinde ona sadece 'ol!' der, o da
hemen oluverir." dedi.
3:48 - Allah ona kitab (okuma ve yazmay)ı,
hikmeti ve Tevrat ile İncil'i öğretir.
3:49 - Allah onu İsrailoğullarına
(şöyle diyecek) bir peygamber olarak gönderir: "Şüphesiz ki ben size Rabbinizden
bir âyet (mucize, belge) getirdim: Size, kuş biçiminde çamurdan birşey yaparım
da içine üflerim, Allah'ın izniyle o, kuş olur; anadan doğma körü ve alacalıyı
iyileştiririm ve Allah'ın izniyle ölüleri diriltirim. Evlerinizde ne yiyor ve
neleri biriktiriyorsanız size haber veririm".
3:50 - "Önümdeki Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helal kılmak için (geldim)
ve Rabbiniz tarafından size bir mucize getirdim. Artık Allah'tan korkun da bana
uyun".
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
51 - "Şüphesiz Allah, benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. Onun için hep O'na
kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur".
3:52 - İsa onların inkârlarını
hissedince: "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler: "Allah yolunda
yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak müslümanlarız."
dediler.
3:53 - Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere
de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.
3:54 - Onlar hileye
başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa
çıkaranların en hayırlısıdır.
3:55 - O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa,
şüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime yükselteceğim ve seni inkârcılardan
temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde
tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda
hükmedeceğim".
3:56 - "İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da,
ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim, onların hiçbir yardımcıları da
olmayacaktır".
3:57 - "İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah
onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez".
3:58
- İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur'ân'dandır.
3:59 -
Doğrusu Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir;
onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.
3:60 - Bu
hak (gerçek) senin rabbindendir, o halde şüphecilerden olma.
3:61 - Sana
(gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa,
de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı,
kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin
yalancılara olmasını dileyelim".
3:62 - İşte (İsa hakkında söylenen)
gerçek kıssa budur. Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok
güçlüdür ve hikmet sahibidir.
3:63 - Eğer (haktan) yüz çevirirlerse,
şüphesiz ki Allah bozguncuları çok iyi bilendir.
3:64 - De ki: Ey kitap
ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına
kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit
olun biz müslümanlarız".
3:65 - Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin
tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç
düşünmüyor musunuz?
3:66 - İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz
olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin
tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.
3:67 - İbrahim, ne
yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir
müslümandı, müşriklerden de değildi.
3:68 - Doğrusu onların İbrahim'e en
yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin
dostudur.
3:69 - Kitap ehlinden bir grup sizi saptırmak istediler,
halbuki sırf kendilerini saptırıyorlar da farkına varmıyorlar.
3:70 - Ey
kitap ehli! (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr
ediyorsunuz?
3:71 - Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve
bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
3:72 - Kitap ehlinden bir grup:
"Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki
onlar da dönerler." dedi.
3:73 - "Ve kendi dininize uyanlardan başkasına
inanmayın" (dediler). De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar
kendi aralarında): "Size verilenin benzerinin hiçbir kimseye verilmiş olduğuna,
yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getireceklerine" (de
inanmayın dediler). De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir.
Allah, rahmeti bol olan, her şeyi hakkıyla bilendir".
3:74 - Rahmetini
dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf ve kerem sahibidir.
3:75 -
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana
eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen,
tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı
yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile
Allah'a karşı yalan söylerler.
3:76 - Hayır, kim sözünü yerine getirir
ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.
3:77 -
Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte
onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak,
onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.
3:78 - Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan
sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan
değildir. "Bu, Allah katındandır." derler; oysa o, Allah katından değildir.
Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler.
3:79 -
İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik
verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi
yakışmaz. Fakat onun: "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis
kullar olun" (demesi uygundur).
3:80 - Ve O size: "Melekleri ve
peygamberleri tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra,
size hiç inkârı emreder mi?
3:81 - Allah peygamberlerden şöyle söz
almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan
(kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona
yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize
aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse
şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım".
3:82 - Artık
bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.
3:83 - Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde
ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na boyun eğmiştir ve O'na döndürülüp
götürüleceklerdir.
3:84 - De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e,
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya
ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark
gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuşlarız".
3:85 - Kim İslâm'dan başka bir
din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden
olacaktır.
3:86 - İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten
ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah
nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.
3:87 - İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin
laneti onların üzerlerindedir.
3:88 - Onlar bu (lanetin) içinde ebedî
kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.
3:89 - Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz
ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
3:90 - Şüphesiz
imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olanların tevbeleri
asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
3:91 -
Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu
altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte
dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
3:92 - Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe
asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.
3:93 -
Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine haram kıldığı dışında,
yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz,
haydi Tevrat'ı getirip okuyun".
3:94 - Kim bundan sonra Allah'a karşı
yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
3:95 - De ki:
"Allah doğru söylemiştir. Öyle ise dosdoğru, Allah'ı birleyici olarak İbrahim'in
dinine uyun. O, müşriklerden değildi".
3:96 - Şüphesiz insanlar için
kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan
Beyt (Kabe)dir.
3:97 - Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır.
Oraya giren güvene erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın
insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün
âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir.
3:98
- De ki: "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın
âyetlerini inkâr ediyorsunuz?"
3:99 - De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği
görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek
müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan
habersiz değildir".
3:100 - Ey iman edenler! Kendilerine kitap
verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp
kâfir yaparlar.
kulluk edin! İşte bu, doğru yoldur".
3:52 - İsa onların inkârlarını
hissedince: "Allah yolunda yardımcılarım kim?" dedi. Havariler: "Allah yolunda
yardımcılar biziz. Allah'a iman ettik. Şahit ol ki, biz muhakkak müslümanlarız."
dediler.
3:53 - Ey Rabbimiz, senin indirdiğine iman ettik, o peygambere
de uyduk. Artık bizi şahidlerle beraber yaz.
3:54 - Onlar hileye
başvurdular, Allah da onların tuzağını boşa çıkardı. Allah hileleri boşa
çıkaranların en hayırlısıdır.
3:55 - O zaman Allah şöyle dedi: "Ey İsa,
şüphesiz ki seni öldüreceğim, seni kendime yükselteceğim ve seni inkârcılardan
temizleyeceğim. Hem sana uyanları, kıyamete kadar o küfredenlerin üstünde
tutacağım. Sonra dönüşünüz banadır, ayrılığa düştüğünüz hususlarda aranızda
hükmedeceğim".
3:56 - "İnkâr edenlere gelince, onlara dünyada da,
ahirette de şiddetli bir şekilde azab edeceğim, onların hiçbir yardımcıları da
olmayacaktır".
3:57 - "İman edip iyi işler yapanlara gelince, Allah
onların mükafatlarını tastamam verecektir. Allah zalimleri sevmez".
3:58
- İşte bu sana okuduğumuz, âyetlerden ve hikmetli Kur'ân'dandır.
3:59 -
Doğrusu Allah katında İsa'nın (yaratılışındaki) durumu, Âdem'in durumu gibidir;
onu topraktan yarattı, sonra ona "ol!" dedi, o da oluverdi.
3:60 - Bu
hak (gerçek) senin rabbindendir, o halde şüphecilerden olma.
3:61 - Sana
(gerekli) bilgi geldikten sonra artık kim bu konuda seninle tartışacak olursa,
de ki: "Gelin, oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı,
kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra da lanetleşelim; Allah'ın lanetinin
yalancılara olmasını dileyelim".
3:62 - İşte (İsa hakkında söylenen)
gerçek kıssa budur. Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. Muhakkak ki Allah çok
güçlüdür ve hikmet sahibidir.
3:63 - Eğer (haktan) yüz çevirirlerse,
şüphesiz ki Allah bozguncuları çok iyi bilendir.
3:64 - De ki: Ey kitap
ehli! Sizinle bizim aramızda ortak olan bir söze geliniz. Allah'tan başkasına
kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz
kimimizi ilâhlaştırmasın. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahit
olun biz müslümanlarız".
3:65 - Ey Kitap ehli! İbrahim hakkında niçin
tartışıyorsunuz? Oysa Tevrat da, İncil de ondan sonra indirilmiştir. Siz hiç
düşünmüyor musunuz?
3:66 - İşte siz böylesiniz. Haydi biraz bilginiz
olan şey hakkında tartıştınız, ya hiç bilginiz olmayan şey hakkında niçin
tartışıyorsunuz? Allah bilir, siz bilmezsiniz.
3:67 - İbrahim, ne
yahudi, ne de hıristiyandı; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir
müslümandı, müşriklerden de değildi.
3:68 - Doğrusu onların İbrahim'e en
yakın olanı, ona uyanlar, şu Peygamber ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin
dostudur.
3:69 - Kitap ehlinden bir grup sizi saptırmak istediler,
halbuki sırf kendilerini saptırıyorlar da farkına varmıyorlar.
3:70 - Ey
kitap ehli! (gerçeği) gördüğünüz halde, niçin Allah'ın âyetlerini inkâr
ediyorsunuz?
3:71 - Ey kitap ehli! Niçin hakkı batıla karıştırıyor ve
bile bile gerçeği gizliyorsunuz?
3:72 - Kitap ehlinden bir grup:
"Müminlere indirilene günün başlangıcında inanın, sonunda da inkâr edin, belki
onlar da dönerler." dedi.
3:73 - "Ve kendi dininize uyanlardan başkasına
inanmayın" (dediler). De ki: "Şüphesiz doğru yol, Allah'ın yoludur". (Onlar
kendi aralarında): "Size verilenin benzerinin hiçbir kimseye verilmiş olduğuna,
yahut Rabbinizin huzurunda sizin aleyhinize deliller getireceklerine" (de
inanmayın dediler). De ki: "Lütuf Allah'ın elindedir, onu dilediğine verir.
Allah, rahmeti bol olan, her şeyi hakkıyla bilendir".
3:74 - Rahmetini
dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf ve kerem sahibidir.
3:75 -
Kitap ehlinden öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen, onu sana
eksiksiz iade eder. Fakat öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen,
tepesine dikilip durmadıkça onu sana iade etmez. Bu da onların, "Ümmîlere karşı
yaptıklarımızdan bize vebal yoktur." demelerinden dolayıdır. Ve onlar, bile bile
Allah'a karşı yalan söylerler.
3:76 - Hayır, kim sözünü yerine getirir
ve kötülüklerden korunursa, şüphesiz Allah da korunanları sever.
3:77 -
Allah'a verdikleri sözü ve yeminlerini az bir paraya satanlar var ya, işte
onların ahirette bir payı yoktur; Allah kıyamet günü onlarla hiç konuşmayacak,
onlara bakmayacak ve onları temizlemeyecektir. Onlar için acı bir azab vardır.
3:78 - Kitap ehlinden öyle bir güruh da vardır ki, siz onu kitaptan
sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip bükerler. Halbuki o, kitaptan
değildir. "Bu, Allah katındandır." derler; oysa o, Allah katından değildir.
Allah'a karşı, kendileri bilip dururken, yalan söylerler.
3:79 -
İnsanlardan hiçbir kimseye, Allah kendisine kitap, hüküm ve peygamberlik
verdikten sonra, kalkıp insanlara: "Allah'ı bırakıp bana kul olun." demesi
yakışmaz. Fakat onun: "Öğrettiğiniz ve okuduğunuz kitap gereğince Rabb'e halis
kullar olun" (demesi uygundur).
3:80 - Ve O size: "Melekleri ve
peygamberleri tanrılar edinin." diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra,
size hiç inkârı emreder mi?
3:81 - Allah peygamberlerden şöyle söz
almıştı: "Andolsun ki size kitab ve hikmet verdim, sonra yanınızda bulunan
(kitaplar)ı doğrulayıcı bir peygamber geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona
yardım edeceksiniz! Bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize
aldınız mı?" demişti. Onlar: "Kabul ettik" dediler. (Allah da) dedi ki: "Öyleyse
şahit olun, ben de sizinle beraber şahit olanlardanım".
3:82 - Artık
bundan sonra her kim dönerse, işte onlar yoldan çıkmışların ta kendileridir.
3:83 - Onlar, Allah'ın dininden başkasını mı arıyorlar? Halbuki göklerde
ve yerde ne varsa hepsi, ister istemez O'na boyun eğmiştir ve O'na döndürülüp
götürüleceklerdir.
3:84 - De ki: "Allah'a, bize indirilen (Kur'ân)e,
İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına indirilene, Musa'ya, İsa'ya
ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onların arasında hiçbir fark
gözetmeyiz, biz O'na teslim olmuşlarız".
3:85 - Kim İslâm'dan başka bir
din ararsa ondan asla kabul edilmeyecek ve o ahirette de zarar edenlerden
olacaktır.
3:86 - İnandıktan, Peygamber'in hak olduğuna şehadet ettikten
ve kendilerine açık deliller geldikten sonra, inkâra sapan bir milleti Allah
nasıl doğru yola eriştirir? Allah zalimler güruhunu doğru yola iletmez.
3:87 - İşte onların cezaları, Allah'ın, meleklerin, insanların hepsinin
laneti onların üzerlerindedir.
3:88 - Onlar bu (lanetin) içinde ebedî
kalacaklardır. Kendilerinden ne bu azab hafifletilir, ne de yüzlerine bakılır.
3:89 - Ancak bundan sonra tevbe edip kendini düzeltenler başka. Şüphesiz
ki Allah, çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.
3:90 - Şüphesiz
imanlarının arkasından küfreden, sonra da küfrünü artırmış olanların tevbeleri
asla kabul olunmaz. İşte onlar sapıkların ta kendileridir.
3:91 -
Muhakkak ki inkâr edenler ve kâfir oldukları halde de ölenler, yeryüzü dolusu
altın fidye verseler bile hiç birisinden asla kabul edilmeyecektir. İşte
dayanılmaz azab onlar içindir. Onların hiçbir yardımcıları da yoktur.
3:92 - Sevdiğiniz şeylerden (Allah yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe
asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu hakkıyla bilir.
3:93 -
Tevrat indirilmeden önce, İsrail (Yakub)in kendisine haram kıldığı dışında,
yiyeceklerin hepsi İsrailoğullarına helal idi. De ki: "Eğer doğrulardan iseniz,
haydi Tevrat'ı getirip okuyun".
3:94 - Kim bundan sonra Allah'a karşı
yalan uydurursa, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
3:95 - De ki:
"Allah doğru söylemiştir. Öyle ise dosdoğru, Allah'ı birleyici olarak İbrahim'in
dinine uyun. O, müşriklerden değildi".
3:96 - Şüphesiz insanlar için
kurulan ilk mabed, Mekke'deki çok mübarek ve bütün âlemlere hidayet kaynağı olan
Beyt (Kabe)dir.
3:97 - Onda apaçık deliller, İbrahim'in makamı vardır.
Oraya giren güvene erer. Ona bir yol bulabilenlerin Beyt'i haccetmesi Allah'ın
insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse, şüphesiz Allah bütün
âlemlerden müstağni (kimseye muhtaç değil, her şey ona muhtaç)dir.
3:98
- De ki: "Ey kitap ehli! Allah yaptıklarınızı görüp dururken niçin Allah'ın
âyetlerini inkâr ediyorsunuz?"
3:99 - De ki: "Ey kitap ehli! Gerçeği
görüp bildiğiniz hâlde niçin Allah'ın yolunu eğri göstermeye yeltenerek
müminleri Allah'ın yolundan çevirmeye kalkışıyorsunuz? Allah yaptıklarınızdan
habersiz değildir".
3:100 - Ey iman edenler! Kendilerine kitap
verilenlerden herhangi bir gruba uyarsanız, imanınızdan sonra sizi döndürüp
kâfir yaparlar.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
3:101 - Size Allah'ın âyetleri okunup dururken ve Allah'ın elçisi de aranızda
iken nasıl inkâra saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle doğru
yola iletilmiştir.
3:102 - Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır
şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.
3:103 - Hep
birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp
ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize
düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti
sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken
oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor
ki, doğru yola eresiniz.
3:104 - İçinizden hayra çağıran, iyiliği
emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.
3:105 - Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa
düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
3:106 - O
gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İmanınızdan
sonra küfrettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın"
(denecektir).
3:107 - Yüzleri ağaranlara gelince, (onlar) Allah'ın
rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
3:108 - Bunlar
Allah'ın, sana gerçek olarak okuyageldiğimiz, âyetleridir. Allah âlemlere hiçbir
haksızlık etmek istemez.
3:109 - Göklerde ve yerde olanların hepsi
Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür.
3:110 - Siz insanlar için
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe
çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette
daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan
çıkmışlardır.
3:111 - Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler.
Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra
kendilerine yardım da edilmez.
3:112 - Onlar nerede bulunurlarsa
bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve
insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın hışmına uğradılar
ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın
âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir.
Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.
3:113 - Hepsi bir
değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk)
vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini
okurlar.
3:114 - Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler,
kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar.
İşte onlar iyi insanlardandır.
3:115 - Onlar ne hayır işlerlerse
karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden gereği gibi sakınanları
bilir.
3:116 - O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de
evlatları, onlara Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar, ateş
halkıdır; orada ebedi kalacaklardır.
3:117 - Onların bu dünya hayatında
harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da
mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi.
Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.
3:118 - Ey iman edenler!
Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla
geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları
ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür.
Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.
3:119 - İşte siz öyle
kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz
kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık"
derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını
ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Şüphesiz ki Allah göğüslerin
(gönüllerin) özünü bilir.
3:120 - Size bir iyilik dokunsa fenalarına
gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan
gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah
onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.
3:121 - Hani sen sabah erkenden
müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah,
hakkıyla işiten ve bilendir.
3:122 - O zaman içinizden iki takım
bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. İnananlar, yalnız
Allah'a dayanıp güvensinler.
3:123 - Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz
halde Allah size Bedir'de yardım etmişti. Allah'tan sakının ki, O'na şükretmiş
olasınız.
3:124 - O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç
bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun.
3:125 - Evet,
sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz
size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.
3:126 - Allah, bunu
size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım,
yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.
3:127 -
(Allah bu yardımı) inkâr edenlerden bir kısmını kessin veya perişan etsin de
umutsuz olarak dönüp gitsinler (diye yaptı).
3:128 - Bu işten sana
hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim
olduklarından dolayı azab eder.
3:129 - Göklerde ve yerde olanların
hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.
3:130 - Ey iman edenler! Kat kat
artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.
3:131 - Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.
3:132 -
Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de merhamet edilsin.
3:133 -
Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'tan gereği
gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!
3:134 - O
(Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar,
öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.
3:135 - Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine
zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını
dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile,
işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.
3:136 - İşte onların
mükafatı (ödülleri) Rableri tarafından bağışlanma ve altından ırmaklar akan,
ebedî kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!
3:137
- Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir. Yeryüzünde
gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
3:138 -
Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'dan gereğince korkanlar için doğru
yolu gösterme ve bir öğüttür.
3:139 - Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer
hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.
3:140 - Eğer
size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri
bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz.
(Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi
içindir. Allah zalimleri sevmez.
3:141 - Bir de bu, Allah'ın iman
edenleri tertemiz seçip, kâfirleri yok etmesi içindir.
3:142 - Yoksa
siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya
çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?
3:143 - Andolsun ki siz
ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp
duruyorsunuz.
3:144 - Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de
peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski
dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde
zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.
3:145 - Allah'ın
izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre
yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de
ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri
mükafatlandıracağız.
3:146 - Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle
beraber birçok Allah dostları çarpıştılar; Allah yolunda başlarına gelenlerden
yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri
sever.
3:147 - Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve
işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret,
Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!" demekten ibaretti.
3:148 -
Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi.
Allah güzel davrananları sever.
3:149 - Ey iman edenler! Siz eğer kâfir
olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler. O zaman
büsbütün kaybedersiniz.
3:150 - Hayır! Sizin mevlanız Allah'tır. O,
yardım edenlerin en hayırlısıdır.
iken nasıl inkâra saparsınız? Kim Allah'a sımsıkı bağlanırsa, kesinlikle doğru
yola iletilmiştir.
3:102 - Ey iman edenler! Allah'tan, O'na yaraşır
şekilde korkun ve ancak müslümanlar olarak can verin.
3:103 - Hep
birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp
ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize
düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti
sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken
oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor
ki, doğru yola eresiniz.
3:104 - İçinizden hayra çağıran, iyiliği
emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.
3:105 - Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa
düşenler gibi olmayın. İşte bunlar için büyük bir azap vardır.
3:106 - O
gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara: "İmanınızdan
sonra küfrettiniz ha? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın"
(denecektir).
3:107 - Yüzleri ağaranlara gelince, (onlar) Allah'ın
rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.
3:108 - Bunlar
Allah'ın, sana gerçek olarak okuyageldiğimiz, âyetleridir. Allah âlemlere hiçbir
haksızlık etmek istemez.
3:109 - Göklerde ve yerde olanların hepsi
Allah'ındır. Bütün işler Allah'a döndürülür.
3:110 - Siz insanlar için
çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten vazgeçirmeğe
çalışır ve Allah'a inanırsınız. Kitap ehli de inansaydı kendileri için elbette
daha hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler de var, ama pek çoğu yoldan
çıkmışlardır.
3:111 - Onlar size eziyetten başka bir zarar veremezler.
Eğer sizinle savaşmaya kalkışsalar, size arkalarını dönüp kaçarlar. Sonra
kendilerine yardım da edilmez.
3:112 - Onlar nerede bulunurlarsa
bulunsunlar, üzerlerine alçaklık damgası vurulmuştur. Meğer ki Allah'ın ipine ve
insanlar (müminler)ın ahdine sığınmış olsunlar. Onlar Allah'ın hışmına uğradılar
ve üzerlerine de miskinlik damgası vuruldu. Bunun sebebi, onların Allah'ın
âyetlerini inkâr etmiş olmaları ve haksız yere peygamberleri öldürmeleridir.
Ayrıca isyan etmiş ve haddi de aşmışlardı.
3:113 - Hepsi bir
değildirler. Kitap ehli içinde doğruluk üzere bulunan bir ümmet (topluluk)
vardır ki, gecenin saatlerinde onlar secdeye kapanarak Allah'ın âyetlerini
okurlar.
3:114 - Allah'a ve ahiret gününe inanırlar, iyiliği emrederler,
kötülükten vazgeçirmeye çalışırlar, hayır işlerinde de birbirleriyle yarışırlar.
İşte onlar iyi insanlardandır.
3:115 - Onlar ne hayır işlerlerse
karşılıksız bırakılmayacaklardır. Allah kendisinden gereği gibi sakınanları
bilir.
3:116 - O inkâr edenler (var ya), onların ne malları, ne de
evlatları, onlara Allah'a karşı hiçbir fayda sağlamayacaktır. Onlar, ateş
halkıdır; orada ebedi kalacaklardır.
3:117 - Onların bu dünya hayatında
harcadıklarının durumu, kendilerine zulmeden bir topluluğun ekinlerini vurup da
mahveden kavurucu ve soğuk bir rüzgarın hali gibidir. Allah onlara zulmetmedi.
Fakat kendileri, kendilerine zulmediyorlar.
3:118 - Ey iman edenler!
Kendi dışınızdakilerden sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size fenalık etmekten asla
geri kalmazlar, hep sıkıntıya düşmenizi isterler. Kin ve düşmanlıkları
ağızlarından taşmaktadır. Kalplerinde gizledikleri ise daha büyüktür.
Düşünürseniz, biz size âyetleri açıkladık.
3:119 - İşte siz öyle
kimselersiniz ki, onları seversiniz, halbuki onlar sizi sevmezler, siz
kitap(lar)ın hepsine inanırsınız, onlarsa sizinle buluştukları zaman "inandık"
derler. Başbaşa kaldıkları zaman da kinlerinden dolayı parmaklarının uçlarını
ısırırlar. De ki: "kininizle geberin!". Şüphesiz ki Allah göğüslerin
(gönüllerin) özünü bilir.
3:120 - Size bir iyilik dokunsa fenalarına
gider, başınıza bir kötülük gelse onunla sevinirler. Eğer sabreder ve Allah'dan
gereğince korkarsanız, onların hileleri size hiçbir zarar vermez; çünkü Allah
onları kendi amelleriyle kuşatmıştır.
3:121 - Hani sen sabah erkenden
müminleri savaş mevzilerine yerleştirmek için ailenden ayrılmıştın. Allah,
hakkıyla işiten ve bilendir.
3:122 - O zaman içinizden iki takım
bozulmaya yüz tutmuştu. Halbuki Allah onların yardımcısı idi. İnananlar, yalnız
Allah'a dayanıp güvensinler.
3:123 - Andolsun, sizler güçsüz olduğunuz
halde Allah size Bedir'de yardım etmişti. Allah'tan sakının ki, O'na şükretmiş
olasınız.
3:124 - O zaman sen müminlere: "Rabbinizin size, indirilmiş üç
bin melek ile yardım etmesi size yetmez mi?" diyordun.
3:125 - Evet,
sabreder ve (Allah'tan) korkarsanız, onlar ansızın üzerinize gelseler, Rabbiniz
size nişanlı nişanlı beş bin melekle yardım eder.
3:126 - Allah, bunu
size sırf bir müjde olsun ve kalpleriniz bununla yatışsın diye yaptı. Yardım,
yalnız daima galip ve hikmet sahibi olan Allah katındandır.
3:127 -
(Allah bu yardımı) inkâr edenlerden bir kısmını kessin veya perişan etsin de
umutsuz olarak dönüp gitsinler (diye yaptı).
3:128 - Bu işten sana
hiçbir şey düşmez. (Allah), ya onların tevbesini kabul eder, yahut onlara, zalim
olduklarından dolayı azab eder.
3:129 - Göklerde ve yerde olanların
hepsi Allah'ındır. Dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Allah, çok
bağışlayan, çok esirgeyendir.
3:130 - Ey iman edenler! Kat kat
artırılmış olarak faiz yemeyin. Allah'tan sakının ki kurtuluşa eresiniz.
3:131 - Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten sakının.
3:132 -
Allah ve Peygambere itaat edin ki, size de merhamet edilsin.
3:133 -
Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah'tan gereği
gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!
3:134 - O
(Allah'tan hakkıyla korka)nlar, bollukta ve darlıkta Allah için harcarlar,
öfkelerini yutarlar, insanları affederler. Allah iyilik edenleri sever.
3:135 - Ve onlar çirkin bir günah işledikleri, yahut nefislerine
zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını
dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, bile bile,
işledikleri (günah) üzerinde ısrar etmezler.
3:136 - İşte onların
mükafatı (ödülleri) Rableri tarafından bağışlanma ve altından ırmaklar akan,
ebedî kalacakları cennetlerdir. Çalışanların mükafatı ne güzeldir!
3:137
- Muhakkak ki sizden önce birçok olaylar, şeriatler gelip geçmiştir. Yeryüzünde
gezin, dolaşın da yalancıların sonunun nasıl olduğunu bir görün.
3:138 -
Bu (Kur'ân) insanlar için bir açıklama, Allah'dan gereğince korkanlar için doğru
yolu gösterme ve bir öğüttür.
3:139 - Gevşemeyin, üzülmeyin, eğer
hakikaten inanıyorsanız, muhakkak üstün olan sizsinizdir.
3:140 - Eğer
size (Uhud savaşında) bir yara değmişse, (Bedir harbinde) o topluma da benzeri
bir yara dokunmuştu. O günler ki, biz onları insanlar arasında döndürür dururuz.
(Bu da) Allah'ın sizden iman edenleri ayırt etmesi ve sizden şahitler edinmesi
içindir. Allah zalimleri sevmez.
3:141 - Bir de bu, Allah'ın iman
edenleri tertemiz seçip, kâfirleri yok etmesi içindir.
3:142 - Yoksa
siz, Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya
çıkarmadan cennete girivereceğinizi mi sandınız?
3:143 - Andolsun ki siz
ölümle karşılaşmadan önce onu arzuluyordunuz. İşte onu gördünüz, ama bakıp
duruyorsunuz.
3:144 - Muhammed, ancak bir peygamberdir. Ondan önce de
peygamberler gelip geçmiştir. Şimdi o ölür veya öldürülürse gerisin geriye (eski
dininize) mi döneceksiniz? Kim (böyle) geri dönerse, Allah'a hiçbir şekilde
zarar veremez. Allah şükredenleri mükafatlandıracaktır.
3:145 - Allah'ın
izni olmadıkça hiçbir kimseye ölmek yoktur. (Ölüm) belirli bir süreye göre
yazılmıştır. Kim dünya menfaatini dilerse, kendisine ondan veririz. Kim de
ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri
mükafatlandıracağız.
3:146 - Nice peygamberler vardı ki, kendileriyle
beraber birçok Allah dostları çarpıştılar; Allah yolunda başlarına gelenlerden
yılgınlık göstermediler, zaafa düşmediler, boyun eğmediler. Allah sabredenleri
sever.
3:147 - Onların sözleri ancak: "Rabbimiz! Bizim günahlarımızı ve
işlerimizdeki taşkınlıklarımızı bağışla ve (yolunda) ayaklarımızı diret,
Kâfirler güruhuna karşı da bize yardım et!" demekten ibaretti.
3:148 -
Allah da onlara hem dünya nimetini, hem de ahiret sevabının güzelliğini verdi.
Allah güzel davrananları sever.
3:149 - Ey iman edenler! Siz eğer kâfir
olanlara uyarsanız, sizi topuklarınız üstünde gerisin geriye çevirirler. O zaman
büsbütün kaybedersiniz.
3:150 - Hayır! Sizin mevlanız Allah'tır. O,
yardım edenlerin en hayırlısıdır.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
3:151 - Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak
koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların
yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!
3:152 - Siz
Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine
getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa
düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan
ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi,
denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok
lütufkârdır.
3:153 - Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz
boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size
gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene
üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
3:154 - Sonra o
kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki,
o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına
düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar
ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana
açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir
şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde
olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak
yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu)
göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı.
Allah göğüslerin içinde olanı bilir.
3:155 - İki toplumun karşılaştığı
gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı
şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti.
Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.
3:156 - Ey iman
edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri
için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler
gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu.
Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
3:157 -
Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti,
(sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
3:158 - Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda
toplanacaksınız.
3:159 - Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara
karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin
etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan
mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi,
artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
3:160 - Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi
yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak
Allah'a güvenip dayansınlar.
3:161 - Hiçbir peygambere ganimet malını
gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve
ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da
herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
3:162 - Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve
varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
3:163 - Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah,
onların yaptıklarını görmektedir.
3:164 - Andolsun ki Allah, müminlere
kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab
ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa
onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
3:165 - (Bedir'de
düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu
nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her
şeye kâdirdir.
3:166 - İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen
musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık
yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız
veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını
(veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün,
imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.
Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
3:167 - İki topluluğun
karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da
müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve
onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz."
denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik
arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar.
kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha
iyi bilendir.
3:168 - Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için:
"Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda
doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".
3:169 - Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında
rızıklanmaktadırlar.
3:170 - Allah'ın lütfundan verdiği nimetle
sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku
olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
3:171 - Onlar,
Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini
müjdelerler.
3:172 - Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve
Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince
Allah'tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.
3:173 - İnsanlar onlara:
"Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu,
onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel
vekildir".
3:174 - Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan
Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah
büyük lütuf sahibidir.
3:175 - (Size o haberi getiren) ancak şeytandır,
(sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz
benden korkun.
3:176 - Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a
hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek
istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
3:177 - İman karşılığında
inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap
vardır.
3:178 - Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için
hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını
artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
3:179
- Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi
temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat
Allah, peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde Allah'a ve
peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin
için büyük bir mükafat vardır.
3:180 - Allah'ın, kendilerine lütfundan
verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet
gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.
3:181 - Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir,
biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette duymuştur. Onların söylediklerini ve
peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın o
yakıcı azabı!".
3:182 - "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün
karşılığıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.
3:183 - "Ateşin
yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize dair
Allah bize ahidde bulundu." diyenlere de ki: "Benden önce size bazı peygamberler
açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız, ya
onları niçin öldürdünüz?"
3:184 - Eğer seni yalanladılarsa, senden önce
açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de
yalanlanmıştı.
3:185 - Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü
ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp
cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten
başka birşey değildir.
3:186 - Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız
hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve
Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer
sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren
işlerdendir.
3:187 - Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden,
"Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz
almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler.
Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.
3:188 - O yaptıklarına sevinen
ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların
azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
3:189 - Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.
3:190 - Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli
deliller vardır.
3:191 - Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve
"Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından
koru." derler.
3:192 - "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu
rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".
3:193 -
"Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik,
hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri
sana ermiş kullarınla beraber yanına al".
3:194 - "Rabbimiz! bize
peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen
verdiğin sözden dönmezsin".
3:195 - Rableri onlara şu karşılığı verdi:
"Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi
etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar,
yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını
elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından
ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".
3:196 - Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
3:197 - Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer
cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!
3:198 - Fakat Rablerinden
gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada
ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah
katındakiler daha hayırlıdır.
3:199 - Kitap ehlinden öyleleri var ki,
Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a boyun
eğerek inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. Onların
mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
3:200 - Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin,
nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların
yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!
3:152 - Siz
Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine
getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa
düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan
ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi,
denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok
lütufkârdır.
3:153 - Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz
boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size
gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene
üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
3:154 - Sonra o
kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki,
o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına
düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar
ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana
açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir
şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde
olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak
yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu)
göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı.
Allah göğüslerin içinde olanı bilir.
3:155 - İki toplumun karşılaştığı
gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı
şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti.
Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.
3:156 - Ey iman
edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri
için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler
gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu.
Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
3:157 -
Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti,
(sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
3:158 - Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda
toplanacaksınız.
3:159 - Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara
karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin
etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan
mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi,
artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
3:160 - Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi
yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak
Allah'a güvenip dayansınlar.
3:161 - Hiçbir peygambere ganimet malını
gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve
ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da
herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
3:162 - Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve
varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
3:163 - Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah,
onların yaptıklarını görmektedir.
3:164 - Andolsun ki Allah, müminlere
kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab
ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa
onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
3:165 - (Bedir'de
düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu
nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her
şeye kâdirdir.
3:166 - İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen
musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık
yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız
veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını
(veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün,
imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.
Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
3:167 - İki topluluğun
karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da
müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve
onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz."
denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik
arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar.
kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha
iyi bilendir.
3:168 - Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için:
"Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda
doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".
3:169 - Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında
rızıklanmaktadırlar.
3:170 - Allah'ın lütfundan verdiği nimetle
sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku
olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
3:171 - Onlar,
Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini
müjdelerler.
3:172 - Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve
Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince
Allah'tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.
3:173 - İnsanlar onlara:
"Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu,
onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel
vekildir".
3:174 - Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan
Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah
büyük lütuf sahibidir.
3:175 - (Size o haberi getiren) ancak şeytandır,
(sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz
benden korkun.
3:176 - Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a
hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek
istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
3:177 - İman karşılığında
inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap
vardır.
3:178 - Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için
hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını
artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
3:179
- Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi
temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat
Allah, peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde Allah'a ve
peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin
için büyük bir mükafat vardır.
3:180 - Allah'ın, kendilerine lütfundan
verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet
gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.
3:181 - Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir,
biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette duymuştur. Onların söylediklerini ve
peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın o
yakıcı azabı!".
3:182 - "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün
karşılığıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.
3:183 - "Ateşin
yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize dair
Allah bize ahidde bulundu." diyenlere de ki: "Benden önce size bazı peygamberler
açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız, ya
onları niçin öldürdünüz?"
3:184 - Eğer seni yalanladılarsa, senden önce
açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de
yalanlanmıştı.
3:185 - Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü
ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp
cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten
başka birşey değildir.
3:186 - Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız
hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve
Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer
sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren
işlerdendir.
3:187 - Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden,
"Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz
almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler.
Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.
3:188 - O yaptıklarına sevinen
ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların
azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
3:189 - Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.
3:190 - Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli
deliller vardır.
3:191 - Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve
"Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından
koru." derler.
3:192 - "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu
rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".
3:193 -
"Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik,
hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri
sana ermiş kullarınla beraber yanına al".
3:194 - "Rabbimiz! bize
peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen
verdiğin sözden dönmezsin".
3:195 - Rableri onlara şu karşılığı verdi:
"Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi
etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar,
yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını
elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından
ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".
3:196 - Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
3:197 - Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer
cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!
3:198 - Fakat Rablerinden
gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada
ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah
katındakiler daha hayırlıdır.
3:199 - Kitap ehlinden öyleleri var ki,
Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a boyun
eğerek inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. Onların
mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
3:200 - Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin,
nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
3:151 - Allah'ın, hakkında hiçbir delil indirmediği şeyleri O'na ortak
koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların
yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!
3:152 - Siz
Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine
getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa
düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan
ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi,
denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok
lütufkârdır.
3:153 - Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz
boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size
gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene
üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
3:154 - Sonra o
kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki,
o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına
düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar
ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana
açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir
şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde
olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak
yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu)
göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı.
Allah göğüslerin içinde olanı bilir.
3:155 - İki toplumun karşılaştığı
gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı
şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti.
Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.
3:156 - Ey iman
edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri
için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler
gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu.
Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
3:157 -
Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti,
(sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
3:158 - Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda
toplanacaksınız.
3:159 - Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara
karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin
etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan
mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi,
artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
3:160 - Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi
yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak
Allah'a güvenip dayansınlar.
3:161 - Hiçbir peygambere ganimet malını
gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve
ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da
herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
3:162 - Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve
varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
3:163 - Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah,
onların yaptıklarını görmektedir.
3:164 - Andolsun ki Allah, müminlere
kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab
ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa
onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
3:165 - (Bedir'de
düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu
nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her
şeye kâdirdir.
3:166 - İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen
musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık
yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız
veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını
(veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün,
imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.
Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
3:167 - İki topluluğun
karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da
müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve
onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz."
denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik
arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar.
kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha
iyi bilendir.
3:168 - Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için:
"Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda
doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".
3:169 - Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında
rızıklanmaktadırlar.
3:170 - Allah'ın lütfundan verdiği nimetle
sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku
olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
3:171 - Onlar,
Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini
müjdelerler.
3:172 - Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve
Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince
Allah'tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.
3:173 - İnsanlar onlara:
"Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu,
onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel
vekildir".
3:174 - Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan
Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah
büyük lütuf sahibidir.
3:175 - (Size o haberi getiren) ancak şeytandır,
(sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz
benden korkun.
3:176 - Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a
hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek
istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
3:177 - İman karşılığında
inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap
vardır.
3:178 - Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için
hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını
artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
3:179
- Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi
temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat
Allah, peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde Allah'a ve
peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin
için büyük bir mükafat vardır.
3:180 - Allah'ın, kendilerine lütfundan
verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet
gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.
3:181 - Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir,
biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette duymuştur. Onların söylediklerini ve
peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın o
yakıcı azabı!".
3:182 - "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün
karşılığıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.
3:183 - "Ateşin
yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize dair
Allah bize ahidde bulundu." diyenlere de ki: "Benden önce size bazı peygamberler
açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız, ya
onları niçin öldürdünüz?"
3:184 - Eğer seni yalanladılarsa, senden önce
açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de
yalanlanmıştı.
3:185 - Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü
ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp
cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten
başka birşey değildir.
3:186 - Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız
hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve
Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer
sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren
işlerdendir.
3:187 - Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden,
"Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz
almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler.
Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.
3:188 - O yaptıklarına sevinen
ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların
azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
3:189 - Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.
3:190 - Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli
deliller vardır.
3:191 - Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve
"Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından
koru." derler.
3:192 - "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu
rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".
3:193 -
"Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik,
hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri
sana ermiş kullarınla beraber yanına al".
3:194 - "Rabbimiz! bize
peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen
verdiğin sözden dönmezsin".
3:195 - Rableri onlara şu karşılığı verdi:
"Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi
etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar,
yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını
elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından
ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".
3:196 - Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
3:197 - Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer
cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!
3:198 - Fakat Rablerinden
gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada
ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah
katındakiler daha hayırlıdır.
3:199 - Kitap ehlinden öyleleri var ki,
Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a boyun
eğerek inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. Onların
mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
3:200 - Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin,
nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
koşmalarından dolayı, inkâr edenlerin kalplerine korku salacağız. Onların
yurtları ateştir. Zalimlerin dönüp varacağı yer ne kötüdür!
3:152 - Siz
Allah'ın izni ile düşmanlarınızı öldürürken, Allah, size olan vaadini yerine
getirmiştir. Allah size sevdiğiniz (galibiyeti) gösterdikten sonra zaafa
düştünüz. (Peygamber'in verdiği) emir hakkında tartışmaya kalkıştınız ve isyan
ettiniz. Kiminiz dünyayı istiyordu, kiminiz ahireti istiyordu. Sonra Allah sizi,
denemek için onlardan geri çevirdi ve sizi bağışladı. Allah müminlere karşı çok
lütufkârdır.
3:153 - Peygamber sizi arkanızdan çağırıp dururken, siz
boyuna uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. Bundan dolayı Allah, size
gam üstüne gam verdi ki, ne elinizden gidene, ne de başınıza gelene
üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
3:154 - Sonra o
kederin ardından (Allah) üzerinize öyle bir eminlik, öyle bir uyku indirdi ki,
o, içinizden bir zümreyi örtüp bürüyordu. Bir zümre de canları sevdasına
düşmüştü. Allah'a karşı, cahiliyet zannı gibi, hakka aykırı bir zan besliyorlar
ve "Bu işten bize ne?" diyorlardı. De ki: "Bütün iş Allah'ındır". Onlar sana
açıklamayacaklarını içlerinde saklıyorlar (ve) diyorlar ki: "Bize bu işten bir
şey olsaydı burada öldürülmezdik". Onlara şöyle söyle: "Eğer siz evlerinizde
olsaydınız bile, üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar yine muhakkak
yatacakları (öldürülecekleri) yerlere çıkıp gidecekti. Allah (bunu)
göğüslerinizin içindekini denemek ve yüreklerinizdekini temizlemek için yaptı.
Allah göğüslerin içinde olanı bilir.
3:155 - İki toplumun karşılaştığı
gün, içinizden yüz çevirip gidenler var ya, şeytan onların kazandıkları bazı
şeylerden dolayı ayaklarını kaydırmak istedi. Ama yine de Allah onları affetti.
Kuşkusuz Allah çok bağışlayandır, halim(çok yumuşak)dir.
3:156 - Ey iman
edenler! Sizler inkâr edenler ve yeryüzünde sefere veya savaşa çıkan kardeşleri
için: "Eğer bizim yanımızda olsalardı ölmezlerdi ve öldürülmezlerdi." diyenler
gibi olmayın. Allah bunu, onların kalplerine bir hasret (yarası) olarak koydu.
Allah, diriltir ve öldürür. Allah yaptıklarınızı görmektedir.
3:157 -
Eğer Allah yolunda öldürülür veya ölürseniz, Allah'ın bağışlaması ve rahmeti,
(sizin için) onların topladıkları (dünyalıkları)ndan daha hayırlıdır.
3:158 - Andolsun, ölseniz de, öldürülseniz de Allah'ın huzurunda
toplanacaksınız.
3:159 - Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara
karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin
etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'dan
mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi,
artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever.
3:160 - Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi
yardımsız bırakırsa, artık ondan sonra size kim yardım edebilir? Müminler ancak
Allah'a güvenip dayansınlar.
3:161 - Hiçbir peygambere ganimet malını
gizlemesi (devlet-millet malını aşırması) yaraşmaz. Kim böyle bir aşırma ve
ihanette bulunursa kıyamet günü aşırdığını boynuna yüklenerek getirir. Sonra da
herkese kazandığının karşılığı tastamam ödenir, onlar haksızlığa da uğramazlar.
3:162 - Allah'ın rızasına uyan kimse, Allah'ın hışmına uğrayan ve
varacağı yer cehennem olan kimse gibi midir? Varış yeri olarak ne kötüdür orası!
3:163 - Onlar (insanlar) Allah katında derece derecedirler. Allah,
onların yaptıklarını görmektedir.
3:164 - Andolsun ki Allah, müminlere
kendilerinden, onlara kendi âyetlerini okuyan, onları arındıran ve onlara kitab
ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle büyük bir lütufta bulunmuştur. Oysa
onlar, daha önce apaçık bir sapıklık içindeydiler.
3:165 - (Bedir'de
düşmanı) iki katına uğrattığınız bir musibet (Uhud'da) size çarpınca mı: "Bu
nereden" dediniz? De ki: "Bu başınıza gelen kendinizdendir". Şüphesiz Allah her
şeye kâdirdir.
3:166 - İki topluluğun karşılaştığı günde başınıza gelen
musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık
yapanları ayırt etmesi içindir. Ve onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız
veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz." denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını
(veya savaş olacağını) bilseydik arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün,
imandan çok küfre yakındılar. kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı.
Allah neyi gizlediklerini daha iyi bilendir.
3:167 - İki topluluğun
karşılaştığı günde başınıza gelen musibet de Allah'ın izniyledir. Bu da
müminleri belirlemesi ve hem de münafıklık yapanları ayırt etmesi içindir. Ve
onlara: "Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya (hiç olmazsa) savunmaya geçiniz."
denilmişti. Onlar ise: "Biz savaşmasını (veya savaş olacağını) bilseydik
arkanızdan gelirdik." demişlerdi. Onlar, o gün, imandan çok küfre yakındılar.
kalblerinde olmayanı ağızlarıyla söylüyorlardı. Allah neyi gizlediklerini daha
iyi bilendir.
3:168 - Kendileri oturup kaldıkları halde kardeşleri için:
"Eğer bize uysalardı öldürülmezlerdi" dediler. Onlara de ki: "Eğer iddianızda
doğru iseniz, kendinizden ölümü uzaklaştırınız".
3:169 - Allah yolunda
öldürülenleri sakın ölüler sanma. Bilakis onlar diridirler, Rab'leri katında
rızıklanmaktadırlar.
3:170 - Allah'ın lütfundan verdiği nimetle
sevinçlidirler. Arkalarından kendilerine ulaşamayan kimselere de hiç bir korku
olmayacağını ve üzülmeyeceklerini müjdelemek isterler.
3:171 - Onlar,
Allah'ın nimetini, keremini ve Allah'ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceğini
müjdelerler.
3:172 - Kendilerine yara dokunduktan sonra da Allah ve
Peygamberi'nin davetine uydular. Hele onlardan iyilik edenlere ve gereğince
Allah'tan korkanlara büyük bir mükafat vardır.
3:173 - İnsanlar onlara:
"Düşmanlarınız size karşı ordu topladı, onlardan korkun." dediklerinde, bu,
onların imanını artırdı ve şöyle dediler: "Allah bize yeter. O ne güzel
vekildir".
3:174 - Bunun üzerine kendilerine hiç bir kötülük dokunmadan
Allah'ın nimeti ve lütfuyla geri döndüler ve Allah'ın rızasına uydular. Allah
büyük lütuf sahibidir.
3:175 - (Size o haberi getiren) ancak şeytandır,
(sadece) kendi dostlarını korkutabilir. Onlardan korkmayın, eğer mümin iseniz
benden korkun.
3:176 - Küfürde yarışanlar seni üzmesin. Onlar, Allah'a
hiç bir şekilde zarar veremezler. Allah onlara ahirette bir pay vermemek
istiyor. Onlar için büyük bir azap vardır.
3:177 - İman karşılığında
inkarı satın alanlar Allah'a hiç bir zarar veremezler. Onlar için acı bir azap
vardır.
3:178 - Kâfirler, kendilerine mühlet vermemizin, şahısları için
hayırlı olduğunu sanmasınlar. Biz onlara bu mühleti, ancak günahlarını
artırsınlar diye veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.
3:179
- Allah, müminleri içinde bulunduğunuz şu durumda bırakacak değildir, pisi
temizden ayıracaktır. Ve Allah sizi gayba vakıf kılacak da değildir. Fakat
Allah, peygamberlerinden dilediğini seçip (gaybı bildirir). O halde Allah'a ve
peygamberlerine iman edin. Eğer iman eder ve günahlardan korunursanız, sizin
için büyük bir mükafat vardır.
3:180 - Allah'ın, kendilerine lütfundan
verdiği nimetlere karşı cimrilik edenler, bunun, kendileri için hayırlı olduğunu
sanmasınlar. Hayır o, kendileri için şerdir. Cimrilik ettikleri şey, kıyamet
gününde boyunlarına dolanacaktır. Göklerin ve yerin mirası Allah'a aittir. Allah
yaptıklarınızdan haberdardır.
3:181 - Allah, "Şüphesiz Allah fakirdir,
biz zenginiz." diyenlerin lafını elbette duymuştur. Onların söylediklerini ve
peygamberleri haksız yere öldürmelerini yazacağız ve şöyle diyeceğiz: "Tadın o
yakıcı azabı!".
3:182 - "Bu, kendi ellerinizin yapıp öne sürdüğünün
karşılığıdır". Allah kullar(ın)a asla zulmetmez.
3:183 - "Ateşin
yiyeceği bir kurban getirmedikçe hiç bir peygambere iman etmeyeceğimize dair
Allah bize ahidde bulundu." diyenlere de ki: "Benden önce size bazı peygamberler
açık belgelerle ve sizin dediğiniz şeyle geldi. Eğer doğru insanlarsanız, ya
onları niçin öldürdünüz?"
3:184 - Eğer seni yalanladılarsa, senden önce
açık deliller, hikmetli sayfalar ve aydınlatıcı kitap getiren peygamberler de
yalanlanmıştı.
3:185 - Her canlı ölümü tadacaktır. Kıyamet günü
ecirleriniz size eksiksiz olarak verilecektir. Kim cehennemden uzaklaştırılıp
cennete konursa o, gerçekten kurtuluşa ermiştir. Dünya hayatı, aldatıcı zevkten
başka birşey değildir.
3:186 - Muhakkak siz, mallarınız ve canlarınız
hususunda imtihan olunacaksınız. Sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve
Allah'a ortak koşanlardan size eziyet verici bir çok söz işiteceksiniz. Eğer
sabreder ve Allah'dan gereği gibi korkarsanız, şüphesiz işte bu azmi gerektiren
işlerdendir.
3:187 - Bir zaman Allah, kendilerine kitap verilenlerden,
"Onu mutlaka insanlara açıklayacaksınız, onu gizlemiyeceksiniz." diye söz
almıştı. Onlar ise bunu kulak ardı ettiler ve onu az bir dünyalığa değiştiler.
Yaptıkları bu alışveriş ne kadar kötüdür.
3:188 - O yaptıklarına sevinen
ve yapmadıkları şeylerle de övülmek isteyenlerin (onacaklarını) sanma! Onların
azaptan kurtulacaklarını da sanma! Onlar için can yakıcı bir azap vardır.
3:189 - Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah her şeye kâdirdir.
3:190 - Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri
ardınca gelip gidişinde selim akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli
deliller vardır.
3:191 - Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine
yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler. Ve
"Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen yücesin, bizi ateşin azabından
koru." derler.
3:192 - "Rabbimiz! Sen kimi cehennem ateşine sokarsan onu
rezil etmişsindir. Zalimlerin hiç yardımcıları yoktur".
3:193 -
"Rabbimiz! Biz, 'Rabbinize iman edin' diye imana çağıran bir davetçi işittik,
hemen iman ettik. Rabbimiz! Günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört, bizleri
sana ermiş kullarınla beraber yanına al".
3:194 - "Rabbimiz! bize
peygamberlerine vaad ettiğini ver, kıyamet günü bizi rezil etme. Muhakkak sen
verdiğin sözden dönmezsin".
3:195 - Rableri onlara şu karşılığı verdi:
"Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden, hiçbir çalışanın amelini zayi
etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz. Göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar,
yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler... Onların günahlarını
elbette örteceğim ve Allah katından bir mükafat olmak üzere, onları altından
ırmaklar akan cennetlere de koyacağım. En güzel mükafat Allah katındadır".
3:196 - Kâfirlerin diyar diyar dolaşmaları sakın seni aldatmasın.
3:197 - Bu, az bir geçimliktir. Sonra onların varacakları yer
cehennemdir. Ne kötü bir yataktır orası!
3:198 - Fakat Rablerinden
gereğince korkanlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır. Onlar orada
ebedî olarak kalacaklar, Allah katından ağırlanacaklardır. İyiler için Allah
katındakiler daha hayırlıdır.
3:199 - Kitap ehlinden öyleleri var ki,
Allah'a inanırlar, size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a boyun
eğerek inanırlar. Allah'ın âyetlerini az bir değere değişmezler. Onların
mükafatı da Allah katındadır. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.
3:200 - Ey iman edenler! Sabredin, düşmanlarınıza karşı sebat gösterin,
nöbet bekleşin, Allah'dan gereğince korkun ki, kurtuluşa eresiniz.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
:51 - "Şu kendilerine kitaptan (okuma yazmadan) bir nasib verilmiş olanları
görmüyor musun! Onlar puta ve şeytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara,
"Bunlar, müminlerden daha doğru yoldadır." diyorlar.
4:52 - Onlar,
Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir
yardımcı bulamazsın.
4:53 - Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır.
Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.
4:54 - Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği
nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti
vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.
4:55 -
İşte o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi. O
iman etmeyenlere cehennem alevi yeter.
4:56 - Şüphesiz ki âyetlerimizi
inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı
duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten çok
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
4:57 - İman edip salih ameller
işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî
olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler
altında bulunduracağız.
4:58 - Allah size, emanetleri ehline vermenizi
ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah,
bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten,
hakkıyla görendir.
4:59 - Ey iman edenler! Allah'a itaat edin,
Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer
herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten
inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç
bakımından da daha güzeldir.
4:60 - Şunları görmüyor musun? Kendilerinin
sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da
tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek
istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa
düşürmek istiyor.
4:61 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere
gelin!" denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
4:62 - Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket
gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak
istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar.
4:63 - Onlar, Allah'ın
kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların
içlerine tesir edecek güzel söz söyle!
4:64 - Biz hangi peygamberi
gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar
kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının
bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette
Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.
4:65 - Hayır! Rabbine andolsun
ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem
yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın,
tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.
4:66 - Eğer
biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış
olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen
öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam
olurdu.
4:67 - Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan büyük mükafat
verirdik.
4:68 - Ve onları elbette doğru yola iletirdik.
4:69 -
Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet
verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne
güzel arkadaştır!
4:70 - Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah
yeter.
4:71 - Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma
tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya
topyekün seferber olunuz.
4:72 - Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki,
pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lutfetti de
onlarla beraber bulunmadım." der.
4:73 - Ve eğer Allah'tan size bir
lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu
sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da
büyük murada ereydim."
4:74 - O halde geçici dünya hayatını, ebedî
ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim
Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz
ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz.
4:75 - Hem size ne oluyor ki,
Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar,
tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı
gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların
kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
4:76 - İman edenler, Allah
yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz
şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.
4:77 - Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı
verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir
kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz!
Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın
da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır,
ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar
haksızlık edilmez."
4:78 - Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir,
son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir
iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin
yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne
oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?
4:79 - (Ey insanoğlu!) sana
gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey
Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak
da Allah yeter.
4:80 - Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş
olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.
4:81 - Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında,
içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar.
Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a
güven. Vekil olarak Allah yeter.
4:82 - Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi
düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş
olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.
4:83 - Kendilerine
güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki
onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç
çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti
olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.
4:84 - (Ey Muhammed)
Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa
teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah
kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.
4:85 - Kim
güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de
kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah her
şeyi gözetip karşılığını verir.
4:86 - Siz bir selam ile selamlandığınız
zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade
edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.
4:87 -
Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka biraraya
toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?
4:88 - O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?
Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah'ın
saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için
bir çıkış yolu bulamazsın.
4:89 - Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin
de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah
yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz
çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost,
ne de bir yardımcı edinmeyin.
4:90 - Ancak o kimselere dokunmayın ki,
sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle,
ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size
gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da
sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size
barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.
4:91 - Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin
olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet
olunuşlarında onun içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse,
kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size
açık bir ferman verdik.
4:92 - Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini
öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi
ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir.
Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla
beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi
gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise,
öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir.
Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya
iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm
ve hikmet sahibidir).
4:93 - Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası,
içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun
için büyük bir azab hazırlamıştır.
4:94 - Ey İman edenler! Allah yolunda
cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size
selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, "Sen mümin değilsin"
demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz
de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice araştırın.
Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
4:95 - Müminlerden özür
sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler
eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle,
oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir.
Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir
vermiştir.
4:96 - Kendi katından derece derece rütbeler, bir mağfiret ve
rahmet vermiştir. Öyle ya, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
4:97 - Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında,
onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik."
derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret
etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü
gidiş yeridir.
4:98 - Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan
ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç...
4:99 - Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok
bağışlayıcıdır.
4:100 - Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde
gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine
hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse,
kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.
görmüyor musun! Onlar puta ve şeytana inanıyorlar. Ve Allah'ı tanımayanlara,
"Bunlar, müminlerden daha doğru yoldadır." diyorlar.
4:52 - Onlar,
Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse artık ona asla bir
yardımcı bulamazsın.
4:53 - Yoksa onların mülkten bir payı mı vardır.
Eğer öyle olsaydı, insanlara bir çekirdeğin zerresini bile vermezlerdi.
4:54 - Yoksa onlar, Allah'ın lütuf ve kereminden insanlara verdiği
nimetleri kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmeti
vermiştik. Hem de onlara büyük bir mülk ve saltanat ihsan ettik.
4:55 -
İşte o yahudilerden bir kısmı ona iman etti. Bir kısmı da ondan yüz çevirdi. O
iman etmeyenlere cehennem alevi yeter.
4:56 - Şüphesiz ki âyetlerimizi
inkâr eden kâfirleri biz yarın bir ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı
duysunlar diye, kendilerine başka deriler vereceğiz. Çünkü, Allah gerçekten çok
güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
4:57 - İman edip salih ameller
işliyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Orada ebedî
olarak kalacaklar. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler
altında bulunduracağız.
4:58 - Allah size, emanetleri ehline vermenizi
ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Allah,
bununla size ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz ki Allah her şeyi hakkıyla işiten,
hakkıyla görendir.
4:59 - Ey iman edenler! Allah'a itaat edin,
Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer
herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah'a ve ahiret gününe gerçekten
inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç
bakımından da daha güzeldir.
4:60 - Şunları görmüyor musun? Kendilerinin
sana indirilene ve senden önce indirilene inandıklarını ileri sürüyorlar da
tağuta inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde, tağut önünde muhakemeleşmek
istiyorlar. Şeytan da onları bir daha dönemeyecekleri kadar iyice sapıklığa
düşürmek istiyor.
4:61 - Onlara: "Allah'ın indirdiğine ve Peygambere
gelin!" denince, münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.
4:62 - Ya nasıl, elleriyle yaptıkları yüzünden başlarına bir felaket
gelince, hemen sana geldiler de: "Biz sadece iyilik etmek ve arayı bulmak
istedik." diye Allah'a yemin ediyorlar.
4:63 - Onlar, Allah'ın
kalblerindekini bildiği kimselerdir; Onlara aldırma, onlara öğüt ver ve onların
içlerine tesir edecek güzel söz söyle!
4:64 - Biz hangi peygamberi
gönderdikse, sırf Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar
kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının
bağışlanmasını dileselerdi ve Resul de onların bağışlanmasını dileseydi, elbette
Allah'ı affedici, merhametli bulurlardı.
4:65 - Hayır! Rabbine andolsun
ki iş bildikleri gibi değil, onlar aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem
yapıp sonra da senin verdiğin hükme karşı içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın,
tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olamazlar.
4:66 - Eğer
biz onlara: "Kendinizi öldürün, veya yurtlarınızdan çıkın." diye yazmış
olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapamazlardı. Fakat kendilerine verilen
öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de daha sağlam
olurdu.
4:67 - Ve o zaman elbette kendilerine katımızdan büyük mükafat
verirdik.
4:68 - Ve onları elbette doğru yola iletirdik.
4:69 -
Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet
verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle, iyilerle birliktedir. Bunlar ne
güzel arkadaştır!
4:70 - Bu lütuf Allah'tandır. Bilen olarak Allah
yeter.
4:71 - Ey iman edenler! Düşmana karşı her türlü savunma
tedbirinizi alınız. Onlara karşı ya küçük birlikler halinde hareket ediniz veya
topyekün seferber olunuz.
4:72 - Şüphesiz içinizden bir kısmı vardır ki,
pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse: "Allah bana lutfetti de
onlarla beraber bulunmadım." der.
4:73 - Ve eğer Allah'tan size bir
lütuf ve zafer erişecek olsa, sizinle kendisi arasında hiç sevgi yokmuş gibi, bu
sefer de hiç şüphesiz şöyle diyecek: "Ah ne olurdu, onlarla beraber olaydım da
büyük murada ereydim."
4:74 - O halde geçici dünya hayatını, ebedî
ahiret hayatı karşılığında satacak olanlar, Allah yolunda savaşsınlar. Her kim
Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, her iki durumda da biz
ona yarın pek büyük bir mükafat vereceğiz.
4:75 - Hem size ne oluyor ki,
Allah yolunda: "Ey Rabbimiz! bizleri bu halkı zâlim olan memleketten çıkar,
tarafından bizi iyi idare edecek bir sahip ve bize katından bir kurtarıcı
gönder" diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların
kurtarılması uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?
4:76 - İman edenler, Allah
yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tağut yolunda savaşırlar. O halde siz
şeytanın taraftarlarına karşı savaşın. Çünkü şeytanın hilesi zayıftır.
4:77 - Kendilerine, "Ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın, zekatı
verin" denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir
kısmı insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve "Rabbimiz!
Niçin bize savaş yazdın? Ne olurdu bize azıcık bir müddet daha tanımış olsaydın
da biraz daha yaşasaydık?" derler. Onlara de ki: "Dünya zevki ne de olsa azdır,
ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan için daha hayırlıdır ve size kıl kadar
haksızlık edilmez."
4:78 - Her nerede olursanız olun ölüm size yetişir,
son derece sağlam kaleler içinde de bulunsanız yine kurtulamazsınız. Onlara bir
iyilik erişirse "Bu, Allahtandır" derler, bir kötülüğe uğrarlarsa, "Bu, senin
yüzündendir." derler. Ey Muhammed! De ki: "Hepsi Allah'tandır." Bu topluma ne
oluyor ki, hiç söz anlamaya yanaşmıyorlar?
4:79 - (Ey insanoğlu!) sana
gelen her iyilik Allah'tandır, sana ne kötülük dokunursa kendindendir. Ey
Muhammed! Biz seni bütün insanlara bir elçi olarak gönderdik. Buna şahit olarak
da Allah yeter.
4:80 - Kim peygambere itaat ederse Allah'a itaat etmiş
olur. Kim de yüz çevirirse, biz seni onlara bekçi olarak göndermedik.
4:81 - Sana "Peki" derler, fakat senin yanından çıktıklarında,
içlerinden birtakımı, geceleyin (gündüz) söylemiş olduklarının tersini kurarlar.
Allah onların geceleyin tasarladıklarını yazıyor. Sen onlara aldırma. Allah'a
güven. Vekil olarak Allah yeter.
4:82 - Onlar hâlâ Kur'ân'ı gereği gibi
düşünüp anlamaya çalışmazlar mı? Eğer o Allah'tan başkası tarafından indirilmiş
olsaydı mutlaka onda birçok çelişkiler bulurlardı.
4:83 - Kendilerine
güven veya korku hususunda bir haber geldiğinde onu hemen yayıverirler. Halbuki
onu peygambere ve aralarında yetkili kimselere götürselerdi, onlardan sonuç
çıkarmaya gücü yetenler, onu anlarlardı. Allah'ın üzerinizdeki lütfu ve rahmeti
olmasaydı, pek azınız hariç, şeytana uyardınız.
4:84 - (Ey Muhammed)
Allah yolunda savaş! Sen ancak kendi yaptığından sorumlusun. Müminleri de savaşa
teşvik et. Umulur ki, Allah kâfirlerin gücünü kırar. Hiç şüphesiz ki Allah
kuvvet ve kudretçe çok daha güçlü, ve cezası daha çetindir.
4:85 - Kim
güzel bir işte aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de
kötü bir şeyde aracılık yaparsa, ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah her
şeyi gözetip karşılığını verir.
4:86 - Siz bir selam ile selamlandığınız
zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade
edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.
4:87 -
Kendinden başka ilâh olmayan Allah, sizi kıyamet gününde mutlaka biraraya
toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Allah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?
4:88 - O halde, siz niçin münafıklar hakkında iki gruba ayrılıyorsunuz?
Allah onları kazandıkları günah yüzünden terslerine döndürdüğü halde Allah'ın
saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için
bir çıkış yolu bulamazsın.
4:89 - Onlar, küfür işledikleri gibi, sizin
de küfür işleyip kendileriyle bir olmanızı arzu ettiler. Onun için, onlar Allah
yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz
çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün; Onlardan ne bir dost,
ne de bir yardımcı edinmeyin.
4:90 - Ancak o kimselere dokunmayın ki,
sizinle aralarında anlaşma olan bir kavme sığınmış bulunurlar. Yahut ne sizinle,
ne de kendi kavimleriyle savaşmayı gönüllerine sığdıramayıp tarafsız olarak size
gelmişlerdir. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı, onlar da
sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak dururlar, sizinle savaşmayıp size
barış teklif ederlerse, Allah, sizin için onlar aleyhine bir yol vermemiştir.
4:91 - Diğer birtakım kimseleri de bulacaksınız ki; hem sizden emin
olmak, hem de kavimlerinden emin olmak isterler. Fitne için her davet
olunuşlarında onun içine başaşağı dalarlar. Eğer bunlar sizden çekinmezlerse,
kendilerini bulduğunuz yerde yakalayın ve öldürün. İşte bunlar aleyhinde size
açık bir ferman verdik.
4:92 - Hata dışında bir mümin, diğer bir mümini
öldüremez. Ve kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse, mümin bir köle azad etmesi
ve ölenin ailesine (varislerine) teslim edilecek bir diyet vermesi gerekir.
Ancak ölünün ailesinin bağışlaması müstesnadır. Eğer öldürülen, mümin olmakla
beraber size düşman bir kavimden ise, o zaman, öldürenin bir köle azad etmesi
gerekir. Eğer öldürülen sizinle aralarında antlaşma olan bir kavimden ise,
öldürenin, ölenin ailesine diyet vermesi ve mümin bir köle azad etmesi gerekir.
Bunlara gücü yetmeyenin de Allah tarafından tevbesinin kabulü için arka arkaya
iki ay oruç tutması gerekir. Allah, Alimdir (her şeyi bilendir), Hakimdir (hüküm
ve hikmet sahibidir).
4:93 - Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası,
içinde ebedî olarak kalacağı cehennemdir. Allah ona gazab ve lanet etmiş ve onun
için büyük bir azab hazırlamıştır.
4:94 - Ey İman edenler! Allah yolunda
cihada çıktığınız zaman, mümini kâfirden ayırmak için iyice araştırın. Size
selam veren kimseye, dünya hayatının menfaatini gözeterek, "Sen mümin değilsin"
demeyin. Allah katında çok ganimetler var. İslâm'a ilk önce girdiğiniz zaman siz
de öyle idiniz. Sonra Allah size lutufta bulundu. Onun için iyice araştırın.
Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
4:95 - Müminlerden özür
sahibi olmaksızın oturanlarla Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler
eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle,
oturanlardan üstün kıldı. Allah onların hepsine de cenneti vaad etmiştir.
Bununla beraber Allah mücahitlere, oturanların üzerinde büyük bir ecir
vermiştir.
4:96 - Kendi katından derece derece rütbeler, bir mağfiret ve
rahmet vermiştir. Öyle ya, O çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
4:97 - Melekler, kendilerine zulmeden kişilerin canlarını aldıklarında,
onlara, "Ne işte idiniz?" derler. Onlar da: "Biz yer yüzünde zayıf kimselerdik."
derler. Melekler: "Allah'ın yeryüzü geniş değil miydi, siz de orada hicret
etseydiniz ya?" derler. İşte bunların varacakları yer cehennemdir. O ne kötü
gidiş yeridir.
4:98 - Ancak gerçekten aciz ve zayıf olan, çaresiz kalan
ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar hariç...
4:99 - Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Allah çok affedici, çok
bağışlayıcıdır.
4:100 - Her kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde
gidecek çok yer de bulur, genişlik de bulur. Her kim Allah'a ve Peygamberine
hicret etmek maksadıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse,
kuşkusuz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet
edicidir.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
101 - Yeryüzünde sefere çıktığınızda kâfirlerin size bir kötülük yapacağından
korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin
apaçık düşmanınızdır.
4:102 - Sen onların aralarında bulunup da onlara
namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun.
Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı
arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle
beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar.
Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da
size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta
olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı
elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
4:103 - O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek
otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan
kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli
vakitlerde yazılı bir farzdır.
4:104 - Düşman topluluğunu takip etmede
gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı
duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri
şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
4:105 - Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar
arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin
savunucusu olma!
4:106 - Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah
bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
4:107 - Kendilerine hainlik edenleri
savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez.
4:108 - Bunlar,
insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O,
geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların
yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
4:109 - Haydi siz dünya hayatında
onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları
kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?
4:110 - Kim bir
kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını
dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.
4:111 - Kim bir
kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi hakkıyle
bilendir, hikmet sahibidir.
4:112 - Kim bir hata veya bir günah işler de
sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah
yüklenmiş olur.
4:113 - Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı,
onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi
nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab
(Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın
sana olan lütfu büyüktür.
4:114 - Bir sadaka vermeyi yahut iyilik
yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların
aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları
sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat
vereceğiz.
4:115 - Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra
Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü
yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.
4:116 - Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun
dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir
sapıklığa düşmüştür.
4:117 - Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız
dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar.
4:118 -
Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay
alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve
onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de
Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost
edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
4:119 - Allah o
şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay
alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve
onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de
Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost
edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
4:120 - Şeytan
onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi,
aldatmadan başka bir şey değildir.
4:121 - Bunların varacakları yer
cehennemdir. Ondan kurtulmak için çare bulamazlar.
4:122 - İman edip iyi
işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedî
olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'dan daha doğru sözlü
kim olabilir?
4:123 - (İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin
kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine
Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir.
4:124 - Erkek
veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete
girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar.
4:125 - İyilik
yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi
olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost
edinmişti.
4:126 - Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah,
her şeyi kuşatıcıdır.
4:127 - Kadınlar hakkında senden fetva isterler.
De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası
kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı
çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan
âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir.
4:128 - Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz
çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah
yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi
geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
4:129 - Kadınlarınız arasında her yönden adaletli
davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen
kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve
haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
4:130 - Eğer karı-koca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah,
onların her birini geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz. Allah'ın lutfu geniştir,
hikmeti büyüktür.
4:131 - Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır.
Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size Allah'tan korkmanızı emrettik.
Eğer inkâr ederseniz, biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır.
Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, hamd ve senâ O'na yakışır.
4:132 -
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.
4:133 - Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi giderir de başkalarını
getirir. Ve Allah, buna kadirdir.
4:134 - Kim dünya nimetini isterse,
bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten
ve çok iyi görendir.
4:135 - Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve
kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için
şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine
de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın.
Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
4:136 - Ey iman edenler! Allah'a,
Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba iman
edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü
inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.
4:137 - İman edip sonra
inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri
gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir.
4:138
- Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azab vardır.
4:139 - Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların
yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a
aittir.
4:140 - Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze
geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi
olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin
hepsini cehennemde toplayacaktır.
4:141 - Onlar sizi gözetleyip
dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle
beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu
defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden korumadık mı?"
derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin
aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.
4:142 - Münafıklar, Allah'ı
aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir.
Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş
yaparlar. Allah'ı pek az anarlar.
4:143 - Münafıklar, küfür ile iman
arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu kâfirlere.
Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş yolu bulamazsın.
4:144 - Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.
Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
4:145
- Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara
bir yardım edici de bulamazsın.
4:146 - Ancak tevbe edenler, durumlarını
düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak
bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere
büyük bir mükafat verecektir.
4:147 - Eğer şükreder ve iman ederseniz
Allah size azabı ne yapar? Allah, şükredenlerin mükafatını veren ve her şeyi
bilendir.
4:148 - Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça
söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
4:149 - Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir kötülüğü
bağışlarsanız, biliniz ki, Allah da çok bağışlayıcıdır, her şeye hakkıyla
kadirdir.
4:150 - Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah
ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. "Kimine inanırız, kimini inkâr
ederiz" derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.
korkarsanız namazı kısaltmanızda size bir vebal yoktur. Kuşkusuz kâfirler sizin
apaçık düşmanınızdır.
4:102 - Sen onların aralarında bulunup da onlara
namaz kıldırdığında içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun.
Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında diğer bir kısmı
arkanızda beklesin. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin seninle
beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar.
Kâfirler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da
size ani bir baskın yapsalar. Eğer size yağmur gibi bir eziyet erişir veya hasta
olursanız silahlarınızı bırakmanızda bir vebal yoktur. Bununla beraber ihtiyatı
elden bırakmayın. Kuşkusuz Allah kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
4:103 - O korkulu zamanda namazı kıldınız mı gerek ayakta, gerek
otururken ve gerek yanlarınız üzerinde hep Allah'ı zikredin. Korkudan
kurtulduğunuzda namazı tam erkanı ile kılın. Çünkü namaz müminlere belirli
vakitlerde yazılı bir farzdır.
4:104 - Düşman topluluğunu takip etmede
gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı
duyduğunuz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri
şeyleri umuyorsunuz. Kuşkusuz Allah her şeyi bilendir, hikmet sahibidir.
4:105 - Biz sana Kitab (Kur'ân)ı hak olarak indirdik ki, insanlar
arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hüküm veresin. Sakın hainlerin
savunucusu olma!
4:106 - Allah'tan bağışlanmanı dile. Şüphesiz, Allah
bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
4:107 - Kendilerine hainlik edenleri
savunma. Muhakkak Allah hain günahkârları sevmez.
4:108 - Bunlar,
insanlardan (hainliklerini) gizlerler de, Allah'tan gizlemezler. Oysa O,
geceleyin istemediği şeyi kurarlarken onların yanı başlarındadır. Allah, onların
yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır.
4:109 - Haydi siz dünya hayatında
onları savunuverdiniz (diyelim). Peki kıyamet gününde Allah'ın huzurunda onları
kim savunacaktır? Yahut onlara kim vekil olacaktır?
4:110 - Kim bir
kötülük işler, yahut nefsine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlanmasını
dilerse, Allah'ı bağışlayıcı ve esirgeyici bulur.
4:111 - Kim bir
kötülük işlerse, kendi nefsine kötülük etmiş olur. Allah her şeyi hakkıyle
bilendir, hikmet sahibidir.
4:112 - Kim bir hata veya bir günah işler de
sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, muhakkak iftira etmiş ve apaçık bir günah
yüklenmiş olur.
4:113 - Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı,
onlardan bir güruh seni sapıtmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendi
nefislerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah, sana Kitab
(Kur'an)ı ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın
sana olan lütfu büyüktür.
4:114 - Bir sadaka vermeyi yahut iyilik
yapmayı veyahut da insanlar arasını düzeltmeyi emreden(ler)inki hariç, onların
aralarındaki gizli gizli konuşmalarının çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları
sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, yakında ona büyük bir mükafat
vereceğiz.
4:115 - Kim kendisine doğru yol besbelli olduktan sonra
Peygamber'e karşı çıkar, müminlerin yolundan başkasına uyup giderse onu döndüğü
yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir gidiş yeridir.
4:116 - Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun
dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir
sapıklığa düşmüştür.
4:117 - Onlar, Allah'ı bırakırlar da, yalnız
dişilere taparlar. Böylece ancak inatçı şeytana tapmış olurlar.
4:118 -
Allah o şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay
alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve
onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de
Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost
edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
4:119 - Allah o
şeytana lanet etti. Ve o da: "Elbette senin kullarından belirli bir pay
alacağım, onları mutlaka saptıracağım, onları boş kuruntulara sokacağım, ve
onlara emredeceğim de hayvanların kulaklarını yaracaklar, onlara emredeceğim de
Allah'ın yaratışını değiştirecekler" dedi. Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost
edinirse, şüphesiz o, apaçık bir ziyana uğramış olur.
4:120 - Şeytan
onlara vaad eder ve onları boş umutlarla oyalar. Oysa şeytanın onlara vaadi,
aldatmadan başka bir şey değildir.
4:121 - Bunların varacakları yer
cehennemdir. Ondan kurtulmak için çare bulamazlar.
4:122 - İman edip iyi
işler yapanları da altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacağız, orada ebedî
olarak kalacaklardır. Bu, Allah'ın gerçek vaadidir. Allah'dan daha doğru sözlü
kim olabilir?
4:123 - (İş), ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin
kuruntusuna göredir. Kötülük yapan, o yüzden cezalandırılır. O, kendisine
Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir.
4:124 - Erkek
veya kadın, kim mümin olur da güzel amellerden işlerse, işte onlar cennete
girerler. Zerre kadar da haksızlığa uğratılmazlar.
4:125 - İyilik
yaparak kendisini Allah'a teslim eden ve İbrahim'in dinine dosdoğru olarak tâbi
olan kimseden, din bakımından daha iyi kim olabilir? Allah, İbrahim'i dost
edinmişti.
4:126 - Göklerde ve yerde olanların hepsi Allah'ındır. Allah,
her şeyi kuşatıcıdır.
4:127 - Kadınlar hakkında senden fetva isterler.
De ki: Onlar hakkındaki fetvayı size Allah veriyor: Yazılmış hakları olan mirası
kendilerine vermediğiniz ve nikahlanmayı istemediğiniz öksüz kızlar ve zavallı
çocuklara ve bir de yetimlere adaletle davranmanız hakkında Kitap'ta size okunan
âyetler vardır. Sizin her yaptığınız iyiliği, muhakkak Allah bilir.
4:128 - Eğer bir kadın kocasının geçimsizliğinden, yahut kendisinden yüz
çevirmesinden endişe ederse, aralarında bir sulh yapmalarında, onlara bir günah
yoktur. Sulh hep hayırlıdır. Zaten nefisler kıskançlığa hazırdır. Eğer iyi
geçinir ve geçimsizlikten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
4:129 - Kadınlarınız arasında her yönden adaletli
davranmaya ne kadar uğraşsanız buna güç yetiremezsiniz. Bari birisine tamamen
kapılıp da diğerini askıya alınmış gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve
haksızlıktan korunursanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
4:130 - Eğer karı-koca birbirlerinden ayrılacak olurlarsa, Allah,
onların her birini geniş lutfuyla muhtaç bırakmaz. Allah'ın lutfu geniştir,
hikmeti büyüktür.
4:131 - Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır.
Sizden önce kendilerine kitap verilenlere ve size Allah'tan korkmanızı emrettik.
Eğer inkâr ederseniz, biliniz ki, göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır.
Allah hiçbir şeye muhtaç değildir, hamd ve senâ O'na yakışır.
4:132 -
Göklerde ve yerde ne varsa hepsi Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter.
4:133 - Ey insanlar! Eğer Allah dilerse sizi giderir de başkalarını
getirir. Ve Allah, buna kadirdir.
4:134 - Kim dünya nimetini isterse,
bilsin ki dünya ve ahiret nimeti Allah katındadır. Allah her şeyi çok iyi işiten
ve çok iyi görendir.
4:135 - Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve
kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için
şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine
de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın.
Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz
Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
4:136 - Ey iman edenler! Allah'a,
Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitab'a, ve daha önce indirdiği kitaba iman
edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü
inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.
4:137 - İman edip sonra
inkâr eden, sonra iman edip tekrar inkâr eden, sonra da inkârlarında ileri
gidenleri Allah ne bağışlayacak, ne de doğru yola eriştirecektir.
4:138
- Münafıklara da haber ver ki, kendileri için çok acı bir azab vardır.
4:139 - Onlar, müminleri bırakıp kâfirleri dost ediniyorlar. Onların
yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a
aittir.
4:140 - Allah size Kitab (Kur'an)da: "Allah'ın âyetlerinin inkâr
edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze
geçmedikleri müddetçe, o kâfirlerle oturmayın. Aksi halde siz de onlar gibi
olursunuz" diye hüküm indirdi. Muhakkak ki Allah, münafıkların ve kâfirlerin
hepsini cehennemde toplayacaktır.
4:141 - Onlar sizi gözetleyip
dururlar. Eğer Allah tarafından size bir zafer nasip olursa: "Biz sizinle
beraber değil miydik?" derler. Şayet kâfirlerin zaferden bir payı olursa: (Bu
defa da onlara): "Size üstünlük sağlayarak sizi müminlerden korumadık mı?"
derler. Allah, kıyamet gününde aranızda hükmünü verecektir. Allah, müminlerin
aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.
4:142 - Münafıklar, Allah'ı
aldatmaya çalışırlar. Halbuki Allah, onların oyunlarını başlarına geçirecektir.
Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar. İnsanlara gösteriş
yaparlar. Allah'ı pek az anarlar.
4:143 - Münafıklar, küfür ile iman
arasında bocalamaktadırlar. Ne bu müminlere bağlanırlar, ne de şu kâfirlere.
Allah kimi doğru yoldan saptırırsa, sen artık ona kurtuluş yolu bulamazsın.
4:144 - Ey iman edenler! Müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin.
Kendi aleyhinizde Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?
4:145
- Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara
bir yardım edici de bulamazsın.
4:146 - Ancak tevbe edenler, durumlarını
düzeltenler, Allah'a sarılanlar ve Allah için dinlerine samimi olarak
bağlananlar müstesna. İşte bunlar müminlerle beraberdirler. Allah, müminlere
büyük bir mükafat verecektir.
4:147 - Eğer şükreder ve iman ederseniz
Allah size azabı ne yapar? Allah, şükredenlerin mükafatını veren ve her şeyi
bilendir.
4:148 - Allah, zulme uğrayanların dışında, çirkin sözün açıkça
söylenmesinden hoşlanmaz. Allah her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla bilendir.
4:149 - Bir hayrı açıklar yahut gizlerseniz, yahut da bir kötülüğü
bağışlarsanız, biliniz ki, Allah da çok bağışlayıcıdır, her şeye hakkıyla
kadirdir.
4:150 - Onlar, Allah'ı ve peygamberlerini inkâr ederler, Allah
ile peygamberlerinin arasını ayırmak isterler. "Kimine inanırız, kimini inkâr
ederiz" derler. Bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isterler.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
151 - İşte onlar gerçek kâfirlerdir. Biz de kâfirlere alçaltıcı bir azab
hazırlamışızdır.
4:152 - Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve
onlar arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında mükafatlarını verecektir.
Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
4:153 - Kitap ehli, senden,
kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyüğünü
istemişler ve: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle
onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı
(tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa'ya açık bir
delil (yetki) verdik.
4:154 - Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine
kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi
yasağını çiğnemeyin" dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.
4:155 -
Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere
peygamberlerini öldürmeleri ve "kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden dolayı
(başlarına türlü belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle onların
kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar.
4:156 -
(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa'yı) inkâr etmeleri ve
Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.
4:157 - Bir de "Biz Allah'ın
peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne
öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi.
Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O
hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle
öldürmediler.
4:158 - Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah,
aziz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir.
4:159 - Kitap ehlinden hiçbir
kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde
o, onlara şahitlik edecektir.
4:160 - Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok
kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve
insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl
kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap
hazırladık.
4:161 - Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah
yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların
mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan
temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap
hazırladık.
4:162 - Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman
edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar,
namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte
onlara büyük bir mükafat vereceğiz.
4:163 - Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan
sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e,
İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve
Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
4:164 - Daha önce
sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de
(vahyettik). Ve Allah Musa ile de konuştu.
4:165 - Peygamberleri
müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra
insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane
hikmet sahibidir.
4:166 - Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle
indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın
şahitliği de kafidir.
4:167 - Şüphesiz inkâr edip, insanları Allah
yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.
4:168 - Muhakkak
Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru bir yola
eriştirir.
4:169 - Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar
orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu ise Allah'a çok kolaydır.
4:170 -
Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza
olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların
hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
4:171 - Ey kitab
ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin!
Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu kelimesi ve
O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin.
Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk
sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur.
Vekil olarak Allah yeter.
4:172 - Hiçbir zaman Mesih de Allah'ın bir
kulu olmaktan çekinmez, Allah'a yakın melekler de. Kim O'na kulluk etmekten
çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini huzuruna
toplayacaktır.
4:173 - İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların
mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazlasını da
verecektir. Allah'a kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara da şiddetli bir
şekilde azab edecek ve onlar Allah'dan başka kendilerine ne bir dost, ne de bir
yardımcı bulamayacaklardır.
4:174 - Ey insanlar! Size Rabbinizden bir
delil (Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
4:175 - Allah'a
inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah), kendisinden bir rahmet ve lutfa sokacak
ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.
4:176 - Senden fetva
istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle (babasız ve çocuksuz kimse) nin mirası
hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan bir kişi
ölürse, bıraktığı malın yarısı o (kız kardeşi)nundur. Çocuğu olmayan kız kardeş
ölürse, erkek kardeş ona varis olur. Eğer (ölenin) iki kız kardeşi varsa,
bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa,
erkeğin hissesi, iki kızın hissesi kadardır. Şaşırmamanız için Allah size
(hükümlerini) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
hazırlamışızdır.
4:152 - Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve
onlar arasında ayırım yapmayanlara (Allah) pek yakında mükafatlarını verecektir.
Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.
4:153 - Kitap ehli, senden,
kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Musa'dan bundan daha büyüğünü
istemişler ve: "Allah'ı bize açıkça göster" demişlerdi. Haksızlıkları sebebiyle
onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine açık deliller geldiği halde buzağıyı
(tanrı) edinmişlerdi. Onları bundan dolayı da affettik. Ve Musa'ya açık bir
delil (yetki) verdik.
4:154 - Söz vermeleri için Tur dağını üzerlerine
kaldırdık. Onlara: "O kapıdan secde ederek girin" dedik. Yine onlara: "Cumartesi
yasağını çiğnemeyin" dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık.
4:155 -
Verdikleri sözden dönmeleri, Allah'ın âyetlerini inkâr etmeleri, haksız yere
peygamberlerini öldürmeleri ve "kalblerimiz kılıflıdır" demelerinden dolayı
(başlarına türlü belalar verdik). Doğrusu Allah, inkârları sebebiyle onların
kalplerini mühürlemiştir. Pek azı hariç onlar inanmazlar.
4:156 -
(Kalblerinin mühürlenmesinin diğer bir sebebi de İsa'yı) inkâr etmeleri ve
Meryem'e büyük bir iftirada bulunmalarıdır.
4:157 - Bir de "Biz Allah'ın
peygamberi Meryem oğlu İsa Mesih'i öldürdük" demeleridir. Oysa onu ne
öldürdüler, ne de astılar. Fakat öldürdükleri kimse, onlara İsa gibi gösterildi.
Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, ondan yana tam bir kuşku içindedirler. O
hususta bir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesinlikle
öldürmediler.
4:158 - Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah,
aziz (daima üstün)dir, hikmet sahibidir.
4:159 - Kitap ehlinden hiçbir
kimse yoktur ki, ölmeden önce ona (İsa'ya) iman etmiş olmasın. Kıyamet gününde
o, onlara şahitlik edecektir.
4:160 - Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok
kimseleri Allah yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve
insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl
kılınan temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap
hazırladık.
4:161 - Yahudilerin zulmetmeleri ve birçok kimseleri Allah
yolundan alıkoymaları, yasaklandıkları halde faiz almaları ve insanların
mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle daha önce kendilerine helâl kılınan
temiz şeyleri haram kıldık. Onlardan kâfir olanlara can yakıcı bir azap
hazırladık.
4:162 - Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman
edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar,
namazı kılan, zekatı veren, Allah'a ve ahiret gününe iman edenlerdir. İşte
onlara büyük bir mükafat vereceğiz.
4:163 - Muhakkak biz, Nuh'a ve ondan
sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e,
İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyûb'a, Yunus'a, Harun'a ve
Süleyman'a da vahyettik. Davud'a da Zebur'u verdik.
4:164 - Daha önce
sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de
(vahyettik). Ve Allah Musa ile de konuştu.
4:165 - Peygamberleri
müjdeciler ve azab habercileri olarak gönderdik ki, peygamberlerden sonra
insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak üstündür, yegane
hikmet sahibidir.
4:166 - Fakat Allah, sana indirdiğini kendi ilmiyle
indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik ederler. Allah'ın
şahitliği de kafidir.
4:167 - Şüphesiz inkâr edip, insanları Allah
yolundan alıkoyanlar, derin bir sapıklığa düşmüşlerdir.
4:168 - Muhakkak
Allah, inkâr edenleri ve zulmedenleri ne bağışlar, ne de doğru bir yola
eriştirir.
4:169 - Onları ancak cehennemin yoluna (iletecek ve) onlar
orada ebedî olarak kalacaklardır. Bu ise Allah'a çok kolaydır.
4:170 -
Ey insanlar, Resul size, Rabbi'nizden hakkı (gerçeği) getirdi. Kendi yararınıza
olarak ona inanın. Eğer inkâr ederseniz, bilin ki göklerde ve yerde olanların
hepsi Allah'ındır. Allah bilendir, hikmet sahibidir.
4:171 - Ey kitab
ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin ve Allah hakkında ancak doğru olanı söyleyin!
Meryem oğlu İsa Mesih, sadece Allah'ın elçisi, Meryem'e atmış olduğu kelimesi ve
O'ndan bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın (Allah) üçtür demeyin.
Kendi yararınız için buna son verin. Muhakkak ki Allah tek bir ilâhtır. O, çocuk
sahibi olmaktan yüce (münezzeh)dir. Göklerdeki ve yerdekilerin hepsi O'nundur.
Vekil olarak Allah yeter.
4:172 - Hiçbir zaman Mesih de Allah'ın bir
kulu olmaktan çekinmez, Allah'a yakın melekler de. Kim O'na kulluk etmekten
çekinir ve büyüklük taslarsa bilsin ki O, onların hepsini huzuruna
toplayacaktır.
4:173 - İnanıp güzel işler yapanlara gelince, onların
mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha fazlasını da
verecektir. Allah'a kulluktan çekinip büyüklük taslayanlara da şiddetli bir
şekilde azab edecek ve onlar Allah'dan başka kendilerine ne bir dost, ne de bir
yardımcı bulamayacaklardır.
4:174 - Ey insanlar! Size Rabbinizden bir
delil (Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur indirdik.
4:175 - Allah'a
inanıp O'na sımsıkı sarılanları (Allah), kendisinden bir rahmet ve lutfa sokacak
ve kendisine varan dosdoğru yola iletecektir.
4:176 - Senden fetva
istiyorlar. Deki: "Allah size kelâle (babasız ve çocuksuz kimse) nin mirası
hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan, fakat kız kardeşi bulunan bir kişi
ölürse, bıraktığı malın yarısı o (kız kardeşi)nundur. Çocuğu olmayan kız kardeş
ölürse, erkek kardeş ona varis olur. Eğer (ölenin) iki kız kardeşi varsa,
bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkek ve kız olurlarsa,
erkeğin hissesi, iki kızın hissesi kadardır. Şaşırmamanız için Allah size
(hükümlerini) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
Maİde Suresİ
--------------------------------------------------------------------------------
5:1
- Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal
saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları
size okunacak olanlar müstesna. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.
5:2
- Ey iman edenler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere,
gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Kabe'ye yönelenlere
sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi
Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi
saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık
üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.
5:3 - Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen;
boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı
iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal
oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan
çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan
korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi
tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha
istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü
Allah bağışlayan, merhamet edendir.
5:4 - Sana, kendilerine neyin helal
kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi ve temiz şeyler helal kılındı."
Allah'ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin
için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin),
Allah'tan korkun. Muhakkak Allah, hesabı çabuk görendir.
5:5 - Bugün
size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin
yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve
müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden
namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir
şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr
ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır.
5:6 - Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve
dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da
ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut
yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara
dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için
de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak
istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini
tamamlamak istiyor.
5:7 - Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik,
itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini
hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir.
5:8 - Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle
şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe
sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun.
Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
5:9 - Allah, iman edenlere
ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve büyük bir
mükafat vardır.
5:10 - İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara
gelince, işte onlar, cehennemliktirler.
5:11 - Ey iman edenler! Allah'ın
size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze)
yeltenmişti de, O (Allah) onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun.
Müminler yalnız Allah'a dayansınlar.
5:12 - Allah, İsrailoğularından söz
almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik... Allah şöyle demişti: " Ben,
muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz,
peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı)
Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve
sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan
sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur.
5:13 - Sözlerini
bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık. Kelimeleri
yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular.
İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet,
aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever.
5:14 - "Biz hıristiyanız"
diyenlerden de söz almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan şeylerin çoğunu
unutmuşlardı. Biz de onların arasına, kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık
soktuk. Allah, ne yapmış olduklarını onlara - elbette haber verecektir.
5:15 - Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu
açıklayan, çoğundan da vazgeçen peygamberimiz size geldi. Ayrıca size, Allah'tan
bir nur ve apacık bir kitap da gelmiştir.
5:16 - Allah o kitabla
rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle
karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder.
5:17
- Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir
olmuşlardır. (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün
yeryüzündekileri helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin
ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır.
Allah, her şeye kadirdir.
5:18 - Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz
Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: " O halde niçin
günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?" Hayır, siz de O'nun
yaratıklarından birer insansınız. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır. Nihayet
dönüş de O'nadır.
5:19 - Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının
kesildiği bir sırada size Resulümüz geldi, gerçekleri açıklıyor ki, (yarın
kıyamet gününde): "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz. İşte
müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her şeye kadirdir.
5:20 - Musa
kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. O,
içinizden peygamberler çıkardı. Sizi hükümdarlar yaptı. Ve âlemlerde hiçbir
kimseye vermediğini size verdi."
5:21 - "Ey kavmim, Allah'ın size
yazdığı kutsal toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrarsınız."
5:22 - Onlar da: "Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan
çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de
gireriz" dediler.
5:23 - Allah'tan korkan ve Allah'ın kendilerine nimet
verdiği iki adam şöyle dedi: "Onların üzerlerine kapıdan girin. Oradan
girerseniz muhakkak galip gelirsiniz. Eğer layıkıyla inanıyorsanız yalnız
Allah'a dayanın.
5:24 - Kavmi Musa'ya: "Ey Musa! Onlar orada olduğu
sürece biz oraya asla girmeyiz. Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada
oturacağız" dediler.
5:25 - Musa: "Ey Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden
başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır" dedi.
5:26 - Allah Musa'ya şöyle dedi: "Kırk sene o mukaddes yer onlara haram
kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O fâsık kavim için üzülme!".
5:27 - Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her
ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul
edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti.
Diğeri ise şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder".
5:28 - "Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan
da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan
Allah'tan korkarım.
5:29 - "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi
günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".
5:30 - Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini,
kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan
oldu.
5:31 - Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini
nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu
karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve
pişman olanlardan oldu.
5:32 - Bunun içindir ki, İsrâiloğulları'na:
"Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi
öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına
sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur" hükmünü yazdık (farz kıldık).
Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan
sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.
5:33 - Allah ve
Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak
öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya
da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir
zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.
5:34 - Ancak
kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok
bağışlayan ve çok merhamet edendir.
5:35 - Ey inananlar, Allah'tan
korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa
eresiniz.
5:36 - Bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı daha inkâr
edenlerin olsa, bunlar kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye
olarak verseler yine onlardan kabul edilmez. Onlar için can yakıcı bir azap
vardır.
5:37 - Cehennem ateşinden çıkmak isterler. Ama oradan çıkacak
değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.
5:38 - Hırsızlık eden
erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini
kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.
5:39 - Kim yaptığı
haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tevbesini
kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.
5:40 - Göklerin ve
yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de
bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir.
5:41 - Ey peygamber,
ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden
küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen
diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer
size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak
isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle
kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için
dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.
5:42 - Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana
gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz
çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle
hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.
5:43 - İçinde
Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da
ondan sonra da dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir.
5:44 - İçinde
hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan
peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış
zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden
(onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi.
İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
5:45 - Biz Tevrat'ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa
kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas (ödeşme) yazdık. Bununla beraber
kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına keffaret olur. Ve kim
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
5:46 - O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı
olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden
önceki Tevrat'ı tasdik eden ve Allah'dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve
bir öğüt olan İncil'i verdik.
5:47 - İncil ehli de Allah'ın ona
indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte
onlar fâsıkların ta kendileridir.
5:48 - Sana da (ey Muhammed) geçmiş
kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile
indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve
heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve
yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size
verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü
Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.
5:49 -
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana
indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın hükmünden
yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete
uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.
5:50 -
Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan
daha güzel hüküm veren kim olabilir? "]
--------------------------------------------------------------------------------
5:1
- Ey iman edenler! Sözleşmeleri yerine getirin. İhramlı iken avlanmayı helal
saymamanız şartıyla, çeşitli hayvanlar size helal kılındı. Ancak haram oldukları
size okunacak olanlar müstesna. Şüphesiz Allah dilediği hükmü verir.
5:2
- Ey iman edenler! Allah'ın alâmetlerine, haram aya, kurbanlık hediyelere,
gerdanlıklarına ve Rablerinden lutuf ve rıza bekleyerek Kabe'ye yönelenlere
sakın saygısızlık etmeyin. İhramdan çıktığınız zaman avlanabilirsiniz. Sizi
Mescid-i Haram'dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi
saldırıya sevk etmesin. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık
üzerinde yardımlaşmayın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah'ın azabı çetindir.
5:3 - Leş, kan, domuz eti, Allah'tan başkasının adı anılarak kesilen;
boğulmuş, vurulmuş, yukardan düşmüş, boynuzlanmış, canavar yırtmış olup da canlı
iken kesmedikleriniz; dikili taşlar (putlar) üzerine boğazlanan hayvanlar ve fal
oklarıyla kısmet (şans) aramanız size haram kılındı. Bunların hepsi doğru yoldan
çıkmaktır. Bugün kâfirler, dininize karşı ümitsizliğe düşmüşlerdir. Onlardan
korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi
tamamladım. Size din olarak İslâmı beğendim. Kim açlıktan daralır, günaha
istekle yönelmeden bunlardan yemek zorunda kalırsa, ona günah yoktur. Çünkü
Allah bağışlayan, merhamet edendir.
5:4 - Sana, kendilerine neyin helal
kılındığını soruyorlar. De ki: "Size iyi ve temiz şeyler helal kılındı."
Allah'ın size öğrettiğinden öğreterek yetiştirdiğiniz avcı hayvanların sizin
için tuttuklarını yiyin ve üzerine Allah'ın adını anın (besmele çekin),
Allah'tan korkun. Muhakkak Allah, hesabı çabuk görendir.
5:5 - Bugün
size iyi ve temiz şeyler helal kılındı. Kendilerine kitap verilenlerin
yiyecekleri size helal olduğu gibi, sizin yiyeceğiniz de onlara helâldir. Ve
müminlerden iffetli hür kadınlar ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden
namuslu hür kadınlar, zina etmeksizin, gizli dost tutmaksızın, namuslu bir
şekilde mehirlerini ödediğiniz takdirde, size helâldir. Her kim imanı inkâr
ederse, ameli boşa gitmiş olur ve o, ahirette zarara uğrayanlardandır.
5:6 - Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman, yüzlerinizi ve
dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı meshedin, iki topuğa kadar da
ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp iseniz temizlenin. Hasta iseniz, yahut
yolculukta iseniz, yahut biriniz abdest bozmaktan gelmişse yahut kadınlara
dokunmuşsanız, su da bulamamışsanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin. Bunun için
de yüzlerinizi ve ellerinizi o toprakla meshedin. Allah size bir güçlük çıkarmak
istemiyor, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye de üzerinizdeki nimetini
tamamlamak istiyor.
5:7 - Allah'ın, üzerinizdeki nimetini ve "İşittik,
itaat ettik" dediğinizde sizden aldığı ve kendisiyle sizi bağladığı ahdini
hatırlayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah göğüslerin özünü çok iyi bilir.
5:8 - Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle
şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe
sevketmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun.
Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.
5:9 - Allah, iman edenlere
ve salih amel işleyenlere şöyle vaad etmiştir: Onlar için mağfiret ve büyük bir
mükafat vardır.
5:10 - İnkâr eden ve âyetlerimizi yalanlayanlara
gelince, işte onlar, cehennemliktirler.
5:11 - Ey iman edenler! Allah'ın
size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya (tecavüze)
yeltenmişti de, O (Allah) onların ellerini sizden çekmişti. Allah'tan korkun.
Müminler yalnız Allah'a dayansınlar.
5:12 - Allah, İsrailoğularından söz
almıştı. İçlerinden on iki müfettiş göndermiştik... Allah şöyle demişti: " Ben,
muhakkak sizinle beraberim. Namazı dosdoğru kıldığınız, zekatı verdiğiniz,
peygamberlerime iman ettiğiniz ve onlara yardımda bulunduğunuz, (mallarınızı)
Allah yolunda güzelce sarfettiğiniz takdirde, günahlarınızı mutlaka örter ve
sizi altından ırmaklar akan cennetlere korum. Fakat sizden her kim de, bundan
sonra küfrederse, dosdoğru yoldan sapmış olur.
5:13 - Sözlerini
bozdukları için onları lanetledik ve kalblerini katılaştırdık. Kelimeleri
yerlerinden değiştiriyorlar. Uyarıldıkları şeyden pay almayı unuttular.
İçlerinden pek azı hariç, daima onlardan hainlik görürsün. Yine de onları affet,
aldırma. Çünkü Allah güzel davrananları sever.
5:14 - "Biz hıristiyanız"
diyenlerden de söz almıştık. Onlar da kendilerine hatırlatılan şeylerin çoğunu
unutmuşlardı. Biz de onların arasına, kıyamete kadar sürecek kin ve düşmanlık
soktuk. Allah, ne yapmış olduklarını onlara - elbette haber verecektir.
5:15 - Ey kitap ehli! Kitaptan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu
açıklayan, çoğundan da vazgeçen peygamberimiz size geldi. Ayrıca size, Allah'tan
bir nur ve apacık bir kitap da gelmiştir.
5:16 - Allah o kitabla
rızasına uygun hareket edenleri selamet yollarına iletir. Onları izniyle
karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola sevk eder.
5:17
- Muhakkak ki, "Allah, ancak Meryemoğlu İsa Mesih'tir" diyenler kâfir
olmuşlardır. (Onlara) de ki: " Allah, Meryemoğlu İsa Mesih'i, anasını ve bütün
yeryüzündekileri helak etmek istese O'na kim engel olabilir? " Göklerin, yerin
ve ikisi arasındakilerin mülkiyeti sadece Allah'a aittir. O, dilediğini yaratır.
Allah, her şeye kadirdir.
5:18 - Yahudiler ve hıristiyanlar, "Biz
Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz" dediler. De ki: " O halde niçin
günahlarınızdan ötürü (Allah ) size azab ediyor?" Hayır, siz de O'nun
yaratıklarından birer insansınız. O dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder.
Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunan her şeyin mülkü Allah'ındır. Nihayet
dönüş de O'nadır.
5:19 - Ey kitap ehli! Peygamberlerin arasının
kesildiği bir sırada size Resulümüz geldi, gerçekleri açıklıyor ki, (yarın
kıyamet gününde): "Bize bir müjdeleyici ve uyarıcı gelmedi" demeyiniz. İşte
müjdeleyici ve uyarıcı geldi. Allah, her şeye kadirdir.
5:20 - Musa
kavmine şöyle demişti: "Ey kavmim! Allah'ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. O,
içinizden peygamberler çıkardı. Sizi hükümdarlar yaptı. Ve âlemlerde hiçbir
kimseye vermediğini size verdi."
5:21 - "Ey kavmim, Allah'ın size
yazdığı kutsal toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrarsınız."
5:22 - Onlar da: "Ey Musa! Orada zorba bir kavim var. Onlar oradan
çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Eğer oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de
gireriz" dediler.
5:23 - Allah'tan korkan ve Allah'ın kendilerine nimet
verdiği iki adam şöyle dedi: "Onların üzerlerine kapıdan girin. Oradan
girerseniz muhakkak galip gelirsiniz. Eğer layıkıyla inanıyorsanız yalnız
Allah'a dayanın.
5:24 - Kavmi Musa'ya: "Ey Musa! Onlar orada olduğu
sürece biz oraya asla girmeyiz. Sen ve Rabb'in gidin savaşın. Biz burada
oturacağız" dediler.
5:25 - Musa: "Ey Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden
başkasına söz geçiremiyorum, artık bizimle bu fâsık kavmin arasını ayır" dedi.
5:26 - Allah Musa'ya şöyle dedi: "Kırk sene o mukaddes yer onlara haram
kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O fâsık kavim için üzülme!".
5:27 - Onlara Âdem'in iki oğluyla ilgili haberi hakkıyle oku. Hani her
ikisi birer kurban sunmuşlardı, birinden kabul edilmiş, diğerinden kabul
edilmemişti. (Kurbanı kabul edilmeyen, ötekine):" Seni öldüreceğim" demişti.
Diğeri ise şöyle demişti: "Allah, yalnız kendisinden korkanlardan kabul eder".
5:28 - "Allah'a yemin ederim ki, sen beni öldürmek için bana el uzatsan
da, ben seni öldürmek için sana el uzatacak değilim, ben âlemlerin Rabb'i olan
Allah'tan korkarım.
5:29 - "Ben isterim ki sen, benim günahımı da, kendi
günahını da yüklenip ateş halkından olasın! Zalimlerin cezası budur".
5:30 - Bunun üzerine kurbanı kabul edilmeyenin nefsi kendisini,
kardeşini öldürmeye teşvik etti ve onu öldürdü. Böylece zarara uğrayanlardan
oldu.
5:31 - Derken Allah bir karga gönderdi, ona kardeşinin cesedini
nasıl gömeceğini göstermek için toprağı eşeliyordu. "Yazıklar olsun bana, şu
karga kadar olup da kardeşimin cesedini gömmekten âciz miyim ben?" dedi ve
pişman olanlardan oldu.
5:32 - Bunun içindir ki, İsrâiloğulları'na:
"Kim, bir cana kıymayan veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmayan bir nefsi
öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir nefsin yaşamasına
sebep olursa, bütün insanları yaşatmış gibi olur" hükmünü yazdık (farz kıldık).
Şüphesiz ki onlara peygamberlerimiz açık delillerle geldiler. Yine de bundan
sonra onların birçoğu yeryüzünde aşırı gitmektedirler.
5:33 - Allah ve
Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak
öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya
da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir
zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.
5:34 - Ancak
kendilerini yakalamanızdan önce tevbe edenler başka. Bilin ki Allah, çok
bağışlayan ve çok merhamet edendir.
5:35 - Ey inananlar, Allah'tan
korkun, O'na yaklaşmaya yol arayın ve O'nun yolunda cihad edin ki, kurtuluşa
eresiniz.
5:36 - Bütün yeryüzündekiler ve bir o kadarı daha inkâr
edenlerin olsa, bunlar kıyamet gününün azabından kurtulmak için hepsini fidye
olarak verseler yine onlardan kabul edilmez. Onlar için can yakıcı bir azap
vardır.
5:37 - Cehennem ateşinden çıkmak isterler. Ama oradan çıkacak
değillerdir. Onlar için devamlı bir azap vardır.
5:38 - Hırsızlık eden
erkek ve kadının, yaptıklarına karşılık Allah'dan bir ceza olarak ellerini
kesin. Allah daima üstündür, hikmet sahibidir.
5:39 - Kim yaptığı
haksızlıktan sonra tevbe eder, halini düzeltirse, şüphesiz Allah, onun tevbesini
kabul eder. Çünkü Allah bağışlayan, merhamet edendir.
5:40 - Göklerin ve
yerin mülkünün Allah'a ait olduğunu, dilediğine azap edip dilediğini de
bağışladığını bilmedin mi? Allah herşeye kâdirdir.
5:41 - Ey peygamber,
ağızlarıyla "inandık" deyip, kalbleriyle inanmamış olanlardan ve yahudilerden
küfürde yarış edenler seni üzmesin. Onlar yalana kulak verirler, sana gelmeyen
diğer bir topluluğa kulak verirler, kelimeleri yerlerinden değiştirirler, "eğer
size bu verilirse alın, bu verilmezse sakının" derler. Allah birini şaşırtmak
isterse, sen onun için Allah'a karşı hiçbir şey yapamazsın. Onlar öyle
kimselerdir ki, Allah, onların kalblerini temizlemek istememiştir. Onlar için
dünyada rezillik var ve yine onlar için ahirette de büyük bir azab vardır.
5:42 - Onlar, yalana çok kulak verirler ve çok haram yerler. Eğer sana
gelirlerse, ister aralarında hükmet, ister onlardan yüz çevir. Eğer onlardan yüz
çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler. Eğer aralarında hükmedersen adaletle
hükmet. Şüphesiz Allah, adaletli davrananları sever.
5:43 - İçinde
Allah'ın hükmü bulunan Tevrat yanlarında dururken seni nasıl hakem yapıyorlar da
ondan sonra da dönüveriyorlar? Onlar inanıcı değillerdir.
5:44 - İçinde
hidayet ve nûr bulunan Tevrat'ı, elbette biz indirdik. Müslüman olan
peygamberler, yahudiler hakkında hükmederler, kendilerini Tanrıya adamış
zâhitler, âlimler de, Allah'ın kitabını korumakla görevlendirildiklerinden
(onunla hüküm verirler) ve onun Allah'ın kitabı olduğuna şahitlik ederlerdi.
İnsanlardan korkmayın, benden korkun, âyetlerimi az bir paraya satmayın. Kim
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.
5:45 - Biz Tevrat'ta onlara, cana can, göze göz, buruna burun, kulağa
kulak, dişe diş ve yaralara karşılıklı kısas (ödeşme) yazdık. Bununla beraber
kim kısas hakkını bağışlarsa, bu kendi günahlarına keffaret olur. Ve kim
Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir.
5:46 - O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat'ı doğrulayıcı
olarak Meryemoğlu İsa'yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden
önceki Tevrat'ı tasdik eden ve Allah'dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve
bir öğüt olan İncil'i verdik.
5:47 - İncil ehli de Allah'ın ona
indirdikleriyle hükmetsinler. Kim, Allah'ın indirdiği ile hükmetmezse, işte
onlar fâsıkların ta kendileridir.
5:48 - Sana da (ey Muhammed) geçmiş
kitapları tasdik eden ve onları kollayıp koruyan Kitab (Kur'ân)ı hak ile
indirdik. Onların aralarında Allah'ın indirdiği ile hükmet. Onların arzu ve
heveslerine uyarak, sana gelen haktan sapma. Biz, herbiriniz için bir şeriat ve
yol belirledik. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı, fakat size
verdiklerinde sizi denemek istedi. Öyleyse iyiliklere koşun. Hepinizin dönüşü
Allah'adır. O, ihtilafa düştüğünüz şeyleri size haber verir.
5:49 -
Aralarında Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Allah'ın sana
indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer Allah'ın hükmünden
yüzçevirirlerse, bil ki Allah, bir kısım günahları sebebiyle onları musibete
uğratmak istiyor. Muhakkak ki insanların çoğu yoldan çıkanlardır.
5:50 -
Yoksa cahiliyye hükmünü mü arıyorlar? kesinlikle bilen bir toplum için Allah'tan
daha güzel hüküm veren kim olabilir? "]
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
:51 - Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar
birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan
olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.
5:52 - Kalblerinde
hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek,
onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder
veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
5:53 - İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün
güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa
gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.
5:54 - Ey iman edenler! Sizden
kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah
onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere
karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir
kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu
dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.
5:55 - Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını
kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.
5:56 - Kim Allah'ı,
O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah'ın taraftarları
galip geleceklerdir.
5:57 - Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine
kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu
yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, Allah'dan gereğince
korkun.
5:58 - Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu
yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.
5:59 - De ki: "Ey kitap ehli! Sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden
önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan
çıkmışlarsınız".
5:60 - De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma
bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet
etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar
yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok
sapmışlardır".
5:61 - Onlar, size geldikleri zaman, "iman ettik"
dediler. Oysa yanınıza kâfir olarak girip, kâfir olarak çıkmışlardır. Allah,
onların gizlediklerini çok iyi bilir.
5:62 - Onlardan çoğunu, günah
işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları
şeyler ne kötüdür!
5:63 - Gerçek dindarların ve din bilginlerinin,
onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez
miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!
5:64 - Yahudiler, "Allah'ın eli çok
sıkıdır" dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete
uğrasınlar! Aksine Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun,
Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz,
onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş
için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa
koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.
5:65 - Eğer kitap ehli
iman etmiş ve layıkıyla korunmuş olsalardı, onların kötülüklerini örter, nimeti
bol olan cennetlere koyardık.
5:66 - Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve
kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerindeki, hem de
ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı
bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar
kötüdür!
5:67 - Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et!
Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni
insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.
5:68 - De ki: "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size
indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden
sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu
halde kâfir olan bir toplum için üzülme!
5:69 - Muhakkak ki inananlar,
yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder
ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da
olmayacaklardır.
5:70 - Andolsun biz, İsrailoğulları'ndan söz aldık ve
onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin
hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir
kısmını da öldürmüşlerdir.
5:71 - Onlar, bir fitne kopmayacak sandılar,
kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra yine
onların çoğu kör, sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını görüyor.
5:72 - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette
kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de
sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz
Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin
yardımcıları da yoktur" demişti.
5:73 - "Allah, üçün üçüncüsüdür"
diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer
söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap
dokunacaktır.
5:74 - Hâlâ Allah'a tevbe edip O'ndan af dilemiyorlar mı?
Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
5:75 - Meryem'in oğlu
Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip
geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak
onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl yüz çeviriyorlar!
5:76 - De ki: "Allah'ı bırakıp da size ne zarar, ne de fayda vermeye
gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir".
5:77 - De ki: "Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha
önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir
kavmin keyiflerine uymayın".
5:78 - İsrailoğulları'ndan küfredenler,
Davud ve Meryem'in oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan
etmeleri ve aşırı gitmeleri yüzündendi.
5:79 - Onlar, yaptıkları
kötülüklerden vazgeçmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi.
5:80 -
Onlardan birçoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin
kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür! Allah onlara gazabetmiştir. Onlar
ebedî olarak azap içinde kalacaklardır.
5:81 - Eğer onlar, Allah'a,
Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı, kâfirleri dost
tutmazlardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.
5:82 - İman
edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve
Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en
yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların
içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.
5:83 - Peygamber'e indirilen (Kur'ân)i dinledikleri zaman, onun hak
olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün.
Onlar: " Ey Rabb'imiz iman ettik, bizi de şahitlerden yaz" derler.
5:84
- "Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp
dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!".
5:85 - Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan
cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik
yapanların mükafatı budur.
5:86 - İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar
da cehennem ehlidir.
5:87 - Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı
temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri
sevmez.
5:88 - Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak
yeyin ve inandığınız Allah'tan korkun.
5:89 - Allah sizi, kasıtsız
olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız
yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize
yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir
köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç
tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur.
Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki,
şükredesiniz.
5:90 - Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar
(putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki,
kurtuluşa eresiniz.
5:91 - Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza
düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?
5:92 - Allah'a itaat edin,
Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz
ki, Peygamber'imize düşen sadece apaçık tebliğdir.
5:93 - İman edip
salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih
amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları, imanlarından
ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe,
daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte
bulunanları sever.
5:94 - Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve
mızraklarınızın erişeceği bir avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları
meydana çıkarsın. Kim bundan sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azab
vardır.
5:95 - Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin.
İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için,
öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere
buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir
keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç
tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah
ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.
5:96 -
Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı.
Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda
toplanacağınız Allah'tan korkun.
5:97 - Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i
haram'ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir
nizam kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın
herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.
5:98 - İyi
bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı, çok
merhametlidir.
5:99 - Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır.
Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
5:100 - De
ki:"Pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu hoşuna gitse
bile". Ey selim akıl sahipleri Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.
birbirlerinin dostudurlar. Sizden kim onları dost edinirse, şüphesiz o onlardan
olur. Şüphesiz Allah, zalim kavmi doğru yola iletmez.
5:52 - Kalblerinde
hastalık bulunanların :" Bize bir felaket gelmesinden korkuyoruz" diyerek,
onların arasına koşuştuklarını görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder
veya katından bir emir (iş) getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.
5:53 - İman edenler: "Sizinle beraber olduklarına dair, Allah'a bütün
güçleriyle yemin edenler bunlar mı?" derler. Onların bütün amelleri boşa
gitmiştir ve kaybedenlerden olmuşlardır.
5:54 - Ey iman edenler! Sizden
kim dininden dönerse, bilsin ki Allah yakında öyle bir toplum getirir ki, Allah
onları sever, onlar da Allah'ı severler; müminlere karşı yumuşak, kâfirlere
karşı da onurlu ve şiddetlidirler; Allah yolunda mücahede eder, hiçbir
kınayıcının kınamasından da korkmazlar. Bu, Allah'ın bir lütfudur, onu
dilediğine verir. Allah, geniş ihsan sahibidir, her şeyi çok iyi bilendir.
5:55 - Sizin asıl dostunuz Allah'tır, O'nun Resulüdür ve namazlarını
kılan zekatlarını veren ve rükû eden müminlerdir.
5:56 - Kim Allah'ı,
O'nun Resulünü ve müminleri dost edinirse, (iyi bilsin ki) Allah'ın taraftarları
galip geleceklerdir.
5:57 - Ey iman edenler! Sizden önce kendilerine
kitap verilmiş olanlardan ve kâfirlerden, dininizi alay ve eğlence konusu
yapanları dost edinmeyin. Eğer (gerçekten) iman ediyorsanız, Allah'dan gereğince
korkun.
5:58 - Namaza çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence konusu
yaparlar. Bu onların, akıllarını kullanmayan bir toplum olmalarından dolayıdır.
5:59 - De ki: "Ey kitap ehli! Sadece Allah'a, bize indirilene ve bizden
önce indirilene inandığımız için mi bizden hoşlanmıyorsunuz? Oysa çoğunuz yoldan
çıkmışlarsınız".
5:60 - De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma
bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet
etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar
yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok
sapmışlardır".
5:61 - Onlar, size geldikleri zaman, "iman ettik"
dediler. Oysa yanınıza kâfir olarak girip, kâfir olarak çıkmışlardır. Allah,
onların gizlediklerini çok iyi bilir.
5:62 - Onlardan çoğunu, günah
işlemede, düşmanlıkta ve haram yemede yarış ederken görürsün. Bu yaptıkları
şeyler ne kötüdür!
5:63 - Gerçek dindarların ve din bilginlerinin,
onları günah olan bir söz söylemekten ve haram yemekten men etmeleri gerekmez
miydi? Yaptıkları şey ne kötüdür!
5:64 - Yahudiler, "Allah'ın eli çok
sıkıdır" dediler. Söyledikleri söz sebebiyle onların elleri bağlansın ve lanete
uğrasınlar! Aksine Allah'ın elleri açıktır, dilediği gibi verir. Andolsun,
Rabbinden sana indirilen, onların çoğunun azgınlığını ve küfrünü azdırıyor. Biz,
onların aralarına tâ kıyamete kadar düşmanlık ve kin atmışızdır. Ne zaman savaş
için bir ateş yakmışlarsa, Allah onu söndürmüştür. Onlar yeryüzünde bozğunculuğa
koşarlar. Şüphesiz Allah bozguncuları sevmez.
5:65 - Eğer kitap ehli
iman etmiş ve layıkıyla korunmuş olsalardı, onların kötülüklerini örter, nimeti
bol olan cennetlere koyardık.
5:66 - Eğer onlar, Tevrat'ı, İncil'i ve
kendilerine indirileni gereğince uygulasalardı, hem üstlerindeki, hem de
ayaklarının altındaki (nimetlerden bol bol) yerlerdi. Onların arasında ılımlı
bir grup da vardı. Böyle olmakla beraber onların çoğunun yaptıkları ne kadar
kötüdür!
5:67 - Ey şanlı Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et!
Eğer bunu yapmazsan O'nun peygamberlik görevini yapmamış olursun. Allah seni
insanlardan korur. Doğrusu Allah, kâfirler toplumunu doğru yola iletmez.
5:68 - De ki: "Ey kitap ehli! Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size
indirileni uygulamadıkça bir esas üzerinde değilsiniz. Şüphesiz ki, Rabbinden
sana indirilenler, onların çoğunun azgınlığını ve inkârını artıracaktır. Şu
halde kâfir olan bir toplum için üzülme!
5:69 - Muhakkak ki inananlar,
yahudiler, sabiiler ve hıristiyanlardan kim Allah'a ve ahiret gününe iman eder
ve güzel amel işlerse, onlar için bir korku yoktur, onlar mahzun da
olmayacaklardır.
5:70 - Andolsun biz, İsrailoğulları'ndan söz aldık ve
onlara peygamberler gönderdik. Fakat ne zaman onlara bir peygamber nefislerinin
hoşlanmadığı bir şey getirmişse, bunlardan bir kısmını yalanlamışlar, bir
kısmını da öldürmüşlerdir.
5:71 - Onlar, bir fitne kopmayacak sandılar,
kör ve sağır kesildiler. Sonra Allah onların tevbesini kabul etti. Sonra yine
onların çoğu kör, sağır kesildiler. Allah, onların yaptıklarını görüyor.
5:72 - Andolsun, "Allah, Meryem'in oğlu Mesih'tir" diyenler elbette
kâfir olmuşlardır. Oysa Mesih onlara: "Ey İsrailoğulları, hem benim, hem de
sizin Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin. Kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz
Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun varacağı yer cehenemdir. Zalimlerin
yardımcıları da yoktur" demişti.
5:73 - "Allah, üçün üçüncüsüdür"
diyenler elbette kâfir olmuşlardır. Oysa tek ilâhtan başka ilâh yoktur. Eğer
söylediklerinden vazgeçmezlerse, elbette onlardan inkâr edenlere acı bir azap
dokunacaktır.
5:74 - Hâlâ Allah'a tevbe edip O'ndan af dilemiyorlar mı?
Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
5:75 - Meryem'in oğlu
Mesih (İsa), sadece bir peygamberdir. Ondan önce de peygamberler gelip
geçmiştir. Anası da dosdoğru bir kadındır. Her ikisi de yemek yerlerdi. Bak
onlara âyetleri nasıl açıklıyoruz. Sonra yine bak nasıl yüz çeviriyorlar!
5:76 - De ki: "Allah'ı bırakıp da size ne zarar, ne de fayda vermeye
gücü yetmeyen şeylere mi tapıyorsunuz? Oysa Allah işitendir, bilendir".
5:77 - De ki: "Ey kitap ehli! Dininizde haksız yere aşırı gitmeyin. Daha
önce sapmış, birçoklarını da saptırmış ve böylece doğru yolu kaybetmiş bir
kavmin keyiflerine uymayın".
5:78 - İsrailoğulları'ndan küfredenler,
Davud ve Meryem'in oğlu İsa diliyle lanetlenmişlerdir. Bu, onların isyan
etmeleri ve aşırı gitmeleri yüzündendi.
5:79 - Onlar, yaptıkları
kötülüklerden vazgeçmiyorlardı. Yaptıkları şey ne kötü idi.
5:80 -
Onlardan birçoğunun kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin
kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür! Allah onlara gazabetmiştir. Onlar
ebedî olarak azap içinde kalacaklardır.
5:81 - Eğer onlar, Allah'a,
Peygamber'e ve ona indirilen Kur'ân'a inanmış olsalardı, kâfirleri dost
tutmazlardı. Fakat onların çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.
5:82 - İman
edenlere karşı düşmanlık yönünden insanların en şiddetlisi olarak yahudileri ve
Allah'a ortak koşanları bulursun. Ve yine iman edenlere sevgi bakımından en
yakın olarak da: "Biz hıristiyanlarız" diyenleri bulursun. Çünkü onların
içlerinde keşişler ve rahipler vardır. Ve onlar büyüklük taslamazlar.
5:83 - Peygamber'e indirilen (Kur'ân)i dinledikleri zaman, onun hak
olduğunu öğrendiklerinden dolayı gözlerinin yaşla dolup taştığını görürsün.
Onlar: " Ey Rabb'imiz iman ettik, bizi de şahitlerden yaz" derler.
5:84
- "Hem biz Rabb'imizin bizi iyi kişilerle birlikte (cennete) sokmasını arzulayıp
dururken, neden Allah'a ve hak olarak bize gelen şeylere inanmayalım!".
5:85 - Böyle demeleri sebebiyle Allah onları altlarından ırmaklar akan
cennetlerle mükafatlandırmıştır. Orada ebedî olarak kalacaklardır. İşte iyilik
yapanların mükafatı budur.
5:86 - İnkar edip âyetlerimizi yalanlayanlar
da cehennem ehlidir.
5:87 - Ey iman edenler! Allah'ın size helal kıldığı
temiz şeyleri haram saymayın. Ve aşırı da gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri
sevmez.
5:88 - Allah'ın size verdiği rızıklardan helal ve temiz olarak
yeyin ve inandığınız Allah'tan korkun.
5:89 - Allah sizi, kasıtsız
olarak yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutmaz. Fakat kasıtlı yaptığınız
yeminlerinizden sizi sorumlu tutar. Bozulan yeminin keffareti (cezası), ailenize
yedirdiğinizin ortalamasından on yoksulu yedirmek veya giydirmek yahut da bir
köle azad etmektir. Verecek bir şey bulamayan kimse için de üç gün oruç
tutmaktır. İşte yemin ettiğiniz zaman yeminlerinizi bozmanın cezası budur.
Yeminlerinizi koruyun. İşte Allah âyetlerini size böyle açıklar ki,
şükredesiniz.
5:90 - Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar
(putlar) ve fal okları şeytan işi birer pisliktir. Bunlardan kaçının ki,
kurtuluşa eresiniz.
5:91 - Şeytan, içki ve kumarla sizin aranıza
düşmanlık ve kin sokmak ve sizi Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister.
Artık bunlardan vazgeçtiniz değil mi?
5:92 - Allah'a itaat edin,
Peygamber'e de itaat edin. Kötülüklerden sakının. Eğer yüz çevirirseniz, biliniz
ki, Peygamber'imize düşen sadece apaçık tebliğdir.
5:93 - İman edip
salih amel işleyenler, Allah'tan korktukları, imanlarında sebat ettikleri, salih
amel işlemeye devam ettikleri, sonra Allah'tan sakındıkları, imanlarından
ayrılmadıkları, yine Allah'tan korktukları ve iyilikte bulundukları müddetçe,
daha önce yediklerinden dolayı kendilerine bir günah yoktur. Allah iyilikte
bulunanları sever.
5:94 - Ey iman edenler! Allah sizi ellerinizin ve
mızraklarınızın erişeceği bir avla dener ki, gizlide kendisinden korkanları
meydana çıkarsın. Kim bundan sonra saldırıda bulunursa onun için acı bir azab
vardır.
5:95 - Ey iman edenler, ihramlı iken av hayvanı öldürmeyin.
İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için,
öldürdüğü hayvanın dengi ona cezadır ki, Kâbe'ye ulaşacak bir kurban olmak üzere
buna yine içinizden iki adaletli kişi hükmeder; yahut (ceza olmak üzere) bir
keffarettir ki, ya o nisbette fakirleri doyurmak, yahut onun dengi oruç
tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de bu suçu tekrarlarsa, Allah
ondan intikamını alır. Allah damia gâliptir, intikam sahibidir.
5:96 -
Size ve yolculara yiyecek olmak üzere, deniz avı ve onu yemek helal kılındı.
Kara avı ise, ihramlı olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Huzurunda
toplanacağınız Allah'tan korkun.
5:97 - Allah, Kâbe'yi, o Beyt-i
haram'ı, haram ayı, kurbanı ve (kurbanlardaki) gerdanlıkları insanlar için bir
nizam kıldı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan herşeyi bildiğini ve Allah'ın
herşeyi hakkıyle bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.
5:98 - İyi
bilin ki Allah, hem cezası çok şiddetli olandır, hem de çok bağışlayıcı, çok
merhametlidir.
5:99 - Peygamber'in üzerine düşen sadece duyurmadır.
Allah, açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.
5:100 - De
ki:"Pis olan şeyle temiz olan şey bir olmaz, pis olanın çokluğu hoşuna gitse
bile". Ey selim akıl sahipleri Allah'tan korkun ki kurtuluşa eresiniz.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
5:101 - Ey iman edenler! Açıklandığı zaman hoşunuza gitmeyecek olan şeylerden
sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki
Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.
5:102 - Sizden önce gelen bir kavim bunları sormuştu da sonra inkâr
etmişti.
5:103 - Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne
de "hâm"ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira
etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez.
5:104 - Onlara: "
Allah'ın indirdiği (kitabı)ne ve peygamber'e gelin" dendiği zaman:" Atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru
yolu da bulamayan kimseler olsa da mı?
5:105 - Ey inananlar, kendinize
dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde doğru yoldan sapanlar size zarar
veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Yaptıklarınızı size O haber verecektir.
5:106 - Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği
zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki
adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de)
size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan)
şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle
yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız,
Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz".
5:107 - Eğer o iki şahidin bir günah işledikleri anlaşılırsa ölene daha
yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler ve: "Bizim
şahitliğimiz, önceki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur. Biz kimsenin
hakkına tecavüz etmedik. Aksi halde biz de zalimlerden olurduk" diye Allah'a
yemin ederler.
5:108 - İşte bu, şahitliklerini gerektiği gibi yapmaları,
yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en
iyi yoldur. Allah'tan korkun ve emirlerini dinleyin. Allah, doğru yoldan çıkan
bir topluluğu hidayete erdirmez.
5:109 - Allah, Resulleri topladığı
gün:" Size ne cevap verildi? "der. "Bizim bilgimiz yok" derler, "gizlileri bilen
yalnız sensin, sen!".
5:110 - Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryemoğlu
İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile
desteklemiştim. Beşikteyken ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana
yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde
bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör
olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri
iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrailoğulları'na âyetlerle geldiğin ve onlardan
inkâr edenlerin: "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan
korumuştum.
5:111 - Hani Havarilere: " Bana ve Resulüme iman edin" diye
ilham etmiştim. Onlar da: "İman ettik, bizim şüphesiz müslümanlar olduğumuza
şahit ol" demişlerdi.
5:112 - Havariler:" Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize
gökten bir sofra indirebilir mi?" dediler. İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan
korkun" dedi.
5:113 - Havâriler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim,
kalblerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat
görenlerden olalım" dediler.
5:114 - Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım,
Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra
gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen
rızık verenlerin en hayırlısısın!" dedi.
5:115 - Allah buyurdu ki:" Ben
onu size indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, ben ona
âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azabı yaparım".
5:116 - Ve Allah
demişti ki: "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan
başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek
olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen
benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü
gaybları bilen yalnız sensin, sen!".
5:117 - "Ben onlara sadece, senin
bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin,
dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat
ettirince onları gözetleyenyalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin.
5:118
- "Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan,
şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin".
5:119 - Allah buyurdu
ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için
altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah
onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş
budur.
5:120 - Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan herşeyin mülkü
Allah'ındır. O herşeye kâdirdir.
sormayın. Eğer onları Kur'ân indirilirken sorarsanız size açıklanır. Halbuki
Allah onlardan geçmiştir. Allah çok bağışlayan ve çok yumuşak davranandır.
5:102 - Sizden önce gelen bir kavim bunları sormuştu da sonra inkâr
etmişti.
5:103 - Allah, ne "bahîre"yi, ne "sâibe"yi, ne "vesile"yi ve ne
de "hâm"ı meşru kılmıştır. Fakat küfredenler, Allah'a yalan iftira
etmektedirler. Onların çoğunun akılları ermez.
5:104 - Onlara: "
Allah'ın indirdiği (kitabı)ne ve peygamber'e gelin" dendiği zaman:" Atalarımızı
üzerinde bulduğumuz şey bize yeter" derler. Ataları bir şey bilmeyen ve doğru
yolu da bulamayan kimseler olsa da mı?
5:105 - Ey inananlar, kendinize
dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde doğru yoldan sapanlar size zarar
veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Yaptıklarınızı size O haber verecektir.
5:106 - Ey iman edenler! İçinizden birine ölüm (emareleri) geldiği
zaman, vasiyet sırasında aranızdaki şahitliğin hükmü, kendi içinizden iki
adaletli şahit, yahut yeryüzünde yolculuğa çıkmış iseniz, ölüm (emareleri de)
size gelip çatmışsa, sizden olmayan diğer iki şahit tutmaktır. Eğer (bunlardan)
şüpheye düşerseniz, namazdan sonra onları alıkorsunuz. Onlar da Allah'a şöyle
yemin ederler: "Akraba bile olsa, yemini bir çıkar karşılığı satmayacağız,
Allah'ın şahitliğini gizlemeyeceğiz. Aksi halde günahkârlardan oluruz".
5:107 - Eğer o iki şahidin bir günah işledikleri anlaşılırsa ölene daha
yakın olan hak sahiplerinden diğer iki kişi onların yerine geçerler ve: "Bizim
şahitliğimiz, önceki iki kişinin şahitliğinden daha doğrudur. Biz kimsenin
hakkına tecavüz etmedik. Aksi halde biz de zalimlerden olurduk" diye Allah'a
yemin ederler.
5:108 - İşte bu, şahitliklerini gerektiği gibi yapmaları,
yahut yeminlerinden sonra yeminlerinin kabul edilmemesinden korkmaları için en
iyi yoldur. Allah'tan korkun ve emirlerini dinleyin. Allah, doğru yoldan çıkan
bir topluluğu hidayete erdirmez.
5:109 - Allah, Resulleri topladığı
gün:" Size ne cevap verildi? "der. "Bizim bilgimiz yok" derler, "gizlileri bilen
yalnız sensin, sen!".
5:110 - Allah şöyle diyecektir: "Ey Meryemoğlu
İsa! Sana ve annene olan nimetimi hatırla! Hani seni Rûhu'l-Kudüs (Cebrâil) ile
desteklemiştim. Beşikteyken ve kemâle ermişken insanlarla konuşuyordun. Sana
yazıyı, hikmeti, Tevrat'ı ve İncil'i öğretmiştim. İznimle çamurdan kuş şeklinde
bir şey yapmış ve ona üflemiştin, o da iznimle kuş olmuştu. Anadan doğma kör
olanı ve alaca hastalığına yakalanmış kimseyi iznimle iyileştirmiştin. Ölüleri
iznimle (hayata) çıkarmıştın. İsrailoğulları'na âyetlerle geldiğin ve onlardan
inkâr edenlerin: "Bu ancak apaçık bir sihirdir" dedikleri zaman seni, onlardan
korumuştum.
5:111 - Hani Havarilere: " Bana ve Resulüme iman edin" diye
ilham etmiştim. Onlar da: "İman ettik, bizim şüphesiz müslümanlar olduğumuza
şahit ol" demişlerdi.
5:112 - Havariler:" Ey Meryemoğlu İsa, Rabbin bize
gökten bir sofra indirebilir mi?" dediler. İsa da: "İnanıyorsanız Allah'tan
korkun" dedi.
5:113 - Havâriler: "İstiyoruz ki ondan yiyelim,
kalblerimiz iyice yatışsın, senin bize doğru söylediğini bilelim ve bunu bizzat
görenlerden olalım" dediler.
5:114 - Meryemoğlu İsa da: "Allah'ım,
Rabbımız, bizim üzerimize gökten bir sofra indir ki, bizim için, önce ve sonra
gelenlerimiz için bir bayram ve senden bir mucize olsun. Bizi rızıklandır, sen
rızık verenlerin en hayırlısısın!" dedi.
5:115 - Allah buyurdu ki:" Ben
onu size indireceğim. Fakat bundan sonra içinizden kim inkâr ederse, ben ona
âlemlerden hiç kimseye yapmayacağım bir azabı yaparım".
5:116 - Ve Allah
demişti ki: "Ey Meryemoğlu İsa, sen mi insanlara: 'Beni ve annemi, Allah'tan
başka iki tanrı edinin' dedin?". "Hâşâ, dedi, sen yücesin, benim için gerçek
olmayan birşeyi söylemem bana yakışmaz. Eğer demiş olsam, sen bunu bilirsin, sen
benim nefsimde olanı bilirsin, ben ise senin nefsinde olanı bilmem, çünkü
gaybları bilen yalnız sensin, sen!".
5:117 - "Ben onlara sadece, senin
bana emrettiklerini söyledim. Benim ve sizin Rabbınız olan Allah'a kulluk edin,
dedim. Aralarında olduğum müddetçe onlara şahit idim, fakat sen beni vefat
ettirince onları gözetleyenyalnız sen oldun. Sen herşeyi görensin.
5:118
- "Eğer onlara azab edersen, onlar senin kullarındır, eğer onları bağışlarsan,
şüphesiz sen daima üstünsün, hikmet sahibisin".
5:119 - Allah buyurdu
ki: "Bu, sadıklara doğruluklarının fayda sağladığı gündür. Onlar için
altlarından ırmaklar akan, içinde ebedî kalacakları cennetler vardır". Allah
onlardan razı olmuş, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük kurtuluş
budur.
5:120 - Göklerin, yerin ve bunlarda bulunan herşeyin mülkü
Allah'ındır. O herşeye kâdirdir.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
enam suresi
--------------------------------------------------------------------------------
6:1
- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a
mahsustur. Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar.
6:2 - Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O'dur.
Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O'nun katındadır. Sonra bir de şüphe
ediyorsunuz.
6:3 - O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin
gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.
6:4 - Onlara Rab'lerinin
âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
6:5 - Hak,
kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberi yakında
kendilerine gelecektir.
6:6 - Kendilerinden önce nice nesilleri helak
ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkanları onlara
vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş, altlarından ırmaklar
akıtmıştık. Fakat onları günahlarından dolayı helak ettik. Ve kendilerinden
sonra başka bir nesil yarattık.
6:7 - Eğer sana kağıtta yazılı bir kitap
indirmiş olsak da onu elleriyle tutsalardı, yine de o kâfirler: "Muhakkak ki bu,
apaçık bir sihirdir" derlerdi.
6:8 - "O'na bir melek indirilmeli değil
miydi?" dediler. Eğer bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu, sonra
kendilerine hiç göz açtırılmazdı.
6:9 - Eğer Peygamberi, biz bir melek
yapsaydık, yine de onu bir adam şeklinde yapardık ve onları yine düştükleri
kuşkuya düşürürdük.
6:10 - Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti.
Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıverdi.
6:11 - De
ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!".
6:12 - De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" de. O,
rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan
kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.
6:13 - Gecede, gündüzde barınan her şey O'nundur. O, işitendir,
bilendir.
6:14 - De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen,
fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan başka dost mu tutayım?" "Ben İslâm olanların
ilki olmakla emrolundum" de ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma.
6:15 - De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından
korkarım".
6:16 - O gün kimden azab giderilirse, kuşkusuz Allah ona
rahmet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.
6:17 - Allah sana bir zarar
dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır
dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.
6:18 - O, kullarının
üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.
6:19 - De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?". De ki:
"Allah, benimle sizin aranızda şahittir ve bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla
hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım. Allah'la
beraber başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten şahitlik eder misiniz?" De ki: "Ben
buna şahitlik etmem". "O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve gerçekten ben, sizin
ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım"de.
6:20 - Kendilerine Kitap
verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler.
Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.
6:21 -
Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha zalim
kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.
6:22 - O
gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a ortak koşanlara: " Hani nerede o
Allah'a ortak saydığınız ortaklarınız?" diyeceğiz.
6:23 - Sonra,
(Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz müşriklerden değildik" demekten
başka bir özür bulamayacaklar.
6:24 - Bak, vicdanlarına karşı nasıl
yalan söylediler! O uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti.
6:25 - İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu
anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de
ağırlık koyduk. Onlar, bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta
sana geldiklerinde seninle tartışırlar. Ve o kâfirler: "Bu, öncekilerin
masallarından başka bir şey değildir" derler.
6:26 - Onlar, insanları
Kur'ân'a iman etmekten menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece
yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller.
6:27 - Onların,
ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ne olurdu dünyaya döndürülseydik,
Rabb'imizin âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık" dediklerini bir
görsen!
6:28 - Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da
ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi yapmaya dönerlerdi.
Çünkü onlar yalancıdırlar.
6:29 - Dediler ki:" Dünya hayatımızdan başka
bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz".
6:30 - Rablerinin huzurunda
durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri onlara şöyle der: "Bu, bir
gerçek değil midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir" derler.
Rableri de onlara: "Öyleyse inkârınız sebebiyle azabı tadın!" der.
6:31
- Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır.
Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak
şöyle derler: "Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!" Bakın
yüklendikleri günah ne kötüdür!
6:32 - Dünya hayatı, eğlence ve oyundan
başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha
hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
6:33 - Onların söylediklerinin
seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o
zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
6:34 - Senden önce de
peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya
ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse
yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir.
6:35 - Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün
yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir
merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları
hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
6:36 - Daveti ancak
dinleyenler kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir, sonra O'na
döndürülürler.
6:37 - Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli
değil miydi?" De ki: "Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat
çokları bilmezler".
6:38 - Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki
kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz
kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda
toplanırlar.
6:39 - Â yetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde
kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi
de doğru yola koyar.
6:40 - De ki: "Kendinizi hiç düşündünüz mü,
Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah'tan başkasına mı
yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap verin".
6:41 -
Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz
belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.
6:42 -
Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar
diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.
6:43 - Hiç
olmazsa kendilerine baskınımız geldiği zaman olsun, yalvarmalı değiller miydi?
Fakat kalbleri katılaştı ve şeytan yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi.
6:44 - Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her şeyin
kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca
onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına
döndüler.
6:45 - Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi
olan Allah'a hamdolsun.
6:46 - De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah
kulaklarınızı ve gözlerinizi alır da kalblerinize mühür vurursa, Allah'tan başka
onları size getirecek tanrı kimdir?". Dikkat et, âyetlerimizi nasıl türlü türlü
açıklıyoruz, sonra da onlar yüz çeviriyorlar?
6:47 - De ki: "Söyler
misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan
başkası mı helak olur?"
6:48 - Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin
müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman
edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da
olmayacaklardır.
6:49 - Â yetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta
oldukları fenalıklar yüzünden onlara azap dokunacaktır.
6:50 - De ki:
"Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve
size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De
ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"
--------------------------------------------------------------------------------
6:1
- Hamd, gökleri ve yeri yaratan, karanlıkları ve aydınlığı var eden Allah'a
mahsustur. Böyleyken kâfirler hâlâ Rablerine başkalarını eşit sayıyorlar.
6:2 - Sizi çamurdan yaratan, sonra size bir ecel takdir eden O'dur.
Tayin edilen bir ecel de (kıyamet zamanı) O'nun katındadır. Sonra bir de şüphe
ediyorsunuz.
6:3 - O, göklerde de, yerde de (tek) Allah'tır. Sizin
gizlinizi, açığınızı ve ne kazandığınızı bilir.
6:4 - Onlara Rab'lerinin
âyetlerinden hiçbir âyet gelmez ki, ondan yüz çevirmesinler.
6:5 - Hak,
kendilerine gelince onu yalanladılar. Alaya aldıkları şeyin haberi yakında
kendilerine gelecektir.
6:6 - Kendilerinden önce nice nesilleri helak
ettiğimizi görmediler mi? Yeryüzünde size vermediğimiz imkanları onlara
vermiştik. Onlara gökten bol bol yağmur indirmiş, altlarından ırmaklar
akıtmıştık. Fakat onları günahlarından dolayı helak ettik. Ve kendilerinden
sonra başka bir nesil yarattık.
6:7 - Eğer sana kağıtta yazılı bir kitap
indirmiş olsak da onu elleriyle tutsalardı, yine de o kâfirler: "Muhakkak ki bu,
apaçık bir sihirdir" derlerdi.
6:8 - "O'na bir melek indirilmeli değil
miydi?" dediler. Eğer bir melek indirseydik, iş bitirilmiş olurdu, sonra
kendilerine hiç göz açtırılmazdı.
6:9 - Eğer Peygamberi, biz bir melek
yapsaydık, yine de onu bir adam şeklinde yapardık ve onları yine düştükleri
kuşkuya düşürürdük.
6:10 - Senden önce de peygamberlerle alay edilmişti.
Fakat onlardan alay edenleri, alay ettikleri şey kuşatıverdi.
6:11 - De
ki: "Yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların sonu nasıl olmuş, görün!".
6:12 - De ki: "Göklerde ve yerde olanlar kimindir?" "Allah'ındır" de. O,
rahmet etmeyi kendi nefsine yazmıştır. Sizi, varlığında asla şüphe olmayan
kıyamet gününde toplayacaktır. Ama kendilerini zarara sokanlar inanmazlar.
6:13 - Gecede, gündüzde barınan her şey O'nundur. O, işitendir,
bilendir.
6:14 - De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, besleyen,
fakat kendisi beslenmeyen Allah'tan başka dost mu tutayım?" "Ben İslâm olanların
ilki olmakla emrolundum" de ve sakın Allah'a ortak koşanlardan olma.
6:15 - De ki: "Eğer Rabbime isyan edersem, büyük bir günün azabından
korkarım".
6:16 - O gün kimden azab giderilirse, kuşkusuz Allah ona
rahmet etmiştir. İşte apaçık kurtuluş budur.
6:17 - Allah sana bir zarar
dokundurursa, onu yine kendisinden başka açacak yoktur. Ve eğer sana bir hayır
dokundursa, kuşkusuz O, herşeyi yapabilendir.
6:18 - O, kullarının
üstünde tam hâkimdir. O, hüküm ve hikmet sahibidir, herşeyden haberdardır.
6:19 - De ki: "Şahitlik yönünden hangi şey daha büyüktür?". De ki:
"Allah, benimle sizin aranızda şahittir ve bana bu Kur'ân vahyolundu ki, onunla
hem sizi, hem de sizden sonra kendisine ulaşan herkesi uyarayım. Allah'la
beraber başka ilâhlar olduğuna siz gerçekten şahitlik eder misiniz?" De ki: "Ben
buna şahitlik etmem". "O, ancak ve ancak bir tek ilâhtır ve gerçekten ben, sizin
ortak tuttuğunuz şeylerden uzağım"de.
6:20 - Kendilerine Kitap
verdiğimiz kimseler, Peygamber'i, kendi oğullarını bildikleri gibi, bilirler.
Kendilerine yazık edenler var ya! İşte onlar iman etmezler.
6:21 -
Allah'a iftira ederek yalan uydurandan veya âyetlerini yalanlayandan daha zalim
kim olabilir? Hiç şüphe yok ki zalimler kurtuluşa eremezler.
6:22 - O
gün hepsini mahşere toplayacağız. Sonra Allah'a ortak koşanlara: " Hani nerede o
Allah'a ortak saydığınız ortaklarınız?" diyeceğiz.
6:23 - Sonra,
(Onlar): "Rabbimiz, Allah'a yemin ederiz ki, biz müşriklerden değildik" demekten
başka bir özür bulamayacaklar.
6:24 - Bak, vicdanlarına karşı nasıl
yalan söylediler! O uydurdukları putlar da kendilerinden kaybolup gitti.
6:25 - İçlerinden seni dinleyenler de vardır, fakat biz, onu
anlamalarına engel olmak için kalblerinin üstüne örtüler, kulaklarının içine de
ağırlık koyduk. Onlar, bütün delilleri görseler bile yine ona inanmazlar. Hatta
sana geldiklerinde seninle tartışırlar. Ve o kâfirler: "Bu, öncekilerin
masallarından başka bir şey değildir" derler.
6:26 - Onlar, insanları
Kur'ân'a iman etmekten menederler, hem de kendileri ondan uzak dururlar. Böylece
yalnız kendilerini mahvediyorlar ama farkında değiller.
6:27 - Onların,
ateşin üzerinde durduruldukları zaman: "Ne olurdu dünyaya döndürülseydik,
Rabb'imizin âyetlerini yalanlamasaydık da müminlerden olsaydık" dediklerini bir
görsen!
6:28 - Hayır, daha önce gizleyip durdukları karşılarına çıktı da
ondan, yoksa geri çevrilselerdi yine menedildikleri şeyi yapmaya dönerlerdi.
Çünkü onlar yalancıdırlar.
6:29 - Dediler ki:" Dünya hayatımızdan başka
bir hayat yoktur, biz diriltilecek değiliz".
6:30 - Rablerinin huzurunda
durduruldukları zaman onları bir görsen! Rableri onlara şöyle der: "Bu, bir
gerçek değil midir?". Onlar da: "Rabbimize yemin ederiz ki gerçektir" derler.
Rableri de onlara: "Öyleyse inkârınız sebebiyle azabı tadın!" der.
6:31
- Allah'ın huzuruna çıkmayı yalanlayanlar, gerçekten hüsrana uğramışlardır.
Kıyamet günü ansızın gelince onlar, günahlarını sırtlarına yüklenmiş olarak
şöyle derler: "Dünyada yaptığımız kusurlardan dolayı yazıklar olsun bize!" Bakın
yüklendikleri günah ne kötüdür!
6:32 - Dünya hayatı, eğlence ve oyundan
başka bir şey değildir. Ahiret yurdu ise, Allah'tan korkanlar için daha
hayırlıdır. Aklınızı kullanmaz mısınız?
6:33 - Onların söylediklerinin
seni üzdüğünü elbette biliyoruz. Onlar aslında seni yalanlamıyorlar, fakat, o
zalimler Allah'ın âyetlerini inkâr ediyorlar.
6:34 - Senden önce de
peygamberler yalanlanmıştı. Kendilerine yardımımız gelinceye kadar yalanlanmaya
ve eziyet olunmaya sabrettiler. Allah'ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse
yoktur. Şüphesiz ki sana, peygamberlerin haberlerinden bir kısmı gelmiştir.
6:35 - Eğer onların yüz çevirmesi sana ağır geldiyse, haydi gücün
yetiyorsa yerin içine (inebileceğin) bir delik, ya da göğe (çıkabileceğin) bir
merdiven ara ki onlara bir mucize getiresin! Allah dileseydi, elbette onları
hidayet üzerinde toplardı. O halde cahillerden olma!
6:36 - Daveti ancak
dinleyenler kabul ederler. Ölülere gelince, Allah onları diriltir, sonra O'na
döndürülürler.
6:37 - Dediler ki: "Ona Rabbinden bir mucize indirilmeli
değil miydi?" De ki: "Şüphesiz ki Allah, bir mucize indirmeye kâdirdir, fakat
çokları bilmezler".
6:38 - Yeryüzünde yürüyen hiçbir hayvan ve iki
kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar. Biz
kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmamışızdır, sonra hepsi Rablerinin huzurunda
toplanırlar.
6:39 - Â yetlerimizi yalanlayanlar, karanlıklar içinde
kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah dilediği kimseyi şaşırtır, dilediği kimseyi
de doğru yola koyar.
6:40 - De ki: "Kendinizi hiç düşündünüz mü,
Allah'ın azabı size gelse veya kıyamet vakti gelse, Allah'tan başkasına mı
yalvarırsınız? Eğer sözünde doğru kimselerseniz cevap verin".
6:41 -
Hayır, yalnız o Allah'a yalvarırsınız. O da dilerse kaldırılmasını istediğiniz
belayı kaldırır ve o zaman ortak koştuğunuz şeyleri unutursunuz.
6:42 -
Şüphesiz ki senden önceki ümmetlere de peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar
diye onları darlık ve sıkıntı ile yakalayıp cezalandırdık.
6:43 - Hiç
olmazsa kendilerine baskınımız geldiği zaman olsun, yalvarmalı değiller miydi?
Fakat kalbleri katılaştı ve şeytan yaptıklarını kendilerine güzel gösterdi.
6:44 - Kendilerine hatırlatılanları unuttuklarında, onlara her şeyin
kapısını açtık. Nihayet kendilerine verilen o nimetlerle sevinip zevke dalınca
onları azabımızla ansızın yakalayıverdik. Hemen ümitsizliğe kapılıp şaşkına
döndüler.
6:45 - Böylece zulmeden kavmin kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi
olan Allah'a hamdolsun.
6:46 - De ki: "Söyleyin bakalım, eğer Allah
kulaklarınızı ve gözlerinizi alır da kalblerinize mühür vurursa, Allah'tan başka
onları size getirecek tanrı kimdir?". Dikkat et, âyetlerimizi nasıl türlü türlü
açıklıyoruz, sonra da onlar yüz çeviriyorlar?
6:47 - De ki: "Söyler
misiniz bana! Size Allah'ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan
başkası mı helak olur?"
6:48 - Biz peygamberleri, ancak rahmetimizin
müjdecileri ve azabımızın habercileri olmak üzere göndeririz. Artık kim iman
edip durumunu düzeltirse, onlara hiç korku yoktur. Onlar mahzun da
olmayacaklardır.
6:49 - Â yetlerimizi yalanlayanlara gelince, yapmakta
oldukları fenalıklar yüzünden onlara azap dokunacaktır.
6:50 - De ki:
"Size Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve
size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana uyuyorum." De
ki: "Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?"
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
6:51 - Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an'la uyar. Onlar
için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki
Allah'tan korkarlar.
6:52 - Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam
Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen sorumlu
değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu değiller. Onları yanından kovduğun
takdirde zalimlerden olursun.
6:53 - Biz onlardan kimini kimi ile,
"Allah aramızdan bunlara mı lutfunu layık gördü" desinler diye, işte böyle
imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?
6:54 - Â
yetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selam olsun
size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir
kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki
O, bağışlayan, esirgeyendir".
6:55 - Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın
diye, âyetleri işte böyle genişçe açıklıyoruz.
6:56 - De ki: "Şüphesiz
ki bana, Allah'tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmem yasaklandı". De ki:
"Sizin çarpık isteklerinize uymayacağım, (eğer uyarsam) o zaman sapıtmış olur,
doğru yolda gidenlerden olmamış olurum".
6:57 - De ki: "Ben Rabbimden
apaçık bir delile dayanmaktayım, siz ise onu yalanladınız. O çabuk gelmesini
istediğiniz azab benim elimde değildir, hüküm ancak Allah'a aittir, gerçeği O
anlatır ve O, hakkı bâtıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır".
6:58 - De
ki: "Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde olsaydı, benimle sizin
aranızdaki durum herhalde sonuçlanmış olurdu. Allah, zulmedenleri en iyi
bilendir".
6:59 - Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan
başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu
O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey
yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın.
6:60 - Sizi
geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı
gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda da dönüşünüz
ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir.
6:61
- O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir,
sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan,
onun canını alırlar.
6:62 - Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler.
Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.
6:63 - De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette şükredenlerden
olacağız" diye gizli ve aşikâr O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin
karanlıklarından sizi kim kurtarır?
6:64 - De ki: "Allah, sizi ondan ve
bütün sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz yine ortak koşarsınız".
6:65
- De ki: "O'nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından azab göndermeye, yahut sizi
fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter". Bak,
âyetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar.
6:66 - Kavmin o (Kur'ân'ı) yalan saydı, halbuki o gerçektir . De ki: "
Ben sizin vekiliniz değilim".
6:67 - Her haberin kararlaştırılmış bir
zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz.
6:68 - Â yetlerimiz
hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki,
ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan
sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma.
6:69 - Allah'tan
korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir
hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar.
6:70 - Dinlerini bir oyun ve bir
eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve
hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için
Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile
hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz.
Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr
ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.
6:71 - De ki: "Biz Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen
şeylere mi yalvaralım? Allah bizi doğru yola kavuşturduktan sonra ardımıza mı
dönelim? Arkadaşları, bize gel, diye doğru yola çağırdıkları halde yeryüzünde
şaşkın şaşkın dolaşıp, şeytanların ayartarak uçuruma çektikleri ahmak gibi mi
olalım?". De ki: "Allah'ın gösterdiği yol, yegane doğru yoldur. Bize, bütün
âlemlerin Rabb'ine teslim olmamız emrolundu".
6:72 - Bize: "Namazı
dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi),
toplanacağınız yer O'nun huzurudur.
6:73 - Gökleri ve yeri, yerli
yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü
haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı
bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.
6:74 - İbrahim,
babası Âzer'e demişti ki: "sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve
kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum".
6:75 - Böylece biz
İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki,
kesin inananlardan olsun.
6:76 - Üzerine gece bastırınca, bir yıldız
gördü:"Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da:" Ben batanları sevmem" dedi.
6:77 - Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin
ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen
topluluktan olurdum" dedi.
6:78 - Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im
budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin
(Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım".
6:79 - "Ben yüzümü
tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a
ortak koşanlardan değilim".
6:80 - Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da
onlara dedi ki: "Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle
mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak
Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez
misiniz?"
6:81 - "Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a
ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl
korkarım?" Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde
olmaya daha layıktır?
6:82 - İman edenler ve imanlarını zulüm ile
karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
6:83 - İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir.
Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir,
bilendir.
6:84 - Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de
doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a,
Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel
davrananlara böyle karşılık veririz.
6:85 - Zekeriyya, Yahya, İsa ve
İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.
6:86 -
İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün
kıldık.
6:87 - Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını
da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.
6:88 - İşte bu,
Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar
Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.
6:89 -
İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik
verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu
tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.
6:90 - Bunlar, Allah'ın
hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. De ki:"Ben ona
karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.
6:91 - Onlar: "Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir" demekle,
Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın insanlara aydınlık ve hidayet
olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını
belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde
bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab'ı kim gönderdi? (Onlara karşı
sen) "Allah" de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar.
6:92 - Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden,
şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için
indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman
ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.
6:93 - Allah'a karşı
yalan uyduran, yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde: "bana
vahyedildi" diyen ve: "Allah'ın indirdiği gibi bir kitap da ben indireceğim"
diye iddiada bulunandan daha zalim kim olabilir? O zalimlerin halini ölüm
şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve:" Ruhunuzu
teslim edin. Bugün, Allah'a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O'nun
âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla
cezalandıralacaksınız" derler.
6:94 - Bugün, sizi ilk defa yarattığımız
zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz herşeyi arkanızda
bıraktınız. Allah'ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına,
şefaatlarına güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün
bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.
6:95
- Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi
çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz
çevirirsiniz?
6:96 - Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi,
dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte
bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
6:97 -
Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için
yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir şekilde
açıkladık.
6:98 - Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için
bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum
için apaçık beyan ettik.
6:99 - Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her
çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri
üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları,
zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi
benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın!
Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.
6:100 - Onlar, Allah'a
cinlerden de ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgileri olmadan
O'na oğullar, kızlar uydurdular. O'nun şânı onların uydurdukları sıfatlardan
münezzeh ve yücedir.
için Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki
Allah'tan korkarlar.
6:52 - Sırf Allah'ın rızasını dileyerek sabah akşam
Rab'lerine dua edenleri huzurundan kovma. Onların hesabından sen sorumlu
değilsin, onlar da senin hesabından sorumlu değiller. Onları yanından kovduğun
takdirde zalimlerden olursun.
6:53 - Biz onlardan kimini kimi ile,
"Allah aramızdan bunlara mı lutfunu layık gördü" desinler diye, işte böyle
imtihan ettik. Allah, şükredenleri daha iyi bilen değil midir?
6:54 - Â
yetlerimize inananlar sana geldikleri zaman onlara şöyle söyle: Selam olsun
size! Rabbiniz rahmeti kendi üzerine yazdı. Sizden her kim bilmeyerek bir
kötülük işleyip de sonra arkasından tevbe eder, kendini düzeltirse, muhakkak ki
O, bağışlayan, esirgeyendir".
6:55 - Suçluların tuttuğu yol açığa çıksın
diye, âyetleri işte böyle genişçe açıklıyoruz.
6:56 - De ki: "Şüphesiz
ki bana, Allah'tan başka yalvardıklarınıza ibadet etmem yasaklandı". De ki:
"Sizin çarpık isteklerinize uymayacağım, (eğer uyarsam) o zaman sapıtmış olur,
doğru yolda gidenlerden olmamış olurum".
6:57 - De ki: "Ben Rabbimden
apaçık bir delile dayanmaktayım, siz ise onu yalanladınız. O çabuk gelmesini
istediğiniz azab benim elimde değildir, hüküm ancak Allah'a aittir, gerçeği O
anlatır ve O, hakkı bâtıldan ayırdedenlerin en hayırlısıdır".
6:58 - De
ki: "Sizin çabuk gelmesini istediğiniz azab benim elimde olsaydı, benimle sizin
aranızdaki durum herhalde sonuçlanmış olurdu. Allah, zulmedenleri en iyi
bilendir".
6:59 - Gaybın anahtarları O'nun katındadır, onları O'ndan
başkası bilmez, karada ve denizde olanları O bilir ve bir yaprak düşmez ki, onu
O bilmesin; ne toprağın karanlıklarında bir tane, ne de kuru ve yaş hiçbir şey
yoktur ki, o herşeyi açıklayan Kitap'ta bulunmasın.
6:60 - Sizi
geceleyin ölü gibi uyutan, gündüzün ne yaptıklarınızı bilen, sonra ölüm ânı
gelinceye kadar gündüzleri sizi uyandırıp kaldıran O'dur. Sonunda da dönüşünüz
ancak O'nadır. Sonra bütün yaptıklarınızı size O haber verecektir.
6:61
- O, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve size koruyucular gönderir,
sonunda sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksiklik yapmadan,
onun canını alırlar.
6:62 - Sonra da gerçek Mevlâlarına döndürülürler.
Dikkatli olun, hüküm ancak O'nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.
6:63 - De ki: "Bizi bu tehlikeden kurtarırsa elbette şükredenlerden
olacağız" diye gizli ve aşikâr O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin
karanlıklarından sizi kim kurtarır?
6:64 - De ki: "Allah, sizi ondan ve
bütün sıkıntılardan kurtarır, sonra da siz yine ortak koşarsınız".
6:65
- De ki: "O'nun üstünüzden ve ayaklarınızın altından azab göndermeye, yahut sizi
fırkalara ayırıp kiminizin kiminize hıncını tattırmaya gücü yeter". Bak,
âyetlerimizi nasıl inceden inceye açıklıyoruz ki, onlar iyice anlasınlar.
6:66 - Kavmin o (Kur'ân'ı) yalan saydı, halbuki o gerçektir . De ki: "
Ben sizin vekiliniz değilim".
6:67 - Her haberin kararlaştırılmış bir
zamanı vardır, siz de onu yakında bileceksiniz.
6:68 - Â yetlerimiz
hakkında münasebetsizliğe dalanları gördüğün zaman hemen onlardan uzaklaş ki,
ondan başka söze dalsınlar. Eğer şeytan bunu sana unutturursa hatırladıktan
sonra hemen kalk, o zalimler topluluğuyla oturma.
6:69 - Allah'tan
korkanlara o zalimlerin hesabından bir sorumluluk yoktur. Fakat bu bir
hatırlatmadır. Gerekir ki sakınırlar.
6:70 - Dinlerini bir oyun ve bir
eğlence edinen ve kendilerini dünya hayatının aldattığı kimseleri bırak! Ve
hiçbir kimsenin kazandığı şey yüzünden kendisini helake atmamasını, kendisi için
Allah'tan başka hiç bir dost ve hiçbir şefaatçi bulunmadığını Kur'ân ile
hatırlat. O, azaptan kurtulmak için bütün varını feda etse, kendisinden alınmaz.
Onlar kazandıkları şey yüzünden helake uğratılmışlardır. Onlar için, inkâr
ettiklerinden dolayı kaynar bir içecek ve can yakıcı bir azab vardır.
6:71 - De ki: "Biz Allah'ı bırakıp da bize fayda veya zarar vermeyen
şeylere mi yalvaralım? Allah bizi doğru yola kavuşturduktan sonra ardımıza mı
dönelim? Arkadaşları, bize gel, diye doğru yola çağırdıkları halde yeryüzünde
şaşkın şaşkın dolaşıp, şeytanların ayartarak uçuruma çektikleri ahmak gibi mi
olalım?". De ki: "Allah'ın gösterdiği yol, yegane doğru yoldur. Bize, bütün
âlemlerin Rabb'ine teslim olmamız emrolundu".
6:72 - Bize: "Namazı
dosdoğru kılın, Allah'a karşı gelmekten sakının" (diye emredildi),
toplanacağınız yer O'nun huzurudur.
6:73 - Gökleri ve yeri, yerli
yerince yaratan O'dur. Bir şeye "ol" dediği gün hemen oluverir. O'nun sözü
haktır. "Sûr"a üfürüldüğü gün de mülk ancak O'nundur. O, gizliyi ve açığı
bilendir. O, hikmet sahibi, her şeyden haberdardır.
6:74 - İbrahim,
babası Âzer'e demişti ki: "sen putları tanrı mı ediniyorsun? Doğrusu ben seni ve
kavmini açık bir sapıklık içinde görüyorum".
6:75 - Böylece biz
İbrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu (muhteşem varlıklarını) gösteriyorduk ki,
kesin inananlardan olsun.
6:76 - Üzerine gece bastırınca, bir yıldız
gördü:"Rabb'im budur" dedi. Yıldız batınca da:" Ben batanları sevmem" dedi.
6:77 - Ay'ı doğarken gördü: "Rabb'im budur" dedi. O da batınca: "Yemin
ederim ki, Rabbim bana doğru yolu göstermeseydi, elbette sapıklığa düşen
topluluktan olurdum" dedi.
6:78 - Güneş'i doğarken görünce: "Rabb'im
budur, bu hepsinden büyük" dedi. O da batınca dedi ki: "Ey kavmim! Ben sizin
(Allah'a) ortak koştuğunuz şeylerden uzağım".
6:79 - "Ben yüzümü
tamamen, gökleri ve yeri yoktan var edene çevirdim ve artık ben asla Allah'a
ortak koşanlardan değilim".
6:80 - Kavmi onunla tartışmaya başladı. O da
onlara dedi ki: "Beni doğru yola eriştirdiği halde Allah hakkında benimle
mücadele mi ediyorsunuz? O'na ortak koştuklarınızdan hiç korkmuyorum, ancak
Rabbimin dilediği şey hariç. Rabbim ilmiyle her şeyi kuşatmıştır. Hiç düşünmez
misiniz?"
6:81 - "Hakkında hiçbir delil indirmediği halde, siz Allah'a
ortak koşmaktan korkmuyorsunuz da, ben sizin ortak koştuklarınızdan nasıl
korkarım?" Eğer bilirseniz söyleyin, bu iki topluluktan hangisi güven içinde
olmaya daha layıktır?
6:82 - İman edenler ve imanlarını zulüm ile
karıştırmayanlar... İşte güven onlarındır ve doğru yolu bulanlar da onlardır.
6:83 - İşte bunlar, kavmine karşı İbrahim'e verdiğimiz delillerimizdir.
Dilediğimizi derecelerle yükseltiriz. Muhakkak Rabbin hikmet sahibidir,
bilendir.
6:84 - Biz ona İshak'ı ve Yakub'u da hediye ettik: Hepsine de
doğru yolu gösterdik. Nitekim daha önce Nuh'a ve onun soyundan Davud'a,
Süleyman'a, Eyyub'a, Yusuf'a, Musa'ya ve Harun'a da yol göstermiştik. Biz güzel
davrananlara böyle karşılık veririz.
6:85 - Zekeriyya, Yahya, İsa ve
İlyas'a da (hidayet ettik). Hepsi de salih kullarımızdandı.
6:86 -
İsmail, Elyesa, Yunus ve Lut'u da (hidayete erdirdik). Hepsini âlemlere üstün
kıldık.
6:87 - Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bazılarını
da (üstün kıldık). Onları seçtik ve doğru yola ilettik.
6:88 - İşte bu,
Allah'ın doğru yoludur. Kullarından dilediğini o doğru yola iletir. Eğer onlar
Allah'a ortak koşsalardı, yaptıkları bütün amelleri boşa giderdi.
6:89 -
İşte onlar, kendilerine kitap, hüküm (hikmet ve hükümranlık) ve peygamberlik
verdiğimiz kimselerdir. Bunlar, ona inanmayacak olurlarsa, yerlerine, onu
tanımamazlık etmiyecek bir toplum getiririz.
6:90 - Bunlar, Allah'ın
hidayet ettiği kimselerdir. Sen de onların hidayetine uy. De ki:"Ben ona
karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür.
6:91 - Onlar: "Allah insanlara hiçbir şey göndermemiştir" demekle,
Allah'ı gereği gibi tanıyamadılar. De ki: Musa'nın insanlara aydınlık ve hidayet
olmak üzere getirdiği, sizin parça parça kâğıtlara çevirdiğiniz, bir kısmını
belli ettiğiniz, birçoğunu gizlediğiniz; sizinle babalarınızın, sayesinde
bilmediğiniz birçok şeyleri öğrendiğiniz Kitab'ı kim gönderdi? (Onlara karşı
sen) "Allah" de. Sonra onları bırak, boş laflara dalarak oyalansınlar.
6:92 - Bu Kitap (Kur'ân), kendinden önceki kitapları tasdik eden,
şehirler anası (Mekke) halkını ve çevresindeki bütün insanlığı uyarman için
indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. Ahiret gününe iman edenler bu Kitab'a da iman
ederler ve onlar namazlarına da devamlıdırlar.
6:93 - Allah'a karşı
yalan uyduran, yahut kendisine hiçbir şey vahyolunmadığı halde: "bana
vahyedildi" diyen ve: "Allah'ın indirdiği gibi bir kitap da ben indireceğim"
diye iddiada bulunandan daha zalim kim olabilir? O zalimlerin halini ölüm
şiddeti içindeyken bir görsen! Melekler onlara ellerini uzatırlar ve:" Ruhunuzu
teslim edin. Bugün, Allah'a karşı haksız şeyler söylediğinizden ve O'nun
âyetlerine karşı böbürlenmenizden dolayı alçaltıcı bir azapla
cezalandıralacaksınız" derler.
6:94 - Bugün, sizi ilk defa yarattığımız
zamanki gibi yapayalnız huzurumuza geldiniz, size verdiğimiz herşeyi arkanızda
bıraktınız. Allah'ın size göre ortağı olduklarını iddia ederek yardımlarına,
şefaatlarına güvendiğiniz ortakları yanınızda görmüyoruz. Aranızdaki bütün
bağlar artık kesilmiş, güvendiklerinizin hepsi kaybolup gitmiştir.
6:95
- Şüphesiz ki taneleri ve çekirdekleri yaran Allah'tır. O, ölüden diriyi
çıkarır, diriden de ölüyü çıkaran O'dur. İşte Allah budur. O halde nasıl yüz
çevirirsiniz?
6:96 - Karanlığı yarıp tanyerini ağartan O'dur. Geceyi,
dinlenmek için; Güneş'i, Ay'ı (vakitlerinizi) hesaplamak için yaratmıştır. İşte
bu, her şeye galip gelen ve her şeyi bilen Allah'ın takdiridir.
6:97 -
Kara ve denizin karanlıklarında yolunuzu bulasınız diye yıldızları sizin için
yaratan O'dur. Şüphesiz biz, bilen bir toplum için âyetleri geniş bir şekilde
açıkladık.
6:98 - Sizi bir tek candan yaratan O'dur. Sonra sizin için
bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır. Biz âyetlerimizi, anlayan bir toplum
için apaçık beyan ettik.
6:99 - Gökten suyu indiren O'dur. Onunla her
çeşit bitkiyi çıkardık, o bitkiden bir yeşillik çıkardık, ondan da birbiri
üzerine binmiş taneler; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar, üzüm bağları,
zeytin ve nar (bahçeleri) çıkarıyoruz. (Bunların) kimi birbirine benzer, kimi
benzemez. Bunlar meyvelendikleri zaman meyvelerinin olgunlaşmasına bakın!
Bunlarda inanan bir toplum için ibretler vardır.
6:100 - Onlar, Allah'a
cinlerden de ortak koştular. Halbuki onları yaratan O'dur. Bilgileri olmadan
O'na oğullar, kızlar uydurdular. O'nun şânı onların uydurdukları sıfatlardan
münezzeh ve yücedir.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
6:101 - Gökleri ve yeri yoktan var eden O'dur. Eşi de olmadığı halde, nasıl olur
da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.
6:102 -
İşte Rabbiniz Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır. O'na
kulluk edin, O her şeye vekildir.
6:103 - Gözler onu göremez, O ise
bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.
6:104 -
Muhakkak size Rabbinizden basiretler (kalb gözleri) geldi. Artık kim hakkı
görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin
bekçiniz değilim!
6:105 - İşte böylece âyetleri türlü türlü çevirip
açıklıyoruz ki, onlar sana: "Sen bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin"
desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice beyan edelim.
6:106 -
Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilâh yoktur. Ortak koşanlardan da
yüz çevir.
6:107 - Allah dileseydi, ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar
üzerine bekçi yapmadık, sen onlara vekil de değilsin!
6:108 - Onların
Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı aşıp
Allah'a sövmesinler. Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik.
Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verir.
6:109 - Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman
edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler
ancak Allah katındadır". Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz
nerden bileceksiniz?
6:110 - Biz onların kalblerini ve gözlerini
çeviririz de, onlar, ilkin iman etmedikleri gibi, gene de iman etmezler. Biz de
onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın bırakırız.
6:111 - Eğer
biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi
toplayıp karşılarına getirseydik, Allah'ın diledikleri hariç, yine de inanacak
değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.
6:112 - Biz böylece, her
peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak
için süslü sözlerle vesvese verirler.Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık
onları iftiraları ile başbaşa bırak.
6:113 - Bir de ahirete iman
etmeyenlerin kalbleri, o yaldızlı söze kansın, ondan hoşlansın ve işledikleri
suçları işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar.
6:114 - Allah, size
Kitab'ı (Kur'ân'ı) açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi
arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'ân'ın, gerçekten Rabbin
katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden
olma.
6:115 - Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe
tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir,
bilendir.
6:116 - Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah
yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.
6:117 - Şüphesiz ki Rabbin, yolundan kimlerin saptığını çok iyi bilir.
O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.
6:118 - Eğer Allah'ın
âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin.
6:119 - Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden
yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri
genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları
doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.
6:120 - Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah kazananlar,
yaptıklarının cezasını çekecekler.
6:121 - Üzerlerine Allah'ın ismi
anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar,
dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara
uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.
6:122 - Ölü
iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr
verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu?
Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilir.
6:123 - Böylece,
her kentte ileri gelenleri, oranın suçluları yaptık ki, orada hileler
çevirsinler. Halbuki bunlar, kötülüğü başkasına değil kendilerine yapıyorlar da
farkına varmıyorlar.
6:124 - Onlara bir âyet geldiği zaman: "Allah'ın
peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe iman etmeyiz" derler.
Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suçlu olanlara, yaptıkları
hilelerinden dolayı Allah katından bir zillet ve şiddetli bir azap erişecektir.
6:125 - Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar.
Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve
sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.
6:126 - İşte Rabbinin doğru yolu budur. Şüphesiz biz, hatırlayıp ibret
alan bir kavim için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.
6:127 - Onlar
için Rableri katında selâmet yurdu vardır. Yaptıkları iyi amellerden dolayı,
Allah onların dostudur.
6:128 - (Allah), onların hepsini topladığı gün,
cinlere: "Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız" der.
İnsanlardan cinlerin dostu olanlar da şöyle derler: "Rabbimiz! Biz birbirimizden
faydalandık. Nihayet bize tayin ettiğin vademize ulaştık". Allah da:"Sizin
durağınız cehennemdir. Orada, Allah'ın dilemesi müstesna, ebedi olarak
kalacaksınız" der. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
6:129 - İşte biz böylece, kazandıkları günahlardan dolayı zalimlerin bir
kısmını, diğer bir kısmına dost yaparız.
6:130 - (Allah) "Ey cin ve
insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüze kavuşacağınız
hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince onlar: "Kendi aleyhimize
şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına
şahitlik ettiler.
6:131 - Bu (şundan dolayıdır ki) Rabbin, halkı
habersiz iken ülkeleri zulüm ile helak edici değildir.
6:132 - Her
birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından
habersiz değildir.
6:133 - Rabb'ın, hiçbir şeye muhtaç değildir,
merhamet sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse,
sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir.
6:134 - Size
vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun önüne geçemezsiniz.
6:135
- De ki: "Ey kavmim! Gücünüz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapıyorum.
Yakında (dünya) yurdunun sonunun kimin olduğunu bileceksiniz. Muhakkak zalimler
kurtuluşa eremezler".
6:136 - Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan
Allah'a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: "Bu, Allah'a ait; şu da
ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah'a ulaşmamakta,
fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne
kötüdür.
6:137 - Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını
öldürmeyi güzel gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini
karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları,
uydurduklarıyla baş başa bırak!
6:138 - Zanlarınca dediler ki:"Bunlar
dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası
yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım
hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar. Bütün bunları
Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır.
6:139 - Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece
erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi
onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir.
Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
6:140 - Bilgisizlik
yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği
rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar.
Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.
6:141
- Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri,
zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her
biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve
sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.
6:142 - Hayvanlardan da (çeşit çeşit yarattı). Kimi yük taşır, kiminin
yününden döşek yapılır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin ve şeytanın
adımlarına uymayın (peşinden gitmeyin); çünkü o, sizin için apaçık bir
düşmandır.
6:143 - Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden iki. De ki:
"(Allah), iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin
rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin."
6:144 - Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği mi
haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan
yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz?
(O'nun yanında mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak
için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o
zalimler topluluğunu doğru yola iletmez"
6:145 - De ki: "Bana
vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey
bulamıyorum. Ancak leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti - ki bu gerçekten
pistir yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan olursa, bunlar
haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve
zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)" Çünkü Rabbin çok
bağışlayandır, merhamet edendir.
6:146 - Yahudilere bütün tırnaklı
hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da
kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram
ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru
söyleyenleriz.
6:147 - Eğer seni yalanladılarsa, de ki: "Rabbiniz geniş
rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı da suçlu toplumdan geri
çevrilmez."
6:148 - Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah
dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de
haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda
azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi
var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz."
6:149
- De ki: "En kesin ve üstün delil, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette
hepinizi doğru yola iletirdi."
6:150 - De ki: "Haydi, Allah bunu yasak
etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin.". Eğer onlar şahitlik
ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların ve
ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü onlar Rablerine başkasını denk
tutuyorlar.
.
da çocuğu olur? Her şeyi yaratan O'dur. Ve O, herşeyi bilendir.
6:102 -
İşte Rabbiniz Allah bu! O'ndan başka ilâh yoktur; O, her şeyin yaratanıdır. O'na
kulluk edin, O her şeye vekildir.
6:103 - Gözler onu göremez, O ise
bütün gözleri görür; O, lütuf sahibidir, her şeyden haberlidir.
6:104 -
Muhakkak size Rabbinizden basiretler (kalb gözleri) geldi. Artık kim hakkı
görürse faydası kendisine, kim de körlük ederse zararı kendisinedir. Ben sizin
bekçiniz değilim!
6:105 - İşte böylece âyetleri türlü türlü çevirip
açıklıyoruz ki, onlar sana: "Sen bunları bir yerlerden okuyup öğrenmişsin"
desinler ve bilen bir toplum için de onu iyice beyan edelim.
6:106 -
Rabbinden sana vahyedilene uy. O'ndan başka ilâh yoktur. Ortak koşanlardan da
yüz çevir.
6:107 - Allah dileseydi, ortak koşmazlardı. Biz, seni onlar
üzerine bekçi yapmadık, sen onlara vekil de değilsin!
6:108 - Onların
Allah'tan başka yalvardıklarına sövmeyin ki, onlar da bilmeyerek sınırı aşıp
Allah'a sövmesinler. Biz, her ümmete yaptıkları işi böyle süslü gösterdik.
Sonunda dönüşleri Rablerinedir. O, onlara ne yaptıklarını haber verir.
6:109 - Müşrikler, kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka iman
edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: "Mucizeler
ancak Allah katındadır". Onlara mucizeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini siz
nerden bileceksiniz?
6:110 - Biz onların kalblerini ve gözlerini
çeviririz de, onlar, ilkin iman etmedikleri gibi, gene de iman etmezler. Biz de
onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın bırakırız.
6:111 - Eğer
biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de kendileriyle konuşsaydı ve her şeyi
toplayıp karşılarına getirseydik, Allah'ın diledikleri hariç, yine de inanacak
değillerdi, fakat çokları bunu bilmezler.
6:112 - Biz böylece, her
peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Bunlar birbirini aldatmak
için süslü sözlerle vesvese verirler.Rabbin dileseydi onu yapamazlardı. Artık
onları iftiraları ile başbaşa bırak.
6:113 - Bir de ahirete iman
etmeyenlerin kalbleri, o yaldızlı söze kansın, ondan hoşlansın ve işledikleri
suçları işlemeye devam etsinler diye böyle yaparlar.
6:114 - Allah, size
Kitab'ı (Kur'ân'ı) açıklanmış olarak indirdiği halde, ondan başka bir hakem mi
arayayım? Kendilerine kitap verdiklerimiz, o Kur'ân'ın, gerçekten Rabbin
katından hak olarak indirilmiş olduğunu bilirler. O halde sakın şüphe edenlerden
olma.
6:115 - Rabbinin sözü hem doğrulukça, hem de adaletçe
tamamlanmıştır. O'nun sözlerini değiştirebilecek hiç kimse yoktur. O, işitendir,
bilendir.
6:116 - Eğer yeryüzündekilerin çoğunluğuna uyarsan seni Allah
yolundan saptırırlar. Çünkü onlar sadece "zann"a uyarlar ve saçmalarlar.
6:117 - Şüphesiz ki Rabbin, yolundan kimlerin saptığını çok iyi bilir.
O, doğru yolda olanları da çok iyi bilir.
6:118 - Eğer Allah'ın
âyetlerine iman ediyorsanız, Allah'ın adı anılarak kesilen hayvanlardan yiyin.
6:119 - Size ne oluyor da Allah'ın adı anılarak kesilenlerden
yemiyorsunuz? Halbuki O size, mecbur kalmanızın dışında haram olan şeyleri
genişce açıklamıştır. Doğrusu birçokları bilmeden keyiflerine uyarak insanları
doğru yoldan saptırıyorlar. Muhakkak ki, Rabbin, sınırı aşanları çok iyi bilir.
6:120 - Günahın açığını da, gizlisini de bırakın! Günah kazananlar,
yaptıklarının cezasını çekecekler.
6:121 - Üzerlerine Allah'ın ismi
anılmamış olanlardan yemeyin, çünkü onu yemek yoldan çıkmaktır. Şeytanlar,
dostlarına, sizinle mücadele etmeleri için telkinde bulunurlar. Eğer onlara
uyarsanız, muhakkak ki, Allah'a ortak koşanlardan olursunuz.
6:122 - Ölü
iken hidayetle dirilttiğimiz, kendisine insanlar arasında yürüyecek bir nûr
verdiğimiz kimse, karanlıklar içinde kalıp, ondan çıkamayan kimse gibi olur mu?
Fakat kâfirlere, yaptıkları, böyle süslü gösterilir.
6:123 - Böylece,
her kentte ileri gelenleri, oranın suçluları yaptık ki, orada hileler
çevirsinler. Halbuki bunlar, kötülüğü başkasına değil kendilerine yapıyorlar da
farkına varmıyorlar.
6:124 - Onlara bir âyet geldiği zaman: "Allah'ın
peygamberlerine verilenin aynısı bize de verilmedikçe iman etmeyiz" derler.
Allah peygamberliğini kime vereceğini daha iyi bilir. Suçlu olanlara, yaptıkları
hilelerinden dolayı Allah katından bir zillet ve şiddetli bir azap erişecektir.
6:125 - Allah kimi hidayete erdirmek isterse, onun gönlünü İslâm'a açar.
Kimi de saptırmak isterse, sanki göğe yükseliyormuş gibi, göğsünü dar ve
sıkıntılı yapar. Allah, inanmayanları işte böyle pislik içinde bırakır.
6:126 - İşte Rabbinin doğru yolu budur. Şüphesiz biz, hatırlayıp ibret
alan bir kavim için âyetleri geniş bir şekilde açıkladık.
6:127 - Onlar
için Rableri katında selâmet yurdu vardır. Yaptıkları iyi amellerden dolayı,
Allah onların dostudur.
6:128 - (Allah), onların hepsini topladığı gün,
cinlere: "Ey cin topluluğu! İnsanların çoğunu yoldan çıkardınız" der.
İnsanlardan cinlerin dostu olanlar da şöyle derler: "Rabbimiz! Biz birbirimizden
faydalandık. Nihayet bize tayin ettiğin vademize ulaştık". Allah da:"Sizin
durağınız cehennemdir. Orada, Allah'ın dilemesi müstesna, ebedi olarak
kalacaksınız" der. Şüphesiz Rabbin hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
6:129 - İşte biz böylece, kazandıkları günahlardan dolayı zalimlerin bir
kısmını, diğer bir kısmına dost yaparız.
6:130 - (Allah) "Ey cin ve
insan topluluğu! İçinizden size âyetlerimi anlatan ve bugününüze kavuşacağınız
hususunda sizi uyaran peygamberler gelmedi mi?" deyince onlar: "Kendi aleyhimize
şahidiz" derler. Dünya hayatı onları aldattı ve kendilerinin kâfir olduklarına
şahitlik ettiler.
6:131 - Bu (şundan dolayıdır ki) Rabbin, halkı
habersiz iken ülkeleri zulüm ile helak edici değildir.
6:132 - Her
birinin yaptıklarına göre dereceleri vardır. Rabbin onların yaptıklarından
habersiz değildir.
6:133 - Rabb'ın, hiçbir şeye muhtaç değildir,
merhamet sahibidir. Sizi, başka bir kavmin soyundan getirdiği gibi, dilerse,
sizi de yok edip, sizden sonra yerinize dilediğini getirir.
6:134 - Size
vaad edilenler muhakkak gelecektir, siz, onun önüne geçemezsiniz.
6:135
- De ki: "Ey kavmim! Gücünüz yettiğince yapacağınızı yapın, ben de yapıyorum.
Yakında (dünya) yurdunun sonunun kimin olduğunu bileceksiniz. Muhakkak zalimler
kurtuluşa eremezler".
6:136 - Allah'ın yarattığı ekin ve hayvanlardan
Allah'a bir hisse ayırmakta ve kendilerince: "Bu, Allah'a ait; şu da
ortaklarımıza ait" demektedirler. Ortakları için olan hisse Allah'a ulaşmamakta,
fakat Allah'a ayrılan hisse ortaklarına ulaşmaktadır. Verdikleri hüküm ne
kötüdür.
6:137 - Yine ortakları, müşriklerden çoğuna evlatlarını
öldürmeyi güzel gösterdi ki, hem kendilerini mahvetsinler, hem de dinlerini
karıştırıp bozsunlar. Allah dileseydi bunu yapamazlardı. O halde onları,
uydurduklarıyla baş başa bırak!
6:138 - Zanlarınca dediler ki:"Bunlar
dokunulmaz hayvanlar ve ekinlerdir. Bunları bizim dilediğimizden başkası
yiyemez. Bunlar da sırtına binilmesi yasaklanmış hayvanlar." Bir kısım
hayvanları da üzerlerine Allah'ın adını anmadan boğazlarlar. Bütün bunları
Allah'a iftira ederek yaparlar. Allah onları iftiralarıyla cezalandıracaktır.
6:139 - Dediler ki: "Bu hayvanların karınlarındakiler sadece
erkeklerimize ait olup kadınlarımıza haramdır". Eğer ölü doğarsa o zaman hepsi
onda ortaktır. Bu nitelemelerinden dolayı Allah onların cezasını verecektir.
Çünkü O hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.
6:140 - Bilgisizlik
yüzünden beyinsizce çocuklarını öldürenler ve Allah'ın kendilerine verdiği
rızkı, Allah'a iftira ederek haram kılanlar muhakkak ki, ziyana uğradılar.
Bunlar, doğru yoldan sapmışlardır; hidayete erecek de değillerdir.
6:141
- Asmalı ve asmasız (üzüm) bahçeleri, hurmaları, ürünleri çeşit çeşit ekinleri,
zeytinleri ve narları, birbirine benzer ve benzemez biçimde yaratan O'dur. Her
biri meyve verince meyvesinden yiyin, hasat günü de hakkını (zekat ve
sadakasını) verin; ama israf etmeyin, çünkü O, israf edenleri sevmez.
6:142 - Hayvanlardan da (çeşit çeşit yarattı). Kimi yük taşır, kiminin
yününden döşek yapılır. Allah'ın size verdiği rızıktan yiyin ve şeytanın
adımlarına uymayın (peşinden gitmeyin); çünkü o, sizin için apaçık bir
düşmandır.
6:143 - Sekiz çift: Koyundan iki, keçiden iki. De ki:
"(Allah), iki erkeği mi haram kıldı yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin
rahimlerinde bulunan yavruları mı? Eğer doğru iseniz bana ilimle haber verin."
6:144 - Ve deveden iki, sığırdan iki. De ki: (Allah), "İki erkeği mi
haram kıldı, yoksa iki dişiyi mi, ya da iki dişinin rahimlerinde bulunan
yavruları mı? Yoksa, Allah'ın size böyle vasiyet ettiğine şahitler mi oldunuz?
(O'nun yanında mıydınız?). Böyle hiçbir bilgiye dayanmadan, insanları saptırmak
için, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zalim kim olabilir? Şüphesiz Allah, o
zalimler topluluğunu doğru yola iletmez"
6:145 - De ki: "Bana
vahyolunanda, (bu haram dediklerinizi) yiyen kimse için haram edilmiş bir şey
bulamıyorum. Ancak leş, veya akıtılmış kan, yahut domuz eti - ki bu gerçekten
pistir yahut Allah'tan başkası adına kesilmiş bir hayvan olursa, bunlar
haramdır. Ama kim çaresiz kalırsa, (başkasının hakkına) tecavüz etmemek ve
zaruret sınırını aşmamak üzere (bunlardan yiyebilir)" Çünkü Rabbin çok
bağışlayandır, merhamet edendir.
6:146 - Yahudilere bütün tırnaklı
hayvanları haram kıldık. Sırtlarında, yahut bağırsaklarında bulunan, ya da
kemiğe karışan yağlar dışında, sığır ve koyunun da, yağlarını onlara haram
ettik. Saldırganlıkları yüzünden onları böyle cezalandırdık. Biz elbette doğru
söyleyenleriz.
6:147 - Eğer seni yalanladılarsa, de ki: "Rabbiniz geniş
rahmet sahibidir. Bununla beraber O'nun azabı da suçlu toplumdan geri
çevrilmez."
6:148 - Allah'a ortak koşanlar diyecekler ki: "Allah
dileseydi ne biz ortak koşardık, ne de atalarımız ortak koşardı, hiçbir şeyi de
haram kılmazdık." Onlardan önce yalanlayanlar da böyle söylemişlerdi de sonunda
azabımızı tatmışlardı. De ki: "Yanınızda bize çıkarabileceğiniz bir bilgi mi
var? Siz, sadece zanna uyuyorsunuz ve siz sadece saçmalıyorsunuz."
6:149
- De ki: "En kesin ve üstün delil, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette
hepinizi doğru yola iletirdi."
6:150 - De ki: "Haydi, Allah bunu yasak
etti diye tanıklık edecek şahitlerinizi getirin.". Eğer onlar şahitlik
ederlerse, sen onlarla beraber şahitlik etme. Âyetlerimi yalanlayanların ve
ahirete inanmayanların keyiflerine uyma. Çünkü onlar Rablerine başkasını denk
tutuyorlar.
.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
151 - De ki: Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O'na hiçbir şeyi
ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da,
gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın.
Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.
6:152 - Yetimin malına
yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde
(yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam adaletle
yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz
zaman da, yakınınız da olsa âdil olun ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt
alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir.
6:153 - İşte benim
doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın.
(Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.
6:154 -
Sonra iyilik edenlere (nimetimizi) tamamlamak, her şeyi açıklamak ve doğru yola
iletici ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitab'ı verdik ki, Rablerinin huzuruna
varacaklarına inansınlar.
6:155 - İşte bu (Kur'ân) da mübarek bir
Kitap'tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve Allah'tan korkun ki, size rahmet
edilsin.
6:156 - (Onu size indirdik ki) "Kitap, sadece bizden önceki iki
topluluğa (yahudi ve hıristiyanlara) indirildi; biz ise, onların okumasından
habersizdik (o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk)" demeyesiniz.
6:157 - Yahut: "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok
doğru yolda olurduk", demeyesiniz. İşte size de Rabbinizden açık delil, hidayet
ve rahmet geldi. Allah'ın âyetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha
zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle
azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.
6:158 - (İnanmak için) ille
meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı âyetlerinin
gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) işaretlerinin geldiği gün, daha
önce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması
bir fayda sağlamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz."
6:159 -
Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir
ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını
haber verecektir.
6:160 - Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on
katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar
haksızlığa uğratılmazlar.
6:161 - De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti.
Dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine. O, ortak koşanlardan değildi.
6:162 - De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin
Rabbi Allah içindir.
6:163 - Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve
ben müslümanların ilkiyim.
6:164 - De ki: Allah herşeyin Rabbi iken, ben
O'ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi
(günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonra
dönüşünüz Rabbinizedir. O, ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.
6:165 - Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi
denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz
Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.
ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı
öldürmeyin, sizin de onların da rızkını biz veriyoruz. Kötülüklerin açığına da,
gizlisine de yaklaşmayın. Haksız yere Allah'ın haram kıldığı cana kıymayın.
Düşünesiniz diye Allah size bunları emretti.
6:152 - Yetimin malına
yaklaşmayın; yalnız erginlik çağına erişinceye kadar (malına) en güzel biçimde
(yaklaşabilir ve uygun şekilde harcayabilirsiniz). Ölçü ve tartıyı tam adaletle
yapın. Biz kimseye gücünün yettiğinden fazlasını teklif etmeyiz. Söylediğiniz
zaman da, yakınınız da olsa âdil olun ve Allah'a verdiğiniz sözü tutun. Öğüt
alıp düşünesiniz diye Allah bunları size emretmiştir.
6:153 - İşte benim
doğru yolum budur; ona uyun. Sizi O'nun yolundan ayıracak başka yollara uymayın.
(Azabından) korunmanız için Allah size böyle tavsiye etmiştir.
6:154 -
Sonra iyilik edenlere (nimetimizi) tamamlamak, her şeyi açıklamak ve doğru yola
iletici ve rahmet olmak üzere Musa'ya Kitab'ı verdik ki, Rablerinin huzuruna
varacaklarına inansınlar.
6:155 - İşte bu (Kur'ân) da mübarek bir
Kitap'tır. Onu biz indirdik. Ona uyun ve Allah'tan korkun ki, size rahmet
edilsin.
6:156 - (Onu size indirdik ki) "Kitap, sadece bizden önceki iki
topluluğa (yahudi ve hıristiyanlara) indirildi; biz ise, onların okumasından
habersizdik (o kitapları okuyamıyor ve dillerini anlayamıyorduk)" demeyesiniz.
6:157 - Yahut: "Eğer bize kitap indirilseydi, biz onlardan daha çok
doğru yolda olurduk", demeyesiniz. İşte size de Rabbinizden açık delil, hidayet
ve rahmet geldi. Allah'ın âyetlerini yalanlayıp, onlardan yüz çevirenden daha
zalim kim olabilir? Âyetlerimizden yüz çevirenleri, yüz çevirmeleri sebebiyle
azabın en kötüsüyle cezalandıracağız.
6:158 - (İnanmak için) ille
meleklerin gelmesini, yahut Rabbinin gelmesini, ya da Rabbinin bazı âyetlerinin
gelmesini mi bekliyorlar? Ama Rabbinin (azab) işaretlerinin geldiği gün, daha
önce iman etmemiş, yahut imanında bir hayır kazanmamış kimseye, artık inanması
bir fayda sağlamaz. De ki: "Bekleyin; biz de beklemekteyiz."
6:159 -
Dinlerini parça parça edip, grup grup olanlar var ya, senin onlarla hiçbir
ilişkin yoktur. Onların işi Allah'a kalmıştır, sonra (Allah) onlara yaptıklarını
haber verecektir.
6:160 - Kim iyilik getirirse, ona o (getirdiği)nin on
katı vardır. Kim kötülük getirirse, sadece onun dengiyle cezalandırılır; onlar
haksızlığa uğratılmazlar.
6:161 - De ki: Rabbim, beni doğru yola iletti.
Dosdoğru dine, Allah'ı birleyen İbrahim'in dinine. O, ortak koşanlardan değildi.
6:162 - De ki: Benim namazım, ibadetim, hayatım ve ölümüm hep âlemlerin
Rabbi Allah içindir.
6:163 - Onun ortağı yoktur. Bana böyle emrolundu ve
ben müslümanların ilkiyim.
6:164 - De ki: Allah herşeyin Rabbi iken, ben
O'ndan başka Rab mi arayayım? Herkesin kazandığı yalnız kendisine aittir. Kendi
(günah) yükünü taşıyan hiç kimse, bir başkasının (günah) yükünü taşımaz. Sonra
dönüşünüz Rabbinizedir. O, ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.
6:165 - Sizi yeryüzünün halifeleri yapan, size verdiği şeylerde, sizi
denemek için, kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O'dur. Şüphesiz
Rabbin, cezası çabuk olandır ve O, bağışlayan, esirgeyendir.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
Araf Suresİ
--------------------------------------------------------------------------------
7:1
- Elif, lâm, mîm, sâd.
7:2 - (Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla
(insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen geliverdi. ) hususunda göğsünde
bir sıkıntı olmasın.
7:3 - (Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene
uyun ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
7:4 - Nice kentler helak ettik. Gece yatarlarken, yahut gündüz
uyurlarken, azabımız onlara7:1 - Elif, lâm, mîm, sâd.
7:2 - (Bu,) sana
indirilen bir Kitab'tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen
geliverdi.
7:5 - Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten
zalimlermişiz!" demelerinden başka yalvarışları kalmadı.
7:6 -
Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de
soracağız.
7:7 - Ve elbette onlara, olan-biten herşeyi bir bilgi ile
anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz.
7:8 - O gün (amelleri
tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar
kurtulanlardır.
7:9 - Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar
da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.
7:10 - Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler
verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!
7:11 - Sizi yarattık, sonra size
biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde
ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
7:12 - (Allah) buyurdu:
"Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben,
dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
7:13 - (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak
senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."
7:14 - (İblis)
dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."
7:15 - (Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."
7:16
- "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı
saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
7:17 - "Sonra
(onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve
sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
7:18 - (Allah) buyurdu:
"Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana
kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım."
7:19 - (Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette
durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz."
7:20 - Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbiniz, başka bir
sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan
olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi.
7:21 - Ve onlara:
"Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti.
7:22 -
Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki mevkilerinden indirdi). Ağacı(n
meyvesini) tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını
üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben
sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?"
7:23 - Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi
bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan
oluruz!"
7:24 - (Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin
yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir."
7:25 -
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip)
çıkarılacaksınız!" dedi.
7:26 - Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi
örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte
bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
7:27 -
Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için
elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya
düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi
görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.
7:28 - Onlar bir
kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah
emretti." derler. De ki: "Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz
şeyleri mi söylüyorsunuz?"
7:29 - De ki: "Rabbim bana adaleti emretti.
Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na
yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz."
7:30 - (O)
bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü
onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru
yolda olduklarını sanıyorlar.
7:31 - Ey Âdemoğulları! Her mescide
gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü
Allah israf edenleri sevmez.
7:32 - De ki: "Allah'ın kulları için
çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu
dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur".
İşte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa uzun uzun açıklıyoruz.
7:33 - De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını,
günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri
Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
yasaklamıştır".
7:34 - Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde,
ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
7:35 - Ey
Âdemoğulları! Size içinizden peygamberler gelip âyetlerimi anlattıklarında, kim
Allah'tan korkar ve kendini düzeltirse, işte onlar için korku yoktur. Onlar
üzülmeyeceklerdir de.
7:36 - Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara
karşı büyüklük taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak
kalacaklardır.
7:37 - Allah'a karşı yalan uyduran yahut âyetlerini
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onlara Kitap'tan nasipleri erişir.
Canlarını alacak elçilerimiz gelince onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız
nerede?" derler. Onlar: "O taptıklarımız bizden sapıp ayrıldılar." derler.
Böylece kendilerinin kâfir olduklarına bizzat şahitlik ederler.
7:38 -
Allah onlara: "Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem
ateşine girin!" der. Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder.
Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında derler ki:
"Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden
kat kat azab ver". Allah der ki: "Herkesin azabı kat kattır, fakat siz
bilemezsiniz".
7:39 - Öncekiler de sonrakilere derler ki: "Sizin bizden
bir üstünlüğünüz yoktur. O halde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın".
7:40 - Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül
etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat)
iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları
böyle cezalandırırız.
7:41 - Onlara cehennemde ateşten bir yatak,
üstlerine de (ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
7:42 - İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye
gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî
olarak kalacaklardır.
7:43 - Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp
atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. "Bizi buna erdiren Allah'a hamdolsun.
Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz
Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle
seslenilir: "İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".
7:44 - Cennet ehli, cehennem ehline: "Rabbimizin bize vaad ettiğini
gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye
seslenirler. Onlar da "evet" derler. Bunun üzerine aralarında bir çağırıcı şöyle
seslenir: "Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!
7:45 - Onlar,
Allah'ın yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler, ahireti de inkâr
ederlerdi".
7:46 - Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde
vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler
vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz
cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir.
7:47 - Gözleri
cehennemlikler tarafına çevrilince de :"Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla beraber
eyleme!" derler.
7:48 - A'raftakiler yüzlerinden tanıdıkları kişilere
seslenerek şöyle derler: "Ne topluluğunuz, ne de büyüklük taslamanız, size hiç
bir yarar sağlamadı".
7:49 - "Allah onları hiç bir rahmete erdirmiyecek,
diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?" (Cennetliklere dönerek): "Girin
cennete, artık size ne korku vardır, ne de siz üzüleceksiniz" derler.
7:50 - Cehennemdekiler, cennettekilere: "Bize biraz su akıtın veya
Allah'ın size verdiği rızıktan bize de verin." diye seslenirler. Cennettekiler
de: "Allah, bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı." derler.
--------------------------------------------------------------------------------
7:1
- Elif, lâm, mîm, sâd.
7:2 - (Bu,) sana indirilen bir Kitab'tır. Onunla
(insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen geliverdi. ) hususunda göğsünde
bir sıkıntı olmasın.
7:3 - (Ey insanlar) Rabbinizden, size indirilene
uyun ve O'ndan başka dostlara uymayın. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!
7:4 - Nice kentler helak ettik. Gece yatarlarken, yahut gündüz
uyurlarken, azabımız onlara7:1 - Elif, lâm, mîm, sâd.
7:2 - (Bu,) sana
indirilen bir Kitab'tır. Onunla (insanları) uyarman ve inananlara öğüt (vermen
geliverdi.
7:5 - Azabımız onlara geldiğinde "Biz gerçekten
zalimlermişiz!" demelerinden başka yalvarışları kalmadı.
7:6 -
Kendilerine elçi gönderilmiş olanlara da soracağız, gönderilen elçilere de
soracağız.
7:7 - Ve elbette onlara, olan-biten herşeyi bir bilgi ile
anlatacağız; çünkü biz onlardan uzak değiliz.
7:8 - O gün (amelleri
tartacak) terazi haktır. Kimin (sevap) tartıları ağır gelirse, işte onlar
kurtulanlardır.
7:9 - Kimin (sevap) tartıları hafif gelirse, işte onlar
da âyetlerimize haksızlık etmelerinden ötürü kendilerini ziyana sokanlardır.
7:10 - Doğrusu Biz sizi yeryüzünde, yerleştirdik, orada size geçimlikler
verdik; ne kadar da az şükrediyorsunuz!
7:11 - Sizi yarattık, sonra size
biçim verdik, sonra da meleklere: "Âdem'e secde edin" dedik; hepsi secde
ettiler, yalnız İblis, secde edenlerden olmadı.
7:12 - (Allah) buyurdu:
"Sana emrettiğim zaman, seni secde etmekten alıkoyan nedir?" (İblis): "Ben,
dedi, ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu çamurdan yarattın."
7:13 - (Allah) buyurdu: "Öyleyse oradan in, orada büyüklük taslamak
senin haddin değildir. Çık, çünkü sen aşağılıklardansın."
7:14 - (İblis)
dedi: (Bari) bana (insanların) tekrar diriltilecekleri güne kadar süre ver."
7:15 - (Allah) buyurdu: "Haydi sen süre verilmişlerdensin."
7:16
- "Öyleyse, dedi, beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onlar(ı
saptırmak) için senin doğru yolunun üstüne oturacağım."
7:17 - "Sonra
(onların) önlerinden arkalarından, sağlarından sollarından onlara sokulacağım ve
sen, çoklarını şükredenlerden, bulmayacaksın."
7:18 - (Allah) buyurdu:
"Haydi, sen, yerilmiş ve kovulmuş olarak oradan çık. And olsun ki,onlardan sana
kim uyarsa, (bilin ki) sizin hepinizden (derleyip) cehennemi dolduracağım."
7:19 - (Sonra Allah, Âdem'e hitab etti): "Ey Âdem! Sen ve eşin cennette
durun, dilediğiniz yerden yeyin; fakat şu ağaca yaklaşmayın, yoksa zalimlerden
olursunuz."
7:20 - Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin
yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: "Rabbiniz, başka bir
sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan
olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti." dedi.
7:21 - Ve onlara:
"Elbette ben size öğüt verenlerdenim." diye de yemin etti.
7:22 -
Böylece onları aldatarak aşağı sarkıttı (önceki mevkilerinden indirdi). Ağacı(n
meyvesini) tadınca, çirkin yerleri kendilerine göründü ve cennet yapraklarını
üst üste yamayıp üzerlerini örtmeğe başladılar. Rableri onlara seslendi: "Ben
sizi o ağaçtan men etmedim mi ve şeytan size apaçık düşmandır, demedim mi?"
7:23 - Dediler ki: "Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik, eğer bizi
bağışlamaz ve bize rahmetinle muamele etmezsen muhakkak ziyana uğrayacaklardan
oluruz!"
7:24 - (Allah) buyurdu: "Birbirinize düşman olarak inin, sizin
yeryüzünde bir süreye kadar kalıp geçinmeniz gerekmektedir."
7:25 -
"Orada yaşayacaksınız, orada öleceksiniz ve yine oradan (dirilip)
çıkarılacaksınız!" dedi.
7:26 - Ey Âdemoğulları, size çirkin yerlerinizi
örtecek giysi, süslenecek elbise indirdik. Hayırlı olan, takva elbisesidir. İşte
bu(nlar), Allah'ın âyetlerindendir, belki düşünüp öğüt alırlar.
7:27 -
Ey Âdemoğulları. Şeytan, ana babanızı, çirkin yerlerini onlara göstermek için
elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi, sizi de (şaşırtıp) bir belaya
düşürmesin! Çünkü o ve kabilesi, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi
görürler. Biz, şeytanları, inanmayanların dostu yaptık.
7:28 - Onlar bir
kötülük yaptıkları zaman: "Babalarımızı bu yolda bulduk, bunu bize Allah
emretti." derler. De ki: "Allah kötülüğü emretmez. Allah'a karşı bilmediğiniz
şeyleri mi söylüyorsunuz?"
7:29 - De ki: "Rabbim bana adaleti emretti.
Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız kendisine has kılarak O'na
yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi yine O'na döneceksiniz."
7:30 - (O)
bir topluluğu doğru yola iletti, bir topluluğa da sapıklık hak oldu. Çünkü
onlar, şeytanları Allah'tan başka dostlar tuttular ve kendilerinin de doğru
yolda olduklarını sanıyorlar.
7:31 - Ey Âdemoğulları! Her mescide
gidişinizde güzel giysilerinizi giyin ve yiyin, için, fakat israf etmeyin, Çünkü
Allah israf edenleri sevmez.
7:32 - De ki: "Allah'ın kulları için
çıkardığı zinetleri ve tertemiz rızıkları kim haram kılmış?" De ki: "Bunlar, bu
dünya hayatında inananlar içindir, kıyamet gününde de yalnız onlara mahsustur".
İşte böylece biz âyetleri bilen bir topluluğa uzun uzun açıklıyoruz.
7:33 - De ki: "Rabbim, sadece fuhşiyatı, onun açık ve gizli olanını,
günahları, haksız yere isyanı, haklarında hiç bir delil indirmediği şeyleri
Allah'a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi
yasaklamıştır".
7:34 - Her ümmetin bir eceli vardır. O ecel geldiğinde,
ne bir ân erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.
7:35 - Ey
Âdemoğulları! Size içinizden peygamberler gelip âyetlerimi anlattıklarında, kim
Allah'tan korkar ve kendini düzeltirse, işte onlar için korku yoktur. Onlar
üzülmeyeceklerdir de.
7:36 - Kim de âyetlerimizi yalanlar ve onlara
karşı büyüklük taslarsa, işte onlar cehennemliktirler ve orada ebedî olarak
kalacaklardır.
7:37 - Allah'a karşı yalan uyduran yahut âyetlerini
yalanlayandan daha zalim kim olabilir? Onlara Kitap'tan nasipleri erişir.
Canlarını alacak elçilerimiz gelince onlara: "Allah'tan başka taptıklarınız
nerede?" derler. Onlar: "O taptıklarımız bizden sapıp ayrıldılar." derler.
Böylece kendilerinin kâfir olduklarına bizzat şahitlik ederler.
7:38 -
Allah onlara: "Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem
ateşine girin!" der. Cehenneme giren her ümmet kendi din kardeşine lanet eder.
Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında derler ki:
"Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden
kat kat azab ver". Allah der ki: "Herkesin azabı kat kattır, fakat siz
bilemezsiniz".
7:39 - Öncekiler de sonrakilere derler ki: "Sizin bizden
bir üstünlüğünüz yoktur. O halde yaptıklarınızdan dolayı azabı tadın".
7:40 - Bizim âyetlerimizi yalanlayan ve onlara inanmaya tenezzül
etmeyenler var ya, işte onlara göğün kapıları açılmayacak ve deve (veya halat)
iğne deliğinden geçinceye kadar onlar cennete giremeyeceklerdir. İşte suçluları
böyle cezalandırırız.
7:41 - Onlara cehennemde ateşten bir yatak,
üstlerine de (ateşten) örtüler vardır. Biz zalimleri işte böyle cezalandırırız.
7:42 - İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar -ki biz hiç kimseye
gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî
olarak kalacaklardır.
7:43 - Orada kalblerinde bulunan kini çıkarıp
atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. "Bizi buna erdiren Allah'a hamdolsun.
Eğer Allah bizi doğru yola sevk etmeseydi biz doğru yola erişemezdik. Şüphesiz
Rabbimizin peygamberleri bize gerçeği getirmişler." derler. Onlara şöyle
seslenilir: "İşte size cennet! Yaptıklarınıza karşılık buna varis oldunuz".
7:44 - Cennet ehli, cehennem ehline: "Rabbimizin bize vaad ettiğini
gerçek bulduk. Siz de Rabbinizin size vaad ettiğini gerçek buldunuz mu?" diye
seslenirler. Onlar da "evet" derler. Bunun üzerine aralarında bir çağırıcı şöyle
seslenir: "Allah'ın laneti zalimler üzerine olsun!
7:45 - Onlar,
Allah'ın yolundan men ederler ve onu eğriltmek isterler, ahireti de inkâr
ederlerdi".
7:46 - Cennetliklerle cehennemlikler arasında bir perde
vardır. A'raf üzerinde de, her iki taraftakileri simalarından tanıyan kişiler
vardır. Bunlar cennetliklere: "selâm olsun size" diye seslenirler. Bunlar henüz
cennete girmemiş, fakat girmeyi arzu eden kimselerdir.
7:47 - Gözleri
cehennemlikler tarafına çevrilince de :"Rabbimiz! Bizi zalim toplulukla beraber
eyleme!" derler.
7:48 - A'raftakiler yüzlerinden tanıdıkları kişilere
seslenerek şöyle derler: "Ne topluluğunuz, ne de büyüklük taslamanız, size hiç
bir yarar sağlamadı".
7:49 - "Allah onları hiç bir rahmete erdirmiyecek,
diye yemin ettiğiniz kimseler bunlar mıydı?" (Cennetliklere dönerek): "Girin
cennete, artık size ne korku vardır, ne de siz üzüleceksiniz" derler.
7:50 - Cehennemdekiler, cennettekilere: "Bize biraz su akıtın veya
Allah'ın size verdiği rızıktan bize de verin." diye seslenirler. Cennettekiler
de: "Allah, bunların ikisini de kâfirlere haram kıldı." derler.
KraL- Yaşı : 36
Nerden : İstanbuL
Kayıt tarihi : 11/10/09
Tuttuğu Takım :
Mesaj Sayısı : 786
Rep Gücü : 96282566
Başarı Puanu : 21126
7:51 - Onlar ki, dinlerini bir eğlence ve oyun yerine koydular ve dünya hayatı
kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve
âyetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.
7:52 - Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum
için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik.
7:53 - İlle onun
te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya
çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin
elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat
etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan
başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler
kendilerinden saptı, kaybolup gitti.
7:54 - Şüphesiz Rabbiniz Allah,
gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi
durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine
âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne
yücedir.
7:55 - Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O,
haddi aşanları sevmez.
7:56 - Düzeltildikten sonra yeryüzünde
bozgunculuk yapmayın. O'na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki
Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.
7:57 - Rahmetinin önünde
müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları
yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve
onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz.
Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.
7:58 - Güzel memleketin bitkisi,
Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz.
İşte biz, şükreden bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.
7:59 -
Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a
kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze
gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum."
7:60 - Kavminden ileri
gelenler dediler ki: "Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz".
7:61 - (Nûh) dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok, ben
âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim."
7:62 - "Size
Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah
tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum."
7:63 - (Allah'ın
azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir
adam vasıtasıyla size bir zikir(kitap) gelmesine şaştınız mı?"
7:64 -
O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O'nunla beraber gemide bulunanları kurtardık,
âyetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir
kavim idiler.
7:65 - Â d (kavmin)e de kardeşleri Hûd'u (gönderdik): "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. (O'na karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız?" dedi.
7:66 - Kavminden ileri gelen
kâfirler dediler ki: "Biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz, ve gerçekten seni
yalancılardan sanıyoruz."
7:67 - (Hûd), "Ey kavmim! Bende çılgınlık yok,
ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim." dedi.
7:68 -
"Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir
bir öğütçüyüm."
7:69 - "Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığı
ile, size bir zikir gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki (Allah) sizi, Nûh
kavminden sonra, onların yerine hâkimler yaptı ve yaratılışta sizi onlardan
üstün kıldı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz."
7:70 - Dediler ki: "Ya, demek sen tek Allah'a kulluk edelim ve
atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi (bize) geldin? Eğer doğrulardan isen
bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir!"
7:71 - (Hûd) dedi ki: "Artık
size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiç bir
delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda
benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim!
7:72 - Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle
kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.
7:73 - Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi,
Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden
açık bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu
Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı
bir azap yakalar."
7:74 - Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi
hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar
yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini
hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
7:75 -
Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere:
"Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor
musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!"
dediler.
7:76 - Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr
edenleriz!" dediler.
7:77 - Derken dişi deveyi boğazladılar ve
Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen,
bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.
7:78 - Bunun üzerine
hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
7:79 - Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim!
And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim,
fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
7:80 - Lût'u da (peygamber
olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: "Sizden önce âlemlerden hiç birinin
yapmadığı fuhuşu mu yapıyor sunuz?
7:81 - Çünkü siz kadınları bırakıp da
şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz.
7:82 - Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) kentinizden
çıkarın, çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış! "demelerinden başka bir şey
olmadı.
7:83 - Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı(nı
kurtarmadık) çünkü o, geride kalanlardan oldu.
7:84 - Ve üzerlerine bir
(azab) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu!
7:85 -
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk
edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil
geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin,
düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar
iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
7:86 - Tehdit ederek,
inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her
yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki
bozguncuların sonu nasıl olmuştur.
7:87 - Eğer içinizden bir grup
benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye
kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
7:88 - Kavminden
ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle
beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki;
"İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)"
7:89 - (Andolsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra
tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz
Allah'ın dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir.
Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz!
Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en
hayırlısısın.
7:90 - Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Eğer
Şu'ayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız."
7:91 -
Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü
çökekaldılar.
7:92 - Şu'ayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç
şenlik tutmamış gibi oldular. Şu'ayb'ı yalanlayanlar var ya işte ziyana
uğrayanlar, onlar oldular.
7:93 - (Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: "Ey
kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt
verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?"
7:94 - Biz hangi ülkeye bir
peygamber gönderdiysek, onun halkını -yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka
yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
7:95 - Sonra kötülüğü değiştirip
yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımıza da böyle
darlık ve sevinç dokunmuştu." dediler ve hemen onları, hiç farkında olmadıkları
bir sırada ansızın yakaladık.
7:96 - (O) ülkelerin halkı inanıp
(Allah'ın azabından) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar
açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık.
7:97 - Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine
azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?
7:98 - Yoksa o ülkelerin
halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmeyeceğinden emin mi
idiler?
7:99 - Allah'ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular?
Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın tuzağından emin olmaz.
7:100 - Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu
gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı
musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri)
işitmezler.
kendilerini aldattı. Onlar, bugüne kavuşacaklarını nasıl unuttular ve
âyetlerimizi nasıl inkâr ettilerse, biz de bugün onları öyle unuturuz.
7:52 - Gerçekten onlara, bilgiye göre açıkladığımız, inanan bir toplum
için yol gösterici ve rahmet olan bir Kitap getirdik.
7:53 - İlle onun
te'vilini mi gözetiyorlar? Onun te'vili geldiği (verdiği haberler ortaya
çıktığı) gün, önceden onu unutmuş olanlar derler ki: "Doğrusu Rabbimizin
elçileri gerçeği getirmiş. Şimdi bizim şefaatçilerimiz var mı ki bize şefaat
etsinler, yahut tekrar geri döndürülmemiz mümkün mü ki eski yaptıklarımızdan
başkasını yapalım?" Onlar, kendilerini zarara soktular ve uydurdukları şeyler
kendilerinden saptı, kaybolup gitti.
7:54 - Şüphesiz Rabbiniz Allah,
gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra Arş üzerine hükümran oldu. O, geceyi
durmadan onu kovalayan gündüze bürüyüp örter; güneş, ay ve yıldızlar emrine
âmâdedir. İyi biliniz ki yaratma ve emir O'nundur. Âlemlerin Rabbi olan Allah ne
yücedir.
7:55 - Rabbinize yalvara yalvara ve gizlice dua edin. Çünkü O,
haddi aşanları sevmez.
7:56 - Düzeltildikten sonra yeryüzünde
bozgunculuk yapmayın. O'na, korkarak ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki
Allah'ın rahmeti, iyilik edenlere yakındır.
7:57 - Rahmetinin önünde
müjdeci olarak rüzgarları gönderen O'dur. O rüzgarlar, yağmur yüklü bulutları
yüklenince, onu kurak bir memlekete gönderir, sonra onunla yağmur yağdırır ve
onunla her çeşit ürünü yetiştiririz. İşte Biz, ölüleri de böyle diriltiriz.
Gerekir ki düşünür, ibret alırsınız.
7:58 - Güzel memleketin bitkisi,
Rabbinin izniyle çıkar; kötü olandan ise yararsız bitkiden başka bir şey çıkmaz.
İşte biz, şükreden bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.
7:59 -
Andolsun ki Nûh'u elçi olarak kavmine gönderdik de dedi ki: "Ey kavmim! Allah'a
kulluk edin sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Doğrusu ben, üstünüze
gelecek büyük bir günün azabından korkuyorum."
7:60 - Kavminden ileri
gelenler dediler ki: "Biz seni apaçık bir sapıklık içinde görüyoruz".
7:61 - (Nûh) dedi ki: "Ey kavmim! Bende herhangi bir sapıklık yok, ben
âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim."
7:62 - "Size
Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyuruyorum, size öğüt veriyorum ve Allah
tarafından, sizin bilmediğiniz şeyleri biliyorum."
7:63 - (Allah'ın
azabından) sakınıp da rahmete nail olmanız için, içinizden sizi uyaracak bir
adam vasıtasıyla size bir zikir(kitap) gelmesine şaştınız mı?"
7:64 -
O'nu yalanladılar, biz de O'nu ve O'nunla beraber gemide bulunanları kurtardık,
âyetlerimizi yalanlayanları boğduk! Çünkü onlar, kalb gözleri körleşmiş bir
kavim idiler.
7:65 - Â d (kavmin)e de kardeşleri Hûd'u (gönderdik): "Ey
kavmim! Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. (O'na karşı
gelmekten) sakınmaz mısınız?" dedi.
7:66 - Kavminden ileri gelen
kâfirler dediler ki: "Biz seni bir çılgınlık içinde görüyoruz, ve gerçekten seni
yalancılardan sanıyoruz."
7:67 - (Hûd), "Ey kavmim! Bende çılgınlık yok,
ben âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim." dedi.
7:68 -
"Size Rabbimin gönderdiği gerçekleri tebliğ ediyorum ve ben sizin için güvenilir
bir öğütçüyüm."
7:69 - "Sizi uyarması için içinizden bir adam aracılığı
ile, size bir zikir gelmesine şaştınız mı? Düşünün ki (Allah) sizi, Nûh
kavminden sonra, onların yerine hâkimler yaptı ve yaratılışta sizi onlardan
üstün kıldı. Allah'ın nimetlerini hatırlayın ki, kurtuluşa eresiniz."
7:70 - Dediler ki: "Ya, demek sen tek Allah'a kulluk edelim ve
atalarımızın taptıklarını bırakalım diye mi (bize) geldin? Eğer doğrulardan isen
bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir!"
7:71 - (Hûd) dedi ki: "Artık
size Rabbinizden bir azap ve bir hışım inmiştir. Haklarında Allah'ın hiç bir
delil indirmediği, sadece sizin ve atalarınızın taktığı kuru isimler hususunda
benimle tartışıyor musunuz? Bekleyin öyleyse, şüphesiz ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim!
7:72 - Onu ve onunla beraber olanları rahmetimizle
kurtardık ve âyetlerimizi yalanlayıp da iman etmeyenlerin kökünü kestik.
7:73 - Semûd kavmine de kardeşleri Sâlih'i (gönderdik): "Ey kavmim dedi,
Allah'a kulluk edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden
açık bir delil geldi. İşte şu, Allah'ın devesi, size bir mucizedir; bırakın onu
Allah'ın yeryüzünde yesin (içsin), sakın ona bir kötülük etmeyin, yoksa sizi acı
bir azap yakalar."
7:74 - Düşünün ki (Allah) Âd'dan sonra sizi
hükümdarlar kıldı. Ve yer yüzünde sizi yerleştirdi: O'nun düzlüklerinde saraylar
yapıyorsunuz, dağlarında evler yontuyorsunuz. Artık Allah'ın nimetlerini
hatırlayın da yeryüzünde fesatçılar olarak karışıklık çıkarmayın.
7:75 -
Kavminden büyüklük taslayan ileri gelenler, içlerinden zayıf görünen müminlere:
"Siz, dediler, Sâlih'in, gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor
musunuz?" (Onlar da): "(Evet), doğrusu biz onunla gönderilene inananlarız!"
dediler.
7:76 - Büyüklük taslayanlar: "Biz, sizin inandığınızı inkâr
edenleriz!" dediler.
7:77 - Derken dişi deveyi boğazladılar ve
Rablerinin buyruğundan dışarı çıktılar; "Ey Sâlih, eğer hakikaten elçilerdensen,
bizi tehdit ettiğin (o azabı) bize getir! "dediler.
7:78 - Bunun üzerine
hemen onları, o sarsıntı yakaladı, yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
7:79 - Sâlih de o zaman onlardan yüz çevirdi ve şöyle dedi: "Ey kavmim!
And olsun ki ben size Rabbimin elçiliğini tebliğ ettim ve size öğüt verdim,
fakat siz öğüt verenleri sevmiyorsunuz."
7:80 - Lût'u da (peygamber
olarak) gönderdik. Kavmine dedi ki: "Sizden önce âlemlerden hiç birinin
yapmadığı fuhuşu mu yapıyor sunuz?
7:81 - Çünkü siz kadınları bırakıp da
şehvetle erkeklere gidiyorsunuz. Belki de siz haddi aşan bir kavimsiniz.
7:82 - Kavminin cevabı: "Onları (Lût'u ve taraftarlarını) kentinizden
çıkarın, çünkü onlar, fazla temizlenen insanlarmış! "demelerinden başka bir şey
olmadı.
7:83 - Biz de onu ve ailesini kurtardık, yalnız karısı(nı
kurtarmadık) çünkü o, geride kalanlardan oldu.
7:84 - Ve üzerlerine bir
(azab) yağmuru yağdırdık. Bak ki günahkârların sonu nasıl oldu!
7:85 -
Medyen'e de kardeşleri Şuayb'ı (gönderdik): "Ey kavmim, dedi, Allah'a kulluk
edin, sizin O'ndan başka bir ilâhınız yoktur. Size Rabbinizden açık bir delil
geldi: Ölçüyü ve tartıyı tam yapın, insanların eşyalarını eksik vermeyin,
düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın; eğer inanan (insan)lar
iseniz, böylesi sizin için daha iyidir!"
7:86 - Tehdit ederek,
inananları Allah yolundan alıkoyarak ve o yolun eğriliğini arayarak öyle her
yolun başında oturmayın. Düşünün ki siz az idiniz de O sizi çoğalttı. Bakın ki
bozguncuların sonu nasıl olmuştur.
7:87 - Eğer içinizden bir grup
benimle gönderilene inanır, bir grup da inanmazsa, Allah aramızda hükmedinceye
kadar sabredin. O, hüküm verenlerin en hayırlısıdır.
7:88 - Kavminden
ileri gelen kibirliler dediler ki: "Ey Şu'ayb! Ya mutlaka seni ve seninle
beraber inananları kentimizden çıkarırız, ya da dinimize dönersiniz!" Dedi ki;
"İstemesek de mi (bizi yurdumuzdan çıkaracak veya dinimizden döndüreceksiniz?)"
7:89 - (Andolsun ki), Allah bizi ondan (kâfirlikten) kurtardıktan sonra
tekrar sizin dininize dönersek, Allah'a karşı iftira etmiş oluruz. Rabbimiz
Allah'ın dilemesi hali müstesna geri dönmemiz bizim için olacak şey değildir.
Rabbimizin ilmi her şeyi kuşatmıştır. Biz sadece Allah'a dayanırız. Ey Rabbimiz!
Bizimle kavmimiz arasında adaletle hükmet. Çünkü sen hükmedenlerin en
hayırlısısın.
7:90 - Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: "Eğer
Şu'ayb'a uyarsanız o takdirde siz mutlaka ziyana uğrarsınız."
7:91 -
Derken o (müthiş) sarsıntı onları yakalayıverdi, yurtlarında diz üstü
çökekaldılar.
7:92 - Şu'ayb'ı yalanlayanlar, sanki yurtlarında hiç
şenlik tutmamış gibi oldular. Şu'ayb'ı yalanlayanlar var ya işte ziyana
uğrayanlar, onlar oldular.
7:93 - (Şu'ayb) onlardan öteye döndü de: "Ey
kavmim! dedi, ben size Rabbimin gönderdiği gerçekleri duyurdum ve size öğüt
verdim, artık kâfir bir kavme nasıl acırım?"
7:94 - Biz hangi ülkeye bir
peygamber gönderdiysek, onun halkını -yalvarıp yakarsınlar diye mutlaka
yoksulluk ve darlıkla sıkmışızdır.
7:95 - Sonra kötülüğü değiştirip
yerine iyilik (bolluk) getirdik, nihayet çoğaldılar ve: "Atalarımıza da böyle
darlık ve sevinç dokunmuştu." dediler ve hemen onları, hiç farkında olmadıkları
bir sırada ansızın yakaladık.
7:96 - (O) ülkelerin halkı inanıp
(Allah'ın azabından) korunsalardı, elbette üzerlerine gökten ve yerden bolluklar
açardık; fakat yalanladılar, biz de onları kazandıklarıyla yakaladık.
7:97 - Acaba o ülkelerin halkı, geceleyin uyurlarken kendilerine
azabımızın gelmeyeceğinden emin mi idiler?
7:98 - Yoksa o ülkelerin
halkı, kuşluk vakti eğlenirlerken onlara azabımızın gelmeyeceğinden emin mi
idiler?
7:99 - Allah'ın tuzağından (kurtulacaklarına) emin mi oldular?
Ziyana uğrayan topluluktan başkası, Allah'ın tuzağından emin olmaz.
7:100 - Önceki sahiplerinden sonra yeryüzüne vâris olanlara hâlâ şu
gerçek belli olmadı mı ki: Eğer biz dileseydik onları da günahlarından dolayı
musibetlere uğratırdık! Biz onların kalplerini mühürleriz de onlar (gerçekleri)
işitmezler.